TÜRBELERİ NEDEN İHYA ETMİYORUZ?

Hüseyin Yürük

Zaman zaman İstanbul'un tarihi kültürel mekanlarını ziyaret ettiğim gibi bu vesileyle çeşitli semtlerdeki türbelerinde medfun bulunan mübarek zatları da ziyaret edip onların ruhuna birer Fatiha ve Yasin-i Şerif göndermeyi kendime bir alışkanlık edinmeye çalışıyorum.

Malum olduğu üzere 1923'te cumhuriyetin kurulmasının ardından türbeler devrim kanunlarıyla kapatılmıştı.Daha sonra önce bir kısmı CHP döneminde sonra Demokrat Parti döneminde tekrar açılarak türbelerin halkla bütünleşmesi sağlanmıştı.

Muhafazakar iktidarlar, yıllar içinde fiziken yıpranan türbelerin binalarını restore edip bakımlarını yapıp, onların geleceğe taşınması için gerekli faaliyetleri yapıyorlar. İnşa ve tamir ile ilgili gerekli ve yeterli çalışmalar yapılsa da türbelerin enerjisinden yeterince istifade edilemiyor diye düşünüyorum.

Türbeler halkın hemen ulaşılabileceği mekanlar olduğu için buralarda bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde bazı hurafelerin gelişmesi geliştirilmesi mümkün. Gelir ve kazanç sağlamak isteyen kişiler de bu hurafeleri ortaya çıkarıp kazanç kapısı haline getirebiliyorlar.

Halbuki dinimizde kabir ziyaretinin nasıl yapılabileceğine dair ölçüler tamamen belirlenmiş bir vaziyettedir.

Dolayısıyla türbelerdeki mübarek zatları ziyarete gelmek üzere hareket eden misafirlere bu vesileyle hem dinimizin kabir ziyareti ile ilgili bilgileri hem de İslam'ın temel esasları ile ilgili bazı bilgiler verilebilir. Bu önemli bir fırsat.Ancak bu fırsattan istifade edilmiyor.

Ayrıca burada medfun bulunan abide şahısların misyonları, kişilikleri, dinimize, devlete ve kültüre yaptığı hizmetlerden de bahsedilebilir.

Bu vesileyle bendeniz 2025 yılında yaptığım bazı türbe gezileriyle ilgili ziyaret ve gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

(29 Ekim 2025) Şeyh Vefa Hazretleri, Ahmet Gümüşhanevi, Hasan Hilmi Kastamoni, İsmail Safranboli, Ömer Ziyaeddin Dağıstani, Mustafa Fevzi Tekirdaği, Mehmet Zahid Efendi,Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri

Bugün İstanbul Fatih’teki Şeyh Vefa Hazretlerini ziyaret edip oradaki Molla Gürani Camii'ni görmek ve o bölgeyi ziyaret etmek üzere yola çıktım.

Vefa Bozacısı’nın yanındaki sokakta bulunan Mimar Mehmet Ağa Camii'ni Tek Parti döneminde bir  nalbanta satmışlardı. Burası bu şekilde kullanılmıştı diye duymuştum. 20 yıl kadar önce orada o günlerden kalma atların bağlandığı halkaları da caminin duvarında görmüştüm. “Bunlar yerinde mi?” diye bakayım dedim. Camiye girdim. Evet halkalar yerindeydi. Onların fotoğrafını çektim. İki rekat tahiyyetül mescid namazı kıldım.

Buradan sonra yürüyerek Şeyh Vefa’nın medresesinin, camisinin ve kabrinin olduğu yere geldim. Şeyh Vefa Hazretlerini ziyaret ettim. Sonra camide iki rekat tahiyyetül mescid namazı kıldım.

Caminin  etrafı bir büyük harabeydi. Gecekondu tipli biçimsiz binalar ve yıkılmış evlerle doluydu. Burayı hurdacılar, hurdaların toplandığı ve biriktirdikleri kamyonların garajı haline getirmişler. Bir dönemin anlı şanlı Süleymaniye ve Vefa semtinin bu hale gelmesi çok manidar ve hüzünlü bir durum olsa gerek.

Daha sonra Molla Gürani camisine doğru gittim. Molla Gürani Camisi de Fatih'in bir başka hocasının kiliseden camiye çevirdiği bir binaydı. Orası da etrafında köpeklerin dolaştığı, yanmış yıkılmış evlerin olduğu bir mezbeleydi. Bu bölgenin acilen Fatih Belediyesi tarafından elden geçirilmesi lazım. Türkiye’ye ve İstanbul’a bu manzara hiç yakışmıyor.

Müteakiben Süleymaniye Camii haziresinde medfun büyüklerin ziyaretlerini yaptım.

Dönüşte Rumi Mehmet Paşa Camii ve Kaptan Paşa Caminin yanından geçerek Aziz Mahmut Hüdayi Hazretlerini ziyaret etmek istedim. Orada ziyaretçi kalabalığı caminin merdivenine hatta dış yola kadar taşmıştı.

Bugün önce Şeyh Vefa Hazretlerini, sonra Süleymaniye haziresindeki Ahmet Gümüşhanevi, Hasan Hilmi Kastamoni, İsmail Safranboli, Ömer Ziyaeddin Dağıstani, Mustafa Fevzi Tekirdaği, Mehmet Zahid Efendi ve Necati amca gibi büyükleri, daha sonra da Üsküdar'da Aziz Mahmut Hüdayi Hazretlerini ziyaret ettim. Birçok büyüğü (Zeyni,Nakşi,Celveti) ziyaret ederek huzurlarında Yasin-i Şerif okudum, dualarını almış oldum.

(9 Kasım 2025) Selami Ali Efendi ve Abdulfettah Ukari Hazretleri

Bu sabah Selami Ali Efendi ve Abdulfettah Ukari Hazretlerini ziyaret etmek için evden çıktım. Selami Ali Efendi Hazretleri'nin ruhuna bir yasini şerif  okudum.

Ayrıca bu hazirede 4-5 adet bir kısmı da Çanakkale'de savaşmış denizci subayın da mezarı olduğu dikkat çekiyordu.

Burasının maalesef bir kediler ordusu tarafından kuşatıldığına şahit oldum.Dolayısıyla ortalık kesif bir kedi ve kedi atıklarından kaynaklanan bir koku tarafından sarılmıştı.

Kedilere çeşitli isimlerle bağış toplanması, buralarda kedi beslenilmesi türbelerin ruhaniyetine belirgin bir şekilde zarar veriyor.

Daha sonra buradan ayrılarak otobüsle Abdülfettah Ukari Hazretleri'nin oraya giden Kadıköy otobüsüne bindim. Bağlarbaşı Askerlik Şubesi durağında indim.

 

Abdülfettah Ukari Hazretleri'nin ruhuna da bir yasini şerif  okudum. Geçen geldiğimizde şahit olduğumuz üzere buradaki güzelim sebili Üsküdar Belediyesinin temizlik görevlilerinin mola yeri olarak kullandıklarına tekrar şahit oldum.

Burası da tıpkı Selami Ali Efendi türbesi gibi bir kediler ordusu tarafından kuşatılmıştı. Nitekim mezarlık, aynı şekilde kedi ve kedi atıklarından kaynaklanan bir koku tarafından sarılmıştı.

Bu gibi yerleri belli aralıklarla ziyaret etmenin bu gibi faydaları da oluyor. Oradaki kültürel ve dini durumu bir Müslüman münevver olarak gözlemleyip icabında gerekli müdahalelerde bulunma fırsat insanın karşısına çıkıyor.

(13 Kasım 2025) Eyüp Sultan Hazretleri, Abdülmecid Sivasi, Abdülehadı Nuri Hazretleri, Murat Münzevi Hazretleri, Mustafa Selami Efendi  Hazretleri, Hasib Efendi, Aziz Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendiler ve Sabahattin Zaim ve Mazhar Özman

Ankara'dan İstanbul'a gelen dostum Adnan Bey ile bir ön görüşme yapmıştık. Bugün İstanbul'un karşı yakasında bazı tarihi kültürel mekanları ziyaret etmek üzere sözleşmiştik.

İlk durağımız, Edirnekapı’daki Şehitlikte bulunan Sakız Ağacı Mezarlığındaki büyükler oldu. Hasib Efendi, Aziz Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendileri ve Sabahattin Zaim ve Mazhar Özman gibi akademisyenleri ziyaret ettik.

Daha sonra Eyüp Nişanca’sına gittik. Önce Murat Münzevi Hazretlerini ziyaret ettik. Murat Münzevi Hazretlerinin yanında 70 yaşlarında beyaz saçlı bir bayan ve onun torunu olan bir kişi vardı.

Torununa “Senin ismin ne?” dedim. “Doruk” dedi.

“Ne münasebetle buraya geldiniz? Ne dileğiniz var?” dedim.

“Edebiyat öğretmenimiz Eyüp'teki türbelerle ilgili bir ödev vermişti.Onun için buradayız” dedi.

Maşallah ne akıllı bir edebiyat öğretmeni.Öğrencilerini bu şekilde büyük ruhlarla, abide şahıslarla tanıştırıyor buluşturuyor.

Murat Münzevi Hazretlerinin çok sayıda ziyaretçisi olduğunu gördük. Yaklaşık 300 yıl önce vefat etmiş bir kişinin bu kadar ziyaretçisi var. Buraya gelen ziyaretçilere bir tebliğ ve irşat çalışması mutlaka yapılması lazım.

Daha sonra Mustafa Selami Efendi Tekkesini  ziyarete gittik. Orada kapıda bir görevli vardı.

“Bina müsaitse ziyaret edebilir miyiz?” dedik.

“Kadınlara mahsus” dedi.

Bunun üzerine burada adeta bir köşeye sıkıştırılmış ve erbabından başka hiç kimsenin bilemeyeceği şekilde tekkenin alt katındaki Mustafa Selami Efendi'nin kabrini ziyaret ettik.

Dönüşte görevliye “Eğer içerisinde bayanların şu anda programı yoksa bir görebilir miyiz?” dedim.

Bu kez görevli sinirlendi. “Ben size söyledim. Siz beni anlamadınız. Buraya kapıdan bile giremezdiniz” diye bana çıkıştı.

Hükümet de vakıflar da milyonlar harcanarak tamir edilen bu mübarek mekanların kapılarına bu işlerden hiç anlamayan insanlar koyuyorlar maalesef..

Halbuki ben senin ayağına geldim.Al kazan kalbimi….

Daha sonra Sivasilerin türbesine gittik.Abdülmecid Sivasi ve yeğeni Abdülehadı Nuri Hazretleri'nin kabirlerini ziyaret ettik.

Sonra arabayı park ettiğimiz yere gittik. Orada bulunan gecekonduların olduğu Eyüp Sultan'ın bu bölgesinde bir kişiye “Demirkapı yokuşuna nasıl geçebiliriz?” dedim.

Önce tarif etti. Sonra “Eyüp Sultan'a kadar isterseniz ben de sizinle geleyim” dedi.

“Gel” dedik. 70 yaşında, İlhan isimli, Oltulu bir kişiymiş. 50 yıldır buralarda oturuyormuş.

Erzurum aksanlı bir şekilde  “Keşke Murat Münzevi'yi de ziyaret etseydiniz. Onun ismi Kur'an'da  da geçiyormuş” dedi.

“Çok mübarek bir zattır, ziyaret ettik, ama ismi Kur'an'da geçmez, bu yanlışı düzeltelim” dedim.

Eyüp Sultan Hazretleri’nin avlusuna girdik. Eyüp Sultan Hazretlerine Adnan Bey ile birlikte bir yasini şerif okuduk.

Öğle ezanının da vakti yakın olduğu için namaz için camiye girdik. Öğle namazını camide kıldık. Adnan Bey ile Ebu’suud Efendi'nin kabrini ziyaret edip tekrar araca binerek Edirnekapı şehitliğindeki Mehmet Akif ve Ahmet Naim efendinin kabrini ziyaret etmek üzere yola çıktık.

Edirnekapı yoluna çıktıktan sonra Edirnekapı şehitliğinin kenarında otobüs durağının orada aracımızı park ettik.

Mezarlığın kapısından içeri girdik. Oralarda oyalanan kulağında küpe olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi mezarlıklar personeline “Mehmet Akif Ersoy'un kabrini sorduk”

“Ben bilemiyorum, ileride güvenlik görevliler var, ona sorun” dedi.

Yaklaşık 5 dakika kadar yürüdükten sonra bu kez oradaki güvenlik görevlilerine sorduk. Çok şükür görevli bildi ve tarif etti. 2-3 dakikalık yürüyüşten sonra Mehmet Akif, Ahmet Naim ve Süleyman Nazif’in kabrini bulduk. Burada bir Fatiha okuduktan sonra tekrar aracımızın başına geldik.

(16 Kasım 2025)

Daha önceden verdiğimiz karar gereği bugün dostumuz Eyüp bey ile Vefa Süleymaniye ve Karagümrük gezisi yapmak üzere yola çıktık.

Önce metro ile Üsküdar'a indik, Marmaray ile Yenikapıya geçtik. Yenikapı'dan Hacı Osman'a giden metroya bindik ve Veznecilerde indik.İstasyonda iki çıkış kapısı var. Bunlardan birinin adı “İstanbul Üniversitesi” birinin adı “16 Mart şehitleri.”

Metronun  “Süleymaniye” tarafına olan çıkışın adının “Süleymaniye” değil de 16 Mart 1978'deki olaylar sırasında ölmüş kişilere atfen verilmesi Türkiye'nin hafızasızlığını gösteren çok manidar bir örnek.

Önce Molla Gürani Camii’ne doğru gidelim dedik. Molla Gürani Camii de eskiden kilise olan bir cami. Fatih'in hocası Molla Gürani tarafından burası camiye çevrilmiş. Burası da uzun zamandır restorasyon adı altında ibadetten uzak tutuluyor. Sanki gizli bir el bu gibi camilerin ibadetten uzak tutulması için özel bir gayret gösteriyor.Caminin etrafı tamamen hurdacılar ve atık kağıt ve eşya toplayıcılar tarafından sarılmış.

Daha sonra Vefa Hazretlerini ziyaret ettik. Vefa Hazretlerinin de ziyaretçisi çok. Ancak türbelerin olduğu yerler aynı zamanda hurafelere de çok açık yerler olabiliyorlar. Nitekim bir bayan geldi, sandukaya eline sürdü, bir bayan geldi ruku eder gibi sandukanın etrafında durdu.

Halbuki Diyanet başta olmak üzere  birçok STK’lar, dini kuruluşlar bu türbelere sahip çıkıp oralarda hurafelerin ortaya çıkmasını önleyebilirler. Ayrıca türbeler, gelen insanlara İslam'ın anlatılması için çok büyük fırsat zeminleri teşkil ediyor.Ama bu büyük fırsatları ıskalıyoruz maalesef.

Vefa Cami,Sultan ikinci Abdülhamit tarafından yeniden yapılmak üzere yıkılmış.Ancak araya savaşlar girince yapılamamış. En son 1994 yılında bugünkü haliyle tekrar yapılmış.Caminin eski mezarlıklardan oluşan büyük de bir haziresi var.Caminin arka kapısından çıkınca oraların tamamen mezbele ve hurdacı depolarından oluşan büyük bir gecekondu şehrine dönüştüğüne hayretle şahit olduk. Başıboş sokak köpekleri buralarda gelişigüzel dolaşıyordu.

Burası eski ve şekilsiz binalardan ibaret bir gecekondu mahallesi olmuş. İnsan adeta bir korku tünelinden geçiyor. Süleymaniye’ye gidiş yolunda Türkiye'nin önemli Yazma Eserler Kütüphanelerinden biri olan Atıf Efendi kütüphanesinin yanından geçtik.Onun yanındaki bir medrese gitmiş yerine bir çukur ve köşede camları dökük bir sebil kalmış. Buradan Unkapanı ve Fatih Bölgesi'nin manzarası çok güzel bir şekilde gözüküyor.

Hemen iki üç dakika mesafede Süleymaniye Caminin duvarlarına kadar bu kötü manzara devam ediyor.Niçin devlet, Kültür Bakanlığı, Fatih belediyesi oralarda bir dönüşüm çalışması yapıp da buralara bir el atmıyor?

Arkeolojik kazı adı altında 10 bin yıllık yerler dahi toprak altında aranırken 500 yıl önceki tarihimize neden sahip çıkılmıyor?*

Atıf Efendi kütüphanesinin yanından geçerek İstanbul Müftülüğünün binasının yanından yukarı çıktık. Süleymaniye Camii'nin avlusuna girdik. Buradaki Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevi başta olmak üzere büyükleri ziyaret edip birer yasin-i Şerif okuduktan sonra tarihi bölgeden Veznecilerdeki otobüs durağına gitmek için yürüyüşe geçtik.

Farklı bir yoldan yürüyünce önce bir Helvai Baba isimli kişinin tekkesini ve türbesini gördük. Buradaki tekkeyi tamir etmişler. Ancak türbenin yanını da depo olarak kullanıyorlar. 1-2 dakika sonra burada da bir Nakşibendi şeyhinin türbesini gördük.

Oradan bir otobüse binerek Karagümrük durağında indik. Bir dönem Ünyeliler Derneğinin merkez olarak kullandığı, Mustafa Rakım Efendi'nin de türbesinin bulunduğu Semiz Ali Paşa medresesinin hemen yakınındaki Cerrahi asitanesine geldik.

Burası Türbeler müdürlüğüne bağlı olduğu için kapıda bir güvenlik görevlisi duruyordu. Türbenin kapısı kapalıydı.Biz sorunca kapıdaki görevli  bu “Burası her zaman kapalı. Açılmıyor” dedi. Biz oradayken  üç bayan geldi. Onlar da camdan bakıp gittiler. Halbuki onlara da pekala hem Nurettin Cerrahi Hazretleri hem de İslam anlatılabilir,gerekli tebliğ yapılabilirdi.

*Hamiş/ Devletimiz pagan ve putperestlik dönemine ait eserleri büyük bir gayret ve özenle ihya etmeye devam ediyor. İşte en güncel haberler:

*Antalya'nın Döşemealtı ilçesinde bulunan ve ilk defa kazı çalışması yapılan Termessos Antik Kenti'nde 14 metre yüksekliğindeki iki anıt mezar orijinal taşlarıyla ayağa kaldırılıyor.

*Şanlıurfa'daki Karahantepe Ören Yeri'nde, ritüel amaçlı kullanılan ve amfi tiyatroyu andıran Neolitik mimari yapı gün yüzüne çıkarıldı.

*Cumhuriyet tarihinin en büyük arkeoloji projelerinden biri olan Taş Tepeler'de Neolitik Dönem'e ışık tutan 30 yeni buluntu açıklandı.

Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, Şanlıurfa'da yürütülen Taş Tepeler projesinin 5'inci yılında Karahantepe Karşılama Merkezi’nde düzenlenen bilgilendirme toplantısında bilim dünyasını heyecanlandıran yeni keşifleri paylaştı..26.11.2025 (https://www.trthaber.com)

 




Güncel Haberler