İslam, Kadının Dövülmesini Emrediyor Mu ?



İSLAM, KADININ DÖVÜLMESİNİ EMREDİYOR MU?

Prof.Dr. Osman GÜNER/

İslam Düşüncesinde Kadına Yönelik Şiddet Söylemine Bir Bakış, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl 2007, Cilt 23 , Sayı 23, Sayfalar 51 - 63

Öyle anlaşılıyor ki, dinin naslarının doğru bağlamda anlaşılamaması ve bazı yanlış algılamalara dayalı olarak kimi şiddet olaylarının dinî nedenlerden kaynaklandığı savı ortaya atılmıştır. Oysaki kadına yönelik şiddet söylemini benimsemiş hiçbir düşüncenin, doğru anlaşıldığı takdirde ayet ve hadislerden dayanak bulabilmesi mümkün değildir.

“Kendisini kadın yaratmadığı için her sabah Tanrı’ya şükreden” Yahudi erkeğinden;“erkek kadın için değil,bilakis kadın erkek için yaratılmıştır” şeklindeki Hıristiyan telakkisindensoyutlanmış İslam’ın kabulü olan, yüce Yaratıcı’nın (c.c.) her iki cinsi,birbirini tamamlayan, birbirlerinin kusur ve ayıplarını örten bir bütününparçaları gibi tanıttığı “…kadınlar sizin için elbiseler, sizler de olar içinelbiselersiniz” ilkesini ölçü almaktır.

Buradan hareketle şunu ifadeedebiliriz ki, Peygamber’den (a.s.) bize tevarüs eden İslam inancı ve kültürüne göre insanî fazilet ölçüsü, salt kadın veya erkek olmak değil, takva (yani Allah’ın emir ve yasaklarına uymada sadakat) sahibi olmaktır.

O halde Allah’ın buyruklarına karşı gelmekten sakınan bir kadın veya erkek, aralarında hiçbir ayrım gözetmeksizin Allah katında saygın bir kuldur. Bu tespit, kadın veya erkek olmanın tek başına hiçbir şekilde erdemliliğe veya erdemsizliğe işaret etmediğini göstermektedir.

Bununla birlikte, Hz.Peygamber’in kadınlara yönelik şiddet eylemlerini asla tasvip etmediği ve bu yöndeki tavırlara da açıkça karşı çıktığına işaret eden sözler ve uyarıların varlığı da dikkat çekicidir. Nitekim Müslümanlar için güzel bir örnek olan Peygamber’in (a.s.), hayatı boyunca hiçbir kadına veya bir köleye asla vurmadığı ve kadınlarını dövenleri de sert bir şekilde uyardığı bilinmektedir.

Dahası Hz. Peygamber’in, karısını döven hiçbir erkeği haklı gördüğüne ilişkin kaynaklarda herhangi bir bilgi kaydedilmemektedir. Aksine O, eşlerini dövenlerin, hayırlı kimselerden sayılamayacağını ifade etmektedir.

Nitekim kocasından dayak yiyen Ümmü Cemil adındaki bir kadın sahabi, durumu Peygamber’e (a.s.) bildirdiğinde, O, kadının kocasını karşısına alarak: “eşinden ayrılmak ister misin?” diye sormuş ve neticede onu karısından ayırmıştır.

Bütün bu deliller ve sunulan görüşler şunu gösteriyor ki, İslam düşüncesinde, her ne kadar bazı söylemlerde kadına yönelik şiddet ifadeleri var gibi görünse de, bu ifadeler doğru bağlam ve şartlarda, bu metinlerin söylendiği ve uygulandığı ortam, maksat ve ‘mevcut durum’ dikkate alınarak değerlendirildiğinde, bunun kadına yönelik şiddeti tasvip edecek bir söylem olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır.

Hz. Peygamber’in kadınlara yönelik söz ve uygulamaları ve özellikle de kadınlarını dövmeye kalkışan sahabeleri sert bir dille uyarıp böyle bir eyleme müsaade etmemesi, bu kanaatimizi doğrulamaktadır. İlerleyen dönemlerde yaşanan bazı olumsuz gelişmeler, İslam düşüncesinin özünü ve esasını etkileyen bir olgu değildir.

Zira kadına yönelik şiddet söylemini benimsemiş hiçbir düşüncenin, kendisine Kur’an ve Sünnet’ten dayanak bulabilmesi imkansızdır. Zira özü ve maksadı itibariyle, toplumun çekirdeği sayılan aile müessesesinin korunmasını hedef alan söz konusu nassları, kadına yönelik şiddet içeren söylemlermiş gibi değerlendirmek haksız ve yanlış bir algılamadır.

Günümüz toplumlarında kadına yönelik şiddet eğilimleri, her türlü eğitim faaliyeti ve yasal önlemlere rağmen varlığını sürdürmektedir. Her halükarda bunun, çözümü zor ve çok yönlü bir sorun olduğu ortadadır.

Bu sorunu tümüyle ortadan kaldırmak ideal bir hedef olmakla birlikte, bu hedefe ulaşabilmek kolay değildir. Ancak en etkili çözüm yolu, insanların beşerî ilişkilerini tanzim eden dinî ve ahlakî öğretileri bilinç düzeyinde kavrayıp benimsemiş, yaptığı her davranışın hesabını yüce bir Kudret’e vereceği mesûliyetini taşıyan vicdanlı bireyler yetiştirmekten geçmektedir.

Hz. Peygamber’in kadınlara tanıdığı haklar ve bu haklara riayetin dinî bir yükümlülük olduğunun kavranması, sahabe neslinde çok kısa zaman içerisinde etkisini göstermiş ve kadın, kendisine tanınan bu haklar sayesinde gerçek kimliğini ve saygınlığını kazanmıştır. Dolayısıyla insanların düşünce ve yaşantılarında özümsenmiş gerçek dinî ve ahlakî değerlerin varlığı, bu gibi sorunların çözümü konusunda etkin bir role sahipdir.

 

Güncel Haberler