ŞEHİR EFSANELERİ, BİNBİR GECE MASALLARI ve CUMHURİYET GERÇEKLERİ


Cumhuriyet gazetesinin 6 ay önce göreve gelen yayın yönetmeni Tuncay Mollaveisoglu’nun şöyle bir Tweeti mesajı paylaştı: Genel yayın yönetmeni olduğum Cumhuriyet’te yayımlanmayan yazım ve son günlerde medyada yer bulan haberlerle ilgili kamuoyuna açıklamam.

Fatih Portakal da ona şöyle destek verdi: Genel yayın yönetmeninin haklı yazısı Vakıf’ın demirbaşları tarafından engellenip, gazetede yayınlanmıyor. Ondan sonra da demokrasi deyip duruyorlar. Cesaretin için tebrikler @TMollaveisogluMilleti eleştirir durursunuz @cumhuriyetgzt yazarları neden yanlışin arkasında?

Bu krizin ardından yoğun tartışmalar başladı.Bazı yazarlar ve gazete vakfının patronları “Cumhuriyet  sadece bir gazete değildir.Kuvayı Milliyedir aynı zamanda” diyorlar. “Cumhuriyet Vakfı ve Cumhuriyet gazetesi bir Kuvayı Milliye kurumudur; işgal edilemez, satılamaz, satın alınamaz.” Şeklinde bir şehir efsanesi yeniden dolanıma girdi.

Şehir efsanesi ve  yüksek dozda ninni tesiri yapan Binbir Gece Masalları böyle..Halbuki gerçekler böyle mi? Birlikte kısa bir hafıza turu yapalım:

Bu eleştiriler sırasında Hasip Bey (Maraş), Yunus Nadi'nin bir özelliğine dikkat çekerek, onun daha önce Meclisi Mebusan'ı fesih yetkisini padişaha veren raporu hazırlayan kimse olduğunu belirtir ve Yunus Nadi'nin şahsında yaşanan çelişkiye dikkat çeker.(Ertunç,2010:42)

(……) Bir çok milletvekili söz alıp Yunus Nadi'nin "Birilerinin" sözcülüğünü yaptığını, bunu ise rüşvet karşılığı gerçekleştirdiğini savunurlar. Bunun delili olarak da İstanbul'daki Manuk Matyosyan Matbaasının Yunus Nadi'ye kiralandığını ve kiralamanın "usûl ve nizam ve kanun hilafına” yapıldığını ve Yunus Nadi'ye "mükâfatın peşin verildiği” dile getirilir. (Ertunç,2010:84)

Atatürk kabinesinin sağlık bakanı Dr.Rıza Nur, Yunus Nadi’den şöyle bahsediyor:  Ankara'da bir de Yenigün gazetesi var.Bu Yunus Nadi'nin.Daima Mustafa Kemal'in lehinde, fakat şimdi bazen aleyhine yazıyor. Bir gün sonra yine aleyhinde. Anlaşılamaz bir muamma. Mustafa Kemal, Yunus Nadi’ye müdüriyetinin bütün tahsisatını verir, kağıtlarını gümrüksüz geçirtir. Ayrıca kendi de para verir. Bir gün yanındayım. Yunus Nadi'nin aleyhinde yazmasından bahsettim. Mustafa Kemal dedi ki “Ha O, böyle bir mahluktur. Aldığı yetmez, arada avucu kaşınır. O vakit aleyhte yazar. Onu ben anlarım, avucunu kaşımalı.Yani bir iki bin lira sıkıştırırım. Bu kez lehe yazar. Fakat son zamanlarda çok kaşınıyor. Matbuat idaresinin parası, benim verdiklerim yetmiyor. Vira istiyor. Ne çare, bunu böyle idare etmek lazımdır (Nur,1992:376).

Solcu ve Atatürkçü geçinmesine rağmen 2.Dünya savaşı sırasında Cumhuriyet Gazetesinin Faşist Almanya’nın yanında yer aldığı bir başka gerçektir.

Münevver Ayaşlı, bu gerçekten şöyle bahsediyor: İkinci Dünya Savaşı’nda Cumhuriyet Gazetesi, Almanlar ve Nazi rejimini tutuyordu. Herkes General Erkilet’in yazılarını okumak için Cumhuriyet alıyordu.(Ayaşlı,2003:219)

Yahudi işadamı İshak Alaton ise gazetenin etnik ayrımcılığından  şöyle bahsediyor: Cumhuriyet Gazetesi’nden Uçkun Geray isimli biri de bana hakaret ediyor. Irkçı bir yaklaşımla benim Yahudiliğimi de işe karıştırıyor."Ne idüğü belirsiz bir Yahudi"  diyor. İlhan Selçuk o zamanlar Gazetenin başında. Ona bir mektup yazdım, dedim ki: "Ben Cumhuriyet okuyorum. Cumhuriyet'i saygın bir gazete olarak görüyorum.Fakat şimdi anladığım kadarıyla Nazizme kapı açan ırkçı bir gazeteymiş.Olayı anlattım ve sordum:Bu böyle midir? Cevap gelmedi. Böyle garip tutumları vardı Cumhuriyetçilerin.(Alaton,Gündem 2012:186)

Cumhuriyet Gazetesi ile ilgili bir başka gerçek de gazeteci ve yazarlara karşı uyguladıkları etik olmayan tutum ve davranışlar….

Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada Oğlumuz adlı öyküsüyle bin liralık büyük ödüle layık görüldüğü ilan edildi. (1948). Ancak, Tarık Buğra'ya bu para yerine altın bir kalem ödül olarak verildi. Aynı yarışmada Doğan Nadi'nin bölük komutanı birinci ilan edildi ve bu zatın hikayeci olarak adına ikinci bir kez daha rastlanılamadı. (guzelsanatlar.ktb.gov.tr)

Nitekim gazetenin namlı yazarı Uğur Mumcu, 1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazan Mumcu, Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü. (www.ntv.com.tr)

Cumhuriyet Gazetesinde “saray içi kavgalar” her dönem gündeme gelmiş bir başka gerçek. Mehmet Barlas bu anlamda bir olayı hatıralarında şöyle anlatıyor: Hayatın akışı sırasında çok garip şeyler de gördüm ama. Mesela, Cumhuriyet’teydim. Sıkıyönetimin ilk icraati, gazeteyi kapatmak oldu. Gazeteye geldim, yazarlar toplanmış, Nadir Nadi’nin başyazarlıktan alınmasını konuşuyorlar. Nadir Bey’in odasına gittim. “Ne oldu Nadir Bey?” dedim. “Annemle damatlar benim işime son verdiler.” dedi.

Aşağıda yönetim kurulu toplantısı var. Nazime Nadi, Yunus Nadi’nin hanımı. İki kızı, iki de damadı var. Yönetim kurulu Nadir Nadi’nin işine son vermiş. Gazete de kapalı o sırada. Ben aşağı indim, girdim yönetim kurulu odasına. Nazime Hanım böyle Kraliçe Victoria gibi tombul, yaşlı bir hanım. İki kızı ve iki damadı oradalar. Onlar da 50-60 yaşlarında.

“Nazime Hanım, utanmıyor musunuz?” dedim, “Nadir Nadi’yi bu adamlar için feda ediyorsunuz?”

“Mehmet Bey, siz ne diyorsunuz?” dedi.

“Söylediğimi tekrar edeyim.Koca Nadir Nadi görevden alınır mı?” dedim.

“Siz karışamazsınız böyle şeylere, çıkın dışarı!” dedi.

“Ben çıkacağım ama utanın!” dedim.

Çıktım Nadir Bey’in yanına. “Nadir Bey, hiç merak etmeyin, annenizin de damatlarınızın da………….” dedim.

 “Merci Memo, merci Memo,” dedi. (Barlas,2019:122).

Mehmet Barlas, Cumhuriyetçilerin demokratlığına (!) da şöyle şahitlik yapıyor: Nadir Nadi’nin cumhurbaşkanı olma ihtimali vardı o cuntaya gelseydi. İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu’yla cuntanın lideri. Cumhuriyet’in içindeydi cunta aslında (Barlas,2019:122).

Şehir  Efsaneleri ve  Binbir Gece Masalları böyleyken gerçekler ise bu şekilde..

Güncel Haberler