Uzm. Dr Selahaddin Semiz*
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için tekme yerim, çifte yerim
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım
Çiğnerim çiğnenirim Hakk’ı tutar kaldırırım.
M.Akif Ersoy
Hekimlik hayatımın ilk yıllarından beri kendime düstur edindiğim prensipler, mesleğimi en iyi şekilde yaparken, kimsenin sırtına basmadan ilerlemek ve mazlumun, düşkünün yardımına koşmaktı. Bu düsturla ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde mazlum ve düşkünlerin sağlık yardımına gittim. Endonezya,Pakistan,Suriye,Nijer..vs bir çok ülkede gönüllü sağlık yardım ekiplerinde bulundum. Ama çok isteyip de gidemediğim iki mazlum coğrafya var. Filistin ve Doğu Türkistan.
Doğu Türkistanlı mazlum kardeşlerimizle dünyanın birçok ülkesinde karşılaştım. Kaliteli, samimi, iyi yetişmiş bu insanlar kendi öz yurtlarından sürülmüş, adeta dünyanın birçok ülkesinde dağılmış, saçılmış durumdaydılar. İçinde bulundukları zor şartlara rağmen ümitsiz ve bedbin değillerdi. Hemen hepsinde gördüğüm haklı bir davanın sahibi olmanın verdiği asil bir vakar ve suskunlukla beraber derin bir hüzündü. Her birinin hikayesini dinledikçe, yaşadıklarını öğrendikçe 21. yüzyılda hala bu kadar zalim ve insanlık dışı bir anlayışın olabileceğine hayret ederdim.
Birkaç ay önce Satuk Buğra Han İlim ve Hizmet Vakfı ve Mavi Hilal Derneği yönetici ve mensupları ile tanıştım. Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz arasında dayanışma, dostluk ve eğitim çalışmaları yapan bu vakıf ve derneklerin çalışmalarını dinledikçe hüzünlendim. Bizim ata yurdumuzdan Türkiye’ye göçmüş binbir güçlükle hicret etmiş bu kardeşlerimiz, bizim ülkemizde de çok zor şartlarda hayata tutunmaya çalışıyorlar. Çin diplomasisi ve istihbaratının baskısı nedeniyle hem bu kardeşlerimiz büyük bir endişe ve korku yaşamakta, hem de onlara destek olmaya çalışan resmi ve sivil toplum örgütleri endişelenmekteler.
Doğu Türkistanlı muhacirlerin birçoğunun oturma izni ve vatandaşlık belgesi olmadığı için Sağlık Bakanlığının hizmetlerinden faydalanamıyorlar. Ne aile hekimliğindeki birinci basamak sağlık hizmetlerinden, muayene-aşı-gebe takibi..vs; ne de ikinci basamak hastanelerdeki tedavi ve ilaç hizmetlerinden istifade edemiyorlar. Bu duruma mutlaka kalıcı bir çözüm bulunmalıdır.
Doğu Türkistan’da Çin zulüm ve baskısından binbir güçlükle kaçan sağlık mesleği mensupları ülkemizde denklik alamamakta, gelirken yanlarında eğitim seviyelerini gösteren belgelerini alamadıklarından bu eğitimleri yok kabul edilmektedir. Doğu Türkistan’lı doktorlar, hemşireler, mimar ve mühendisler bu nedenle ülkemizde hayat hakkı bulamamakta başka ülkelere özellikle Avrupa ülkelerine gitmek zorunda kalmaktadır. Bu ülkemiz içinde bu kardeşlerimiz içinde hem bir kayıp hem de utanç vesilesidir. Bu duruma da mutlaka kalıcı bir çözüm bulunmalıdır.
Bütün bu çaresizlikler karşısında bir küçük katkı olsun diye düşünerek bundan birkaç ay önce Kutupyıldızı Sağlık Gönüllüleri Derneği ve Mavi Hilal Derneği ile işbirliği ile İstanbul-Küçükçekmece-Halkalı civarında mukim Doğu Türkistan’lı kardeşlerimize gönüllü sağlık hizmeti vermeyi kararlaştırdık.
İstanbul-Halkalı’da bulunan dernek ve vakıf binasında yaptığımız toplum sağlığı eğitimi ve uygulamasında iki ayrı çalışmada yaklaşık 600 hastaya sağlık hizmeti verdik. Kasım ve Aralık aylarında yaptığımız bu iki çalışmaya toplamda 25 hekim, 3 diş hekimi, 2 radyolog, 2 radyoloji teknisyeni, 2 laborant ve 2 iş güvenliği uzmanı katıldı.
Birçok hastalardan duyduğumuz güzel sözler ve içten dualar yanında en sık duyduğumuz söz “25-30 yıldır buradayız, ilk defa böyle bir hizmet verildi, Allah razı olsun’ idi. Bu sözler bizi hem sevindirirken, hem de kardeşlerimizi bunca zaman ihmal ettiğimiz için üzüntü duyduk.
Sağlık taramalarında en sık gördüğümüz hastalıklar çocuklarda infeksiyon hastalıkları, vitamin eksiklikleri, beslenme bozuklukları, görme bozuklukları ve diş çürükleriydi. Erişkinlerde ise yine beslenme bozuklukları ve infeksiyon hastalıkları sık görülürken, birkaç hastada ileri derecede Tüberküloz (Verem) hastalığı vardı. Bu tesbitler aslında alt gelir gurubunda yaşayan, yeterli sağlık hizmetlerine ulaşamayan sosyal sınıflarda yaygın görülen hastalık ve belirtilerdi. Bu kardeşlerimizin sağlık sorunlarının çözülmesi yanında koruyucu sağlık hizmetlerinin verilmesi, sosyal ve ekonomik sorunlarının da çözülmesi gerekiyor.
Doğu Türkistanlı bayan hastalar özellikle kadın doktorları tercih ediyor, muayene olmak için saatlerce bekliyor, en ufak bir kargaşa ve düzensizlik göstermiyorlardı. Sakin ve olgun tavırları ile birlikte maddi imkânsızlıklarına rağmen temiz ve eğitimli olmaları dikkat çekiyor. Muayene ettiğimiz ve ilaç yazmak durumunda kaldığımız hastalar ‘İlaç alacak durumda olsaydık bu kadar beklermiydik?’ diyorlardı.
Doğu Türkistan’dan gelip ülkemizde üniversitelerde okuyan sağlık mensubu hanım öğrenciler bize kayıtlarda ve muayenelerde yardım ettiler, tercümanlık yaptılar. Bazılarına “Doğu Türkistan’a gidip ailenizi ziyaret edebiliyor musun?” diye sorduğumuzda acı acı gülümseyip “Şaka mı yapıyorsun Doktor bey, Nasıl gidelim, gidersek nasıl dönelim?” dediler. Uygur kardeşlerimizin birçoğunun yaşadığı çok bilinen bir gerçeği onların ağzından duymak gönüllerimizi tekrar yaraladı.
Aslında tercümansız olarak öz Türkçe kelimelerle anlaşmak mümkün ama lehçe farkı nedeniyle zor oluyor ve zaman alıyor. Öğrendiğimiz bazı kelimeler ve cümleler ortak dilimize ait çağrışımlar yapıyor. ‘Cahşimisin, Dinçlik mi, Pilov yeme, vs. gibi ortak kullanılan kelimeler çok fazla. Bizim çok bilinen deyimler ve atasözlerimizde ortak dil ve kültürümüzü yansıtıyor: Herkes Yahşi Ben Yaman / Herkes Buğday Ben Saman
Çalışma sonrası kardeşlerimizin ikram ettikleri Buhara pilavının tadı da çok özel ve güzeldi. İçerisinde parça et, havuç ve kuru üzümle beraber safran da olduğunu söylediler. Doğu Türkistan’lı kardeşlerimizin yemek duasını da öğrendik.
“Çalabım; Aştır, Taştır/Yamanlardan utaştır –uzaklaştır-/ Yahşilere yanaştır,
Bu sofranın bereketini Mekke-Medine’ye ulaştır/Cümle ölmüşlerimize kavuştur.”
Diğer sivil toplum teşkilatlarının da başka bölgelerde yaşayan Doğu Türkistan’lı kardeşlerimize gerek sağlık gerekse sosyal alanlarda yardımcı ve destek olmaları gerekiyor. Bu kardeşlerimizin sıkıntıları sanki alışılmış ve umursanmaz bir hal almış durumda. Gönül coğrafyamızın bir çok bölgesinde acılar ve zulümler devam ediyor. Sivil toplum olarak hepsine elimizi uzatmamız zor olabilir.Ama gayret eder, imkanlarımızı zorlarsak Allah yardım eder, azımızı çoğaltır, bereketlendirir inşaallah
Doğu Türkistan’lı muhacir kardeşlerimizin problemlerini çözmek için yapılması gerekenler şunlar olabilir:
1-Türkiye’de yaşayan Uygurların vatandaşlık ve ikamet izinleri kolaylaştırılmalı ve hızlandırılmalıdır.
2-Sağlık Bakanlığının sağlık hizmetlerine ulaşımları için gerekli resmi düzenlemeler acilen yapılmalıdır.
3-Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin insan hakları ve özgürlükleri kapsamındaki haklarına sahip çıkılmalı, insan hakları ihlalleri derhal durdurulmalıdır.
4-Doğu Türkistan’lı kardeşlerimiz kendi yurtlarında üç önemli özgürlük olan düşünce ve ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü ve teşebbüs özgürlüğüne mutlaka kavuşmalıdır.
5-Doğu Türkistanda çalışma kampları- meslek eğitim merkezleri adıyla kurulan toplama kampları kaldırılmalı, Uygurlar kendi inanç ve geleneklerine uygun bir eğitim, çalışma ve yaşama şartlarına kavuşmalıdır.
……………..
Doğu Türkistan Tarihi ve Uygurlar **
Türklerin yaşadığı ülke manasına gelen Türkistan'ın doğu bölgesini teşkil eden Doğu Türkistan'ın yüzölçümü 1.828.418 Km2, yaklaşık Türkiye’nin üç katı büyüklüğünde olup, bunun 1/3 çöller, 90.000 Km2 sini ormanlıklar geri kalanını tarıma elverişli topraklar ve dağlık bölgeler teşkil eder. Doğu Türkistan'ın Kuzeyinde Altay dağları, güneyinde Karakum çölü ile Altundağı ve Pamir dağları yükselir. Ülkenin orta kısmında ise kendisinin boydan boya kesen Tanrı dağı silsilesi bulunur.
Orta Asya’da bulunan bölge, kuzeyde Rusya, batıda Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatıda Afganistan, güneyde Pakistan, Hindistan ve Tibet, doğuda Çin, kuzey doğuda’da ise Moğolistan ile komşudur.
Doğu Türkistan, geçmişte özellikle Tarım Havzası’ndaki Kaşgar, Urumçi, Hoten, Aksu, Turfan gibi şehirleriyle hem Türk-İslam coğrafyasının önemli medeniyet merkezlerini, hem de Türklerin İslamiyet’i ilk defa kabul ettiği toprakları içinde barındırmasına rağmen bugün hem İslam ülkelerinde hem de Türk dünyasında hak ettiği ilgiyi görememektedir.
Doğu Türkistan’da yaklaşık olarak 30 milyon Uygur yaşamaktadır. Kadim Türk-Uygur dili bugünkü Uygurların da dilidir.
Günümüzde Doğu Türkistan’ın resmi yazı dili Uygurca-Arapça alfabesiyle yazılmaktadır. Uygurlar, Sünni Müslümanlardır ve Doğu Türkistan’daki çoğunluk gruptur.
Türkistan’ın batı kısımları Çarlık Rusya’sı tarafından 1865’te işgal edildi ve daha sonra batı Türkistan olarak adlandırılmaya başlandı.1924 yılında Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla Batı Türkistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan olmak üzere 5 özerk cumhuriyete bölündü.
Türkistan’ın doğu kısımları Çin Devleti’ni o zamanlar kontrol altında tutan Mançular tarafından 1876’da işgal edildi. 8 sene süren kanlı savaş sonrasında Mançu İmparatorluğu, 18 Kasım 1884 tarihinde Doğu Türkistan’ı resmi olarak ilhak etti ve adını “Yeni Bölge” anlamına gelen “Xinjiang” olarak değiştirdi.
Çin Milliyetçilerinin Mançu İmparatorluğunu 1911’de yıkmasından sonra, Doğu Türkistan, Mançu İmparatorluğu’nun son dönemlerinde bölgeye gönderdiği Çinli savaş ağalarının hakimiyeti altına düştü.
Yabancıların işgalinden topraklarını temizlemek isteyen Uygurlar Çinlilere karşı çok sayıda bağımsızlık mücadelesi ve kurtuluş savaşı verdiler. İlk önce 1933’de daha sonra 1944’te başarıya ulaşıp kendilerine Doğu Türkistan Cumhuriyeti devletini de kurdular ancak bu bağımsız cumhuriyetler, Sovyetlerin askeri müdahaleleri ve siyasi entrikalarıyla devrildi.
1949 yılının Ocak ayında Çin Ordusu Doğu Türkistan Cumhuriyetini işgal etti. Komünist Çin devletine karşı 6 yıl süren çetin bir mücadele veren Doğu Türkistanlı mücahidler, sayılarının azlığı ve silah yetersizliği nedeniyle mağlub oldular. Kömünist Çin devleti resmi olarak Doğu Türkistan’ı ilhak ettikten sonra adını Xingjiang Uygur Özerk Bölgesi olarak değiştirdi.
Bölgenin resmi isminde “özerk” tabiri olmasına rağmen Uygurların kendilerini yönetme ve temsil etme hakları bulunmamaktadır. Doğu Türkistan’daki bütün önemli siyasi, yönetim ve ekonomik pozisyonların %90’ı Çinlilerin elindedir.
Doğu Türkistan’daki komünist Çin hakimiyeti bölgenin ve Uygurların tarihinin en karanlık dönemi olarak adlandırılabilir. Güncel şartlar altında, Uygur milletinin varlığı dahi tehlike içerisindedir. Komünist Çin devleti, Doğu Türkistan topraklarını kalıcı olarak ilhak edebilmek için Uygurlara ve bölgedeki yerel halka karşı acımasız bir baskı uygulamaktadır.
*Uzm. Dr Selahaddin Semiz
1962 yılında Sivas, Gürün’de doğdu. 1985 yılında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden mezun oldu. Kırşehir, Kaman’da mecburi hizmetini, GATA-Ankara hastanesinde askerlik hizmetini, İstanbul Haseki Hastanesi Radyoloji Kliniğinde ihtisasını tamamladı.
Hekimlik hayatı boyunca birçok STK’da aktif görev aldı. Deprem, sel ve tsunami sonrası Endonezya-Ace, Pakistan-Keşmir ve Pakistan-Pencap bölgelerinde, Sudan ve Nijer’de sağlık gönüllüsü olarak çalışmalara katıldı.
Afiyet Hastanesi, Afiyet OSGB, Biomekatronik Şirketinin Ortağı ve Biomedikal Ar-Ge kooperatifi Başkanıdır. Halen Özel Afiyet Hastanesinde radyoloji uzmanı ve başhekim olarak çalışan Dr. Semiz, Kutupyıldızı Sağlık Gönüllüleri Derneği Başkan Yardımcısıdır.
**Bu kısım internetten derlenmiştir.