KEMALİST CEMAATTE İNTİHAR VAKALARI:SALİH BOZOK OLAYI


Hüseyin Yağmur

Önceki yazımızda Türkiye’nin en büyük cemaati olan  ve laik-seküler bir hayat tarzını  topluma dayatan Kemalist cemaatle ilgili bazı şifreleri sizlerle paylaşmıştık.Bu yazımızda ise cemaatin erken dönem tarihinde yaşanmış bir intihar vakasından bahsedeceğiz.

Atatürk’ün Yaveri Salih Bozok

Olayın kahramanı Salih Bozok, Atatürk’ün çocukluktan mektep arkadaşlarından biriydi.Bu arkadaşlıkları Selanik’te gençlik günlerinde devam etmişti.Salih Bozok  bu anlamda bir hatırasını şöyle anlatır:Selanik'te meşhur Olimpos gazinosunda oturdukları bir akşam, Mustafa Kemal sofradaki dostlarına ‘ilerde nasıl iktidara geleceğini’ anlatır. Sonra da orada bulunanlara istikbaldeki görevlerini açıklar:

Masadakiler, Fuat Bulca, Nuri Conker, Fethi Okyar, Salih Bozok hayretle izlerler onu ... Herkesin görev taksimi yapıldıktan sonra sıra Bozok'a gelince:- Salih der, ... seninle hiç ayrılmayacağız. Seni kendime yaver yapacağım.

Masadakiler sorarlar: - Peki sen ne olacaksın?

Yanıt kısadır:Ben size bu görevleri verecek adam olacağım (Bozok,2001:10).

İşte bu bilgisinden dolayı Salih Bozok  bütün bu yaşananları tek kelimeyle şöyle özetler:İnkılabımız bir tesadüften veya vaziyetin icabından değil, yıllardan beri düşünülerek varılan karardan doğmuştur (Bozok,2001:15).

Atatürk ile Salih Bozok arasındaki  dostluk sonraki yıllarda da devam etmiş ve Bozok, Atatürk’ün yaverlerinden biri olmuştur.

19 Mayıs 1919 Günü  Atatürk ile Samsun’a çıkan kurmay heyette bulunan Binbaşı Hüsrev Gerede  Salih Bozok’tan şöyle bahseder:“Mustafa Kemal Paşa’nın eski emir subaylarından milletvekili Salih Bozok, Ethem Çetesiyle birlikte gitmişti.O zaman Salih’in “Biraz da biz soyalım”dediği söylenmişti. Eski bir jandarma subayının eşkiya ruhu ile kendi soydaşlarını soymak için isyan bastırmaya gitmesinden çok acı duymuştum. Bu adamın emekli olarak İstanbul'da tütün bayiliği yaptığını, yoksulluk içinde kaldığını, kendi başvurusu üzerine  Ankara'ya çağrıldığını ve milletvekili  yapıldığını Ali Fuat Cebesoy’dan dinlemiştim (Gerede-Önal-2003:205-206).

Salih Bozok, Kurtuluş Savaşı sonraki günlerde de Atatürk’ün en yaknındaki kişilerden biri olmaya devam etmiştir.İnönü Dönemi Dahliye Nazırlarından Hilmi  Uran bu yakınlıktan Hatıralarında şöyle bahseder:İstanbul Parti Reisliğinde bulunduğum (Mayıs 1935-Haziran l936) günlerdi. Bir gün Atatürk’ün İstanbul’a gelmek üzere Ankara’dan ayrıldığını haber alarak kendisini İzmit’ten karşılamıştık. Çünkü o sıralarda vali, kumandan ve parti reisi olarak daima İzmit’e gider ve Atatürk’ü oradan karşılardık. O gün de Vali merhum Muhittin Üstündağ ve Kumandan rahmetli General Ömer Halis Bıyıkday ile birlikte Atatürk’ü İzmit’ten karşılamıştık.

Tren geceleyin İzmit’e gelmiş, biz de ilkin trene, sonra da Atatürk’ün vagonuna girmiş ve Atatürk’ü selamlamıştık. Vagonda Atatürk’le birlikte, şimdi hatırlayabildiklerimden, merhum Doktor Neşet Ömer, merhum İsmail Müştak [Mayakon], merhum Salih Bozok ve Kılıç Ali vardı ve bir rakı sofrası etrafında içiliyordu.

Atatürk neşeliydi ve İstanbul’a yaklaşırken, bilemediğim herhangi bir sebeple, ‘Vali Üstündağ’ı o gün taltif etmek istediler ve o geceyi sabaha kadar Vali Muhittin Üstündağ’ın misafiri olarak geçirmek istediklerini’ söylediler.

Bu itibarla, Haydarpaşa’ya geldiğimizde Park Otel’e telefon edilerek orada hazırlık yaptırıldı. Biz bir motorla Dolmabahçe Sarayı’na, oradan da doğruca Park Otel’e gittik.

Gecenin bu ilerlemiş saatlerinde artık otel gazinosunda kimseler yoktu. Yalnız müzik alıkonulmuş ve Atatürk için hususi bir salon hazırlanmıştı. Salona yerleşildi ve trenden ayrılmakla ara verilen içkiye orada yeniden devam edildi. Bir aralık kadın okuyucularımızdan Safiye Ayla da orada belirdi ve Atatürk'ün yanında yer aldı.Saatler ilerledikçe Atatürk’ün ve onunla birlikte masadakilerin neşesi artıyordu. Bu arada Safiye Ayla kalkarak güzel bir zeybek oynadı. Salih Bozok’la Kılıç Ali de karşı karşıya ve göbeklerini tokuştura tokuştura güzel bir çiftetelli oynadılar (Uran,2007:245).

İsmet İnönü-Salih Bozok Çatışması 

Ancak bir sorun vardır. Dönemin 2.adamı Başbakan İsmet İnönü, Salih Bozok’tan pek hoşlanmamaktadır.Bu yüzden İnönü’nün hedefindeki kişilerden biri de Atatürk’ün yaverlerinden biri olan Salih Bozok’tur.

Salih Bozok bir zamanlar İstanbul Liman Şirketi’nde yönetim kurulu üyesiydi. Bir gün yönetim kurulunda oyunu Seyr-i Sefain Müdürü Sadullah Bey’in tezi lehine kullanmış, bu da İsmet Paşa tarafından aforoz edilmesine neden olmuştu. İsmet Paşa o kadar hiddetlenmişti ki, Salih Bozok’la tüm ilişkilerini kesmiş, hatta onun tüm görüşme önerilerini geri çevirmeye başlamıştı. Salih Bozok bu duruma çok üzülüyordu.

Bundan sonrasını Kılıç Ali şöyle anlatıyor: Aralarını bulmak için bir gün kalktım İsmet Paşa’ya gittim. İsmet Paşa’ya Salih’in çok üzüldüğünü, beş dakika olsun kendisini kabul ederek dinlemesini söyledim. Konu o kadar önemli olmamakla birlikte, İsmet Paşa son derece hiddetli görünüyor, Salih’e ateş püskürüyordu:“Onu öldürür ve ölüsünün üstüne basar, öteye öyle geçerim.”Bu söz tüylerimi ürpertmişti. Salih Bozok, bu yaşanandan sonra bir gün Atatürk’e de durumu anlatmış ve İsmet Paşa için “Engerek yılanı gibi sokuyor” demişti (Kılıç-Turgut, 2010:284).

Yaver Salih Bozok, sırtını Atatürk’e dayayarak uzun zaman  İnönü ile çatışmıştı.Ancak Atatürk yatağa düşünce hemen bir manevra yaparak kendini koruma gereği hissetmişti.Kılıç Ali bu manevrayı şöyle anlatır:Arkadaşımız Salih Bozok, Atatürk'ün yakalandığı hastalık nedeniyle o kadar üzgündü ki, ne yapacağını ve ne de yaptığını biliyordu. Atatürk'ün günden güne daha kötüye gittiğini gördükçe hep şöyle derdi: "Bu adam ölürse ben yaşayamam!"

Bu sözlerini namusu ve şerefi üzerine yemin ederek doğrulayan Salih Bozok, hastalığın vehametini Celal Bayar'a telefonla bildirdikten sonra -her nedense- İsmet Paşa'yı da durumdan haberdar etme ihtiyacı duymuştu. Atatürk bunu öğrenince çok sinirlendi (Kılıç-Turgut,2010:627).

Atatürk hasta yatağında ölümle  pençeleşirken onun arkadaşları yeni Cumhurbaşkanının hazırlıklarına başlamışlardı. Cumhurbaşkanlığı için en güçlü aday olarak İsmet İnönü’nün adı geçiyordu.Bu ise başta Salih Bozok olmak üzere Atatürk’e çok yakınken İnönü ile çatışmış kişiler için tam bir felaket demekti.

Bu yüzden  “Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, Dışişleri Vekili Tevfik Rüşdü Aras, M. Kemal’in yakın arkadaşları Salih Bozok ve Kılıç Ali, İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek için var güçleriyle çalışmaya başlamışlardı” (Ekinci,1997:123). 

Atatürk’ün öldüğü 10 Kasım 1938 sabahı Salih Bozok için de kara gün gelip çatmıştır.Çünkü artık iktidar ömrü boyunca Atatürk’ten güç alarak düşmanlık ettiği kimselere geçmek üzereydi.

Bunun bilincinde olan Bozok, “Neredeyse hayatının tamamını birlikte geçirdiği Mustafa Kemal, 71 numaralı odada hayatını kaybedince hızla odadan ayrılır. Bozok, "Nereye gidiyorsun" sorusuna "Gidiyorum, işim bitti benim artık" cevabını verir. Bir süre sonra Dolmabahçe Sarayındaki derin sessizliği bir silah sesi bozar. Atatürk’ün ölümüyle kendisi için de her şeyin bittiğine karar veren Bozok, daha önceden hazırladığı silahı kalbine dayar ve tetiği çeker (Ersever,2019).

10 Kasım  günü Salih Bozok, cemaat içi bu stres ve gerginliğin tesiri ile intihara kalkışmıştır.

Kılıç Ali o tarihi günü şöyle anlatmaktadır: Atatürk'ün vefat ettiği gün Dolmabahçe Sarayı'nın içi adeta bir ibret manzarası gösteriyordu. Bizler üzüntümüzden kahrolurken, ölüm haberini alınca kalbine ateş ederek intihara teşebbüs eden aziz arkadaşımız Salih Bozok kanlar içinde yatıyordu. Saray aniden boşalıvermiş, birkaç arkadaş acımızla ve derdimizle baş başa kalmıştık. Tıpkı tarihte gördüğümüz gibi, bir yanda padişahın hasıra sarılmış cenazesi, diğer yanda ise kılıç alayı töreni hazırlıkları gibi bir hava esiyordu.

Atatürk ölüm döşeğinde, sakin ve hareketsiz, çenesi bağlanmış yatıyordu. O'nu öylece bırakıp sarayı terk edenler, açılacak olan yeni döneme göre durumlarını sağlamlaştırmaya koşuyor ve bununla uğraşıyorlardı. Ankara'da cumhurbaşkanı seçimi, yeni başbakan ve Bakanlar Kurulu'nun atanması telaşı vardı. Bütün cumhurbaşkanlığı memurları hemen Ankara'ya çağrılmışlar, zavallı Hasan Rıza Soyak yapayalnız bırakılmıştı. Sarayı ne arayan, ne soran kalmıştı (Kılıç-Turgut,2010:661).

 

Güncel Haberler