TALİBAN KISA SÜREDE TÜM AFGANİSTAN’DA KONTROLÜ NASIL SAĞLADI?


                                                           Faruk Köse *

Dünya gündeminde Taliban var. Taliban’ın Afganistan’da yeniden egemen olması bizi de çok yakından ilgilendiriyor. Pek çok açıdan ilgilendiriyor.

Ancak Taliban’a dair tüm konuları tek bir yazıda ele almak mümkün değil. Bu yazıda Taliban gündemine dair pek çok husustan sadece biri ele alınacak.

Talebeler” anlamına gelen “Taliban”, 1994’te Afganlı alimlerden Molla Ömer tarafından kuruldu. Örgüt, kuruluşunda Molla Ömer ve 50 medrese talebesinden oluşuyordu. Öncesinde hiçbir örgütsel çalışması olmayan, medreselerde İslami ilimler okumaktan başka bir işi olmayan 51 kişi çıkıyor, yıllardır dağlarda cihad eden, yenilmez gözüyle bakılan Rusları yenen ve ülkesinden defeden köklü örgütlerin arasına katılıyor.

Tabiî ki, hiç kimse bu “talebeler örgütü”ne şans tanımıyor. Ne var ki, kuruluşundan sadece 1 yıl sonra Taliban, 1995’te Afganistan’ın 12 vilayetinde kontrolü ele geçiriyor. Tüm dünya şaşkınlık içindeyken, Taliban hızlı yükselişini sürdürüyor.

1996’nın Eylül ayına gelindiğinde, kuruluşunun 2. yılında Başkent Kabil’i ele geçiriyor. Böylece Afganistan’da yeni bir dönemi başlatıyor. “Afganistan İslam Emirliği” adıyla, kendi devletini kuruyor.

Hakkını teslim edelim, bu, öncesinde hiçbir geçmişi olmayan yeni bir örgüt için, süperden de öte bir hız. Buna kimin nasıl yardım ettiği, arkasında kimlerin olduğu vs., bunlar tartışılabilir. Bu konuda çok çeşitli spekülasyonlar da yapılabilir, mantıklı açıklamalar da... Hüsn-ü zannın zirvesine de çıkılabilir, sû-i zannın dibine de inilebilir. Ancak gerçek olan bir şey varsa, o da 51 kişinin kurduğu bir örgütün, 2 yıl içinde tüm güçleri bertaraf ederek Afganistan’ın kontrolünü sağlaması...

Taliban için hız, ayırt edici bir nitelik. Nitekim devlet kurması nasıl hızlı olduysa, tüm Afganistan’da kontrolü kaybetmesi de o kadar hızlı oldu.

ABD, Taliban yönetimine muhalefet eden grupları yanına alarak Afganistan’ı işgale başladı. Taliban dayanamadı. 13 Kasım 2001’de başkent Kabil’den ayrıldı. Aralık başında ise hem kuruluş merkezi, hem de kalesi kabul edilen Kandahar’ı terketti.

Sıfırdan başlayıp sadece 2 yıl içinde kurduğu devleti, 5 sene sonra kaybetti.

Herkes Taliban’ın bittiğini sanıyorken, örgüt, ABD ve müttefiklerine cihad ilan etti. 20 yıl sürecek uzun bir gerilla savaşına girişti. Sabırla direndi. Toplumsal desteği sağladı. Sonunda, işgalci ABD ile masaya oturdu. 29 Şubat 2020’de, Katar’ın başkenti Doha’da Barış anlaşması imzalandı.

Afganistan kırsalını zaten elinde tutuyordu. ABD’nin Mayıs 2021’de çekilmeye başlamasının ardından, harekete geçti. Sessiz sedasız, derinden derine yürüdü. Fazla gürültü koparmadan, pek çok ilçe merkezini ele geçirdi. ABD çekildikçe, Taliban ilerledi.

Nihayet 6 Ağustos’ta ilk kez bir vilayet merkezini ele geçirdi; Afganistan-İran sınırındaki Nimruz vilayetinin merkezi olan Zaranc’da kontrolü sağladı.

Fakat kimse bunu bir başarı olarak görmedi, çok da önemsemedi. Ne var ki herkes, hakikatle kısa süre içinde yüz yüze gelecekti. Bundan sonra baş döndürücü bir hızla ilerledi. 9 gün sonra, 15 Ağustos’a gelindiğinde son noktayı koydu, başkent Kabil’i ele geçirdi. Hem de tek kurşun atmadan.

Böylece 20 yıl sonra, Pencşir hariç, tüm Afganistan’da yeniden kontrolü sağlamış oldu. İşgalden önceki noktaya geri döndü. Kısa süre sonra, Pencşir de Taliban’a teslim oldu.

Şimdi dünyanın gündeminde şu soru var:

— Nasıl oldu da Taliban, bu kadar kısa süre içinde, sadece 9 günde tüm Afganistan’ı kontrolü altına aldı?

— Nasıl oldu da merkezi hükümetin elindeki donanımlı ordu, Taliban’a karşı koyamadı?

Bu konuda önce ABD Başkanı Joe Biden’ı dinleyelim. Biden diyor ki:

• Taliban’ın kontrolü ele almasının suçu, Afgan hükümeti ve ordusuna aittir. Afgan hükümeti Taliban’a karşı savaşmayı seçmedi. Afgan hükümetinin savaşmadığı yerde biz de olmayacağız.

• Hiçbir şekilde 1 yıl daha, 5 yıl daha ABD ordusunun orada kalmasının bir fark yaratması söz konusu değil. Afganistan’ın kendi askerleri savaşmayı istemedikten sonra, savaşın demek doğru değil.

• Bu, bizim beklediğimizden de hızlı gelişti. Afgan ordusu çöktü. Afgan liderleri kaçtı, ordu savaşmayı denemedi bile.

Bundan sonra Joe Biden, çok önemli bir hususun altını çiziyor. Diyor ki:

• Afganistan’a 1 trilyon dolardan fazla yardım yaptık. 300 bin kişilik bir ordu kurduk. Kocaman bir güç oluşturduk. İhtiyaçları olabilecek her şeyi verdik. Maaşlarını bile biz karşıladık. Taliban’ın hava kuvveti yok, ama biz hükümete bu gücü de verdik. Ama şunu veremedik: Savaşacak cesareti veremedik.

Joe Biden’ın bu itirafları, Taliban’ın nasıl bu kadar hızlı ilerlediğinin de cevabıdır. Yani hem ABD, hem de ABD’nin kuklası olan Afgan hükümeti için, tam anlamıyla “tükenmişlik sendromu” yaşanmış ve bundan Taliban istifade etmiş.

Ancak, Taliban’ın hızlı ilerleyişini sadece ABD ve kuklası hükümetin tükenmişliği ile ifade etmek doğru olmaz. Bunun bir de “sosyolojik ve stratejik sebepler”i ve gerçekleri var. Bunlara da bakmamız lazım.

• En önemli hususlardan biri şu:

Taliban, Afganistan’ın yerel gerçeklerini gözeterek savaştı. Hükümet ise yerel gerçeklere sırtını döndü. Sırtını ABD’ye yasladı, ABD çekilince de hızlıca çöktü.

Bu şöyle oldu:

Taliban, yerel güçleri yanı çekecek hamleler yaptı.

Verdiği güvencelerle, onların desteğini kazandı,ya da hiç değilse kösteğiyle karşılaşmayacak tedbirleri aldı.

Teslim olana can güvenliğini garanti etti.Verdiği garantilere sadık kaldığı görülünce, hükümetten destek görmeyen yerel güçler ve yerel yönetimler, en azından zarar görmemek için Taliban’a teslim oldu.

Bu da Taliban’ın hızla ilerlemesini sağladı.

• Önce sınır kapılarında hakimiyet sağlandı. Ülkeye giriş-çıkışları kontrol altına aldı.

• 20 yıl öncesine göre strateji değişikliği yaptı: 20 yıl önce güneyden gelerek ülkeyi ele geçirmişti. Bugün herkes onların tekrar Peştun bölgesinden ilerleyeceğini düşünüyordu ki, yanıldı. Güney yerine kuzey kentlerine yöneldi. Güneyi kazanmak zaten kolaydı, o yüzden muhtemel direniş ve toparlanma noktaları olan kuzey vilayetlerinden başladı. Kukla hükümete lojistik sağlayabilecek kuzey illerini ele geçirince, tüm ülkeyi kontrol etmesinin önünde pek bir şey kalmadı.

• Kuzeyde, kendisine direniş gösterebilecek Raşit Dostum’un kalesi olan Şibirgan’ı ele geçirdi.

• Yine kuzeydeki Kunduz şehrini haftalar süren saldırıların ardından, 8 Ağustos’ta aldı. Bu, onlar için çok önemliydi. Çünkü hükümet ordusu, Taliban karşısında ilk darbeyi Kunduz’da aldı. Psikolojik üstünlük Taliban’a geçti, hükümet ordusu moral olarak çöktü. Bu beklenmedik yenilgi, diğer şehirlerin de birbiri ardına düşmesine neden oldu.

• Ata Muhammed Nur ve Raşit Dostum’un kontrol ettiği Mezar-ı Şerif’i, hükümet güçlerinin saf değiştirmesiyle kontrol altına aldı. Mezar-ı Şerif alınınca, ülkenin kuzeyi tamamen Taliban’ın kontrolüne geçti. Böylece hükümet, daha önce olduğu gibi, kuzeyden gelebilecek bir yardımdan yoksun kaldı. Bu da Taliban’ın yolunu sonuna kadar açtı.

• Taliban tek bir bölgeden hareket ederek genişleme stratejisi takip etmedi, tüm bölgelerde aynı anda savaşa girişti. Mesela bir yandan batıda, İran sınırına yakın Herat’a saldırırken, diğer yandan Tacikistan sınırındaki Takhar’a, öte yandan da Çin sınırındaki Bedahşan’a saldırdı.

• Herat’ta Hükümeti destekleyen İsmail Han Taliban’ı şehre sokmuyordu. Taliban, Herat İl Meclisinden bir üyeye (Kamuran Alizayi) af belgesi vererek yanına çekti. Alizayi, İsmail Han’ı tuzağa çekti ve İsmail Han, Taliban’a esir düştü. Bu, hükümete bağlı silahlı güçlerin moralini çökertmeye yetti.

• Taliban, yönettikleri şehri teslim eden valilere, güvenli bir şekilde şehirden ayrılıp istedikleri yere gitmelerine dair güvence verdi. Bu sözünü tuttukça da, şehirler birer ikişer Taliban’a teslim edildi.

• Taliban, savaşı sadece silah vermedi. Medyayı da etkin biçimde kullanarak psikolojik savaş taktikleri denedi. Bir yandan teslim olanları affettiğine dair, bir yandan da savaşanları infaz ettiğine dair görüntüler paylaştı. Görüntüleri izleyen hükümet güçleri arasında dağılmalar oldu.

• Şehirleri teslim alırken aşiret liderlerinin etkilerini de kullandı. Aşiret liderleri, valiler ile Taliban arasında arabuluculuk yaptı, valileri teslim olmaya ikna etti. Taliban’ın hızlı zaferini sağlayan en önemli etkenlerden biri buydu. Mesela Kandahar bu şekilde teslim alındı.

• Taliban’ın ilerlediği bölgelerde dağılan ordu birliklerinin silah, mühimmat ve teçhizatı Taliban’ın eline geçti. Bu, Taliban’ı ilerledikçe büyüten bir güç haline getirdi. Taliban, dağılan Afgan ordusunun tüm hava gücüne de sahip oldu.

• Taliban, gerilla savaşının, savaşsız bir örneğini icat etti. Gerilla savaşının özelliği olarak önce kırsaldan başladı; ancak savaşla değil, ikna metoduyla... Bunun için de köylerdeki yaşlıları kullandı. Afgan toplumunda saygın bir yeri olan yaşlılar, Taliban’la askerler arasında aracılık ederek, köylerindeki az sayıda askerin donanımlarıyla birlikte teslim olmalarını sağladı.

Köylerde başarılı olan bu yöntem, il, ilçe ve eyalet merkezlerinde de uygulandı. Bu sefer yaşlılara ilaveten aşiret liderleri, mülki amirler ve subaylar da işin içindeydi. Böylece, Taliban hemen hiçbir direnişle karşılaşmadan, Kabil’e kadar hızlıca gelebildi.

Bunlar, hızlı ilerleyişinde Taliban’ın kendisinin kullandığı stratejik hamleler. Bir de Taliban dışında bazı faktörler vardı ki, onlar da Taliban’ın hızlı ilerleyişini sağlayan etkenlerden oldu. Mesela:

• ABD’nin hava desteğini kaybeden hükümetin silahlı kuvvetleri, direnme güçlerini de kaybettiler.

• Bu süreçte Savunma Bakanı Bismillah Muhammedi’nin, ordu güçlerinin Taliban’a direnmesini önlediği de iddia edildi. Yani bu doğruysa Taliban, kaleyi içten fethetmişti.

• Afganistan’ın sivil yönetim kadrosu Taliban ile savaşmaya istekli olmadı. Afganistan hükümetine bağlı ordu da “savaşma niyeti”nde olmadı. Hatta bazı şehirlerde ordu güçleri, Kabil’den gelen telefonla, savaşmadan kent dışına çekildi, Bu, Taliban’ın hızlı ilerleyişini sağladı. Bölgesel komutanlar hükümet tarafından yalnız ve desteksiz bırakıldı.

• Afganistan’ın, kâğıt üzerinde ABD tarafından eğitilmiş ve iyi donatılmış 300 bin kişilik ordusu vardı. Ancak bu ordu gücünün büyük bir bölümünün aslında olmadığı söyleniyor. Afganlı yetkililer, sadece ABD’den para alarak şahsi servetlerini artırmak için, kâğıt üzerinde ordu birlikleri kurduğu, ancak pek çok birliğin aslında olmadığı iddia ediliyor. Bu da, Taliban’ın karşısında sanıldığı gibi büyük bir Afgan hükümet gücü olmadığı anlamına geliyor.

• Afganistan ABD için parasal anlamda büyük bir karadelik haline gelmişti. Trump yönetimi, ekonomiye zarar veren bu büyük yükten kurtulmak için Taliban ile “Doha Anlaşması” yaptı. ABD’nin Taliban ile anlaşması, hükümet kuvvetlerinin moralini sarstı. Çünkü böyle bir anlaşmanın bir tek anlamı olabilirdi: ABD çekilince iktidar Taliban’a geçecekti ve bu, ABD tarafından kabul edilmişti. Bu gerçek karşısında yönetim güçlerinin ve bürokrasinin Taliban’la anlaşmaktan başka bir çaresi kalmıyordu. Taliban’ın hızla ilerlemesini sağlayan valilerin teslim olması vakalarında, bu da etkili oldu. Nitekim Washington Post gazetesine konuşan bir Afgan Özel Kuvvetler yetkilisi, bunu şöyle itiraf ediyordu: “Elbette kazanan tarafa geçerek, güvence kazanmak istedik.”

• Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin yaptığı bir dizi hata, Taliban’a yaradı. Örneğin:

Güvenlik konularında bölgesel komutanların (yani savaş ağalarının) önemini kavramadı, onları dışladı. Kendisiyle görüşmek isteyenlere randevu bile vermedi.

Tecrübeli birçok yetkiliyi devre dışı bıraktı, tecrübesiz, genç isimleri göreve getirerek yanlış bir strateji izledi.

İstifa etmesi ya da görev paylaşımı yapması çağrılarına kulak tıkadı. Bu tutumu, diğer siyasi liderlerin desteğinden yoksun kalmasına sebep oldu.

Taliban Kabil’e yaklaşırken, ülkesini terk etti. Böylece başsız kalan başkent, tek kurşun atılmadan Taliban’a teslim oldu.

Taliban’ın hızlı ilerleyişinde ABD’nin, “Afganistan’dan çekilme iradesi” ile “iktidarı Taliban’a devretme stratejisi” de etkili oldu. Nitekim;

• ABD’nin en uzun savaşının maliyetine bakarsak, Afganistan’a kalmanın ABD için çekilemez bir yük haline geldiği görülecektir. Şöyle ki:

2.448 Amerikan askeri öldü.ABD için çalışan 3.846 Afganlı öldü.NATO ve diğer ülkelerden ise 1.144 asker öldü.444 insani yardım çalışanı ve 72 gazeteci öldü.ABD Afganistan’a 1 trilyon dolardan fazla yardım sağladı.AP haber ajansı, ABD’nin çekilmeden önce Afganistan’a 20 sene boyunca 837 Milyar Dolar para harcadığını ve tüm çabaların bir hafta içinde çöktüğünü bildirdi.

Böyle bir blânçonun artık kaldırılacak yanı kalmamıştı.

• ABD, Doha’daki anlaşma ile istediği tüm garantileri aldı; Afganistan’ın geleceğine dair dizaynını kendince yaptı ve çekildi. Çekilirken de yerine Taliban’ı bıraktı. Bu, aslında anlaşma gereği olan bir şeydi. Taliban, ABD ile savaşarak kontrolü ele geçirmiş değil yani. Tam tersine, ABD Taliban ile savaşmadığı için ve Taliban’ı, desteğini çektiği Hükümet güçleriyle baş başa bıraktığı için Taliban bu kadar hızla ilerleyebildi.

• ABD’nin Afganistan’a giriş şartları ile çıkış şartlarının esasta aynı olduğunu Doha’da yapılan uzlaşma metninde görmekteyiz. Bu metin, aynı zamanda biraz önce değindiğim “Taliban nasıl bu kadar hızlı ilerledi?” sorusunun da cevaplarından birini oluşturuyor. Nitekim Doha Anlaşmasının gereği, Afganistan’ı Taliban’a teslim etmekti. ABD ile Taliban arasındaki hikâye, aslında budur.

ABD’nin, Afganistan’ı işgal ederken ileri sürdüğü görünür gerekçeler çok basitti:

Usame bin Ladin’in ve liderliğini yaptığı El-Kaide’nin Afganistan’daki üyelerinin teslim edilmesi.

Afganistan’da bulunan ve dünyanın pek çok ülkesinden gelen mücahidlerin yok edilmesi.

ABD, aslında bu şartlarını elde etmişti. İşgalin hemen ardından, yerli işbirlikçileriyle birlikte, Afganistan’da bulunan ve dünyanın pek çok ülkesinden gelen mücahidleri katletti. Buna dair tarihe geçen iki katliam vardır ki, onların hikâyesini gerçekten medeniyetin çirkin yüzünü temsil etmektedir.

Deşt-i Leyli Katliamı ve Kale-i Cengi Katliamı,

Bunlar, Afganistan tarihine ve ABD’nin kirli geçmişine kazınmış iki vahşi katliamdır.

ABD, bu iki katliam ve 20 yıl süren dizayn çalışmalarıyla, ABD’nin Afganistan’a giriş gerekçelerini sağlamıştır. Kendi güdümündeki halkı Müslüman olan ülkelere, yetişmiş, tecrübeli mücahidler eliyle İslam devrimi ihracının önünü almıştır.

Bugün Afganistan’dan çıkarken de aynı gerekçelerinin sürekli olarak sağlanacağını garanti altına almış ve hızla çekilerek, yerine Taliban’ın hızla yerleşmesine göz yummuştur.

Yazıyı bitirmeden önce, son bir Afganistan gerçekliğine daha örnek vermek istiyorum.

• Hindistan’da 1809’da ataşe olan Mountstuart Elphinstone (Maunstuart Elfinston) şöyle yazmıştı:“Afganistan’daki savaşlarda başarı nadiren askeri zaferle sağlanır. Genellikle, müzakere ve kabile mantığıyla veya düşman tarafına geçmekle elde edilir.”

Taliban’ın bugünkü hızlı zaferi, bu Afganistan gerçeğinin tipik bir örneği oldu.


*Araştırmacı Yazar

Güncel Haberler