DEMOKRAT PARTİ’NİN EZANI ARAPÇA ASLINA ÇEVİRMESİ
Dinde Reform Süreci
İttihat ve Terakki Partisi’nin teorisyenlerinden Ziya Gökalp, 1917 yılında toplanan İttihat ve Terakki Kongresi'ne, tarihî ve hukukî araştırmalara dayanan ve laikliği esas alan ve Şeyhülislâmlık müessesesinin ilgasını teklif eden bir tebliğ sunar.Ziya Gökalp, Şeyhülislamın kabineden çıkması, hukuk ve fıkıh işlerinin ayrılması gibi esaslardan başlayarak, Türkçe ezan, Türkçe Kuran, mahkeme birliği, gibi konulara kadar çeşitli görüşleri savundu.” Bu görüşleriyle de O, hiçte uzun sayılamayacak bir ömür süresinin dışına taşmayı başarmış ender şahsiyetlerden birisi olur. Onun düşünceleri, Shaw'ın pek güzel özetlediği gibi, geleceğin Türkiye'sinin inşasında önemli bir kaynak oldu (Ertunç,2010:135).
Devit Hotham’a göre de Atatürk inkılaplarının ilham kaynağı Ziya Gökalp’in fikirleridir (Ertunç,2010:182).
Neo-İttihatçılar tarafından Cumhuriyetin kurulmasının ardından, dini adetleri günlük hayattan tasfiye politikası bir süre sonra ‘dinde reform’ sürecine dönüşür.1930’lardan sonra İslâm’da reform yapmak niyetleri çoğalır.
Ziya Gökalp'ın, “Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur /Köylü anlar manasını namazdaki duanın/Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur,” şeklinde ifade ettiği dinde reform süreci başlatılır.
Dönemin yakın şahitlerinden Mahmut Goloğlu’nun naklettiğine göre; Dini dönüştürme kapsamında Kemalistler 30 Ocak 1932’de Fatih Camii’nden ilk Türkçe ezanı okuturlar. Aynı yıl Kur’an’ın devlet eliyle Türkçeye çevrilme çalışmaları da başlatılmıştı.Mustafa Kemal Paşa,1932 yılının başlarındaki bir Kadir Gecesi'nde (Ramazan ayının yirmi yedinci Gecesi’nde) ilk Türkçe Erzan’ı okutturmuştu. İlk Türkçe Kur'an İstanbul’un Fatih Camiinde, ilk Türkçe Hutbe de Süleymaniye Camiinde okunmuştu (Goloğlu,1974:88 ).
Fuat Köprülü’nün başında bulunduğu ‘İslam’da İnkılap Komitesi’, sıhhi camiler yapılmasını, ibadette musikiye yer verilmesini savunurken, İstanbul eski şehreminlerinden Cemil Topuzlu, bir kanun teklifi vererek ‘hijyenik olmadığı gerekçesiyle sünnet’in yasaklanmasını’taleb etmiştir.
1932 yılından itibaren Arapça ezan okuma yasağı getirilmiş, 1939 yılından itibaren de bu kanuna uymayanlara para ve hapis cezası getirilmişti (Özdemir,1995:127).
O günlerde dine ve dini değerlere karşı yürütülen baskıcı ve düşmanca çalışmalar dozunu iyice artırmıştı.Tayyar Altıkulaç ezan konusunda yaşananları şöyle anlatır:O tarihlerde hâfızlık belgesi veya diploması diye bir şey olmadığı gibi Kur’an kursları da kapalı idi (Altıkulaç,2011:44).
Altıkulaç şöyle devam ediyor: İlçede adım ‘küçük hâfız’ idi. Kimse adımı söylemez, bu unvanla anılırdım. Çarşı Camii’nde vakit ezanlarını da zaman zaman ben okurdum. Ama Türkçe olarak tabi:
Tanrı uludur (dört defa),
Şüphesiz bilirim bildiririm tanrıdan başka yoktur tapacak (iki defa), Şüphesiz bilirim bildiririm tanrının elçisidir Muhammed (iki defa), Haydin namaza (iki defa),
Haydin felâha (iki defa),
Namaz uykudan hayırlıdır (sabah ezanlarında iki defa),
Tanrı uludur (iki defa),
Tanrıdan başka yoktur tapacak.
Ben çocukluk yıllarımda bu ezanı yüzlerce defa okumuşumdur (Altıkulaç,2011:47).
Reformistlerin ezanın her kelimesini Arapça’dan çevirdikleri halde ‘Haydi kurtuluşa’ anlamına gelen ‘Hayyael felâh’ bölümünü çevirmemeleri manidar bir olgu olup,Reformistlerin samimi olmadıklarını göstermektedir.Ezan tam 18 yıl, neo-ittihatçıların talepleri doğrultusunda “Tanrı Uludur” şeklinde okunur.
Demokrat Parti’nin Ezanı Arapça Aslına Çevirmesi
14 Mayıs 1950 seçimleriyle iktidara gelen Demokrat Parti’nin en tarihi icraatlarından biri yaklaşık 18 yıl boyunca devam eden, büyük baskı ve zulümlere sebep olan ezanın ‘Arapça okunma yasağına son vermesiydi.
CHP'lilerce de desteklenmiş Arapça ezan girişimi 16 Haziran Cuma günü Meclis'ten geçmişti. Yürürlüğe giren bu kanun Türkçe ezan okumayı yasaklamadığı gibi Arapça ezan okumayı da mecburi hale getirmemişti.
Parti'nin yaptığı değişiklik, halkın gönlünde mahfuz tuttuğu o asıl ezanı minarelerin şerefelerine taşımak olmuştu. Mecliste sürekli alkışlarla kabul edilip yürürlüğe giren kanun telefonla vilayetlere bildirilmişti. Zira o gün arefeydi, ertesi gün Ramazan ayı başlayacaktı.
Ezan Günü Şahitlikleri
Dönemin şahitlerinden Ali Özek Ezan gününü şöyle anlatır:Halk, ezanın Arapçaya çevrilmesini çok büyük bir coşkuyla karşıladı. İlk Arapça ezan okunduğunda ben İzmir Kestanepazarı’ndaydım. Hacı Salih Efendi 70 yaşında vardı. Bu haber yayınlanınca o kadar yaşlı olmasına rağmen Kestanepazarı Camii’nin minaresine çıktı ve Arapça ezanı kendisi okudu.Büyük bir heyecan duyuldu (Özek-Yıldırım,2012:54).
Eski milletvekili M.Cemal Cebeci de o günden şöyle bahseder:Ezan-ı Muhammedi'nin aslına uygun olarak okunmasına müsaade edildiği gün, güzel sesli müezzinler ve hafızlar tarafından minarelerde çifte ezanlar okundu. Sanki Bilal-i Habeşi hayata dönmüş de Türkiye semalarını çınlatıyordu. Halk, huşu içinde ezanı dinlerken, sevinç gözyaşları döküyor bu günleri gösteren Rabbine şükrediyordu (Cebeci,2014:67).
1932 yılında başlayan ve 18 yıl süren yasaktan sonra, 1939 yılında okuyanlara cezai müeyyide getirilen Arapça ezan meselesi bu şekilde çözülürken maalesef sonraki yıllarda CHP’liler tarafından hoyratça siyaset malzemesi yapılmıştır.
Ezanın özgürlüğe kavuşmasının ardından 10 yıl sonra 27 Mayıs 1960 darbesi ile Demokrat Parti iktidarı son bulmuştur. Türkçe ezanın mecburiyet olmaktan çıkarılması ve böylece tekrar Arapça ezan okunmaya başlanması, Darbeciler tarafından darbe nedenleri arasında gösterilmiş ve darbenin öncüleri tarafından sertçe eleştirilmiştir.
Bu bağlamda, 27 Mayıs darbesinin öncülerinden Albay Alparslan Türkeş, darbe sonrası verdiği bir röportajda, ezanın tekrar Arapça okutulmasını "ihanet" olarak nitelemiş, "Türk camiinde Türkçe Kur’an okunur; Arapça değil" görüşlerini savunmuştur.
Cevat Fehmi Başkut, "Başbakanlık Müsteşarı Albay Alparslan Türkeş ile Görüşme", başlıklı ropörtajında Alparslan Türkeş’ten nakille "Türkçecilik bu millete Atatürk’ün en büyük en faydalı hediyelerinden biri idi. Evvelâ ezanı Arapça okutmakla buna ihanete başladılar." İfadesine yer vermiştir.(Cumhuriyet Gazetesi, 17 Temmuz 1960)