ABD’NİN DÜNYADAKİ EMPERYAL EGEMENLİĞİNİN ŞİFRELERİ


NOAM CHOMSKY’DEN SEÇKİLER  (Demokrasi,Gerçek ve Hayal/Pınar Yayınları,2001)

 

“1928 yılında Philadelphia'da (ABD) doğdu. 1955'ten itibaren yayınladığı çalışmalarıyla “üretici-dönüşümsel dilbilgisi” denen dilbilim kuramının kurucularından oldu. Chomsky'nin ilk önce ABD'nin Vietnam'a yönelik harekatına aktif biçimde karşı çıkmakla beliren muhalif kimliği, sonraki yıllarda Ortadoğu-Filistin konusunda ABD-İsrail işbirliği ve saldırganlığına daha sonra da ABD'nin Latin Amerika politikasına yönelik olarak yaptığı eleştirilerle iyice belirginleşti. ABD üniversitelerinde dersler verdi. Kasım 2005 ve Haziran 2008 tarihlerinde ABD'den Foreign Policy ve İngiltere'den Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu Dünya'nın ilk 100 entelektüeli listelerinde, 2005 yılında 1., 2008 yılında 11. sırada yer almıştır.

…………..

Açıkça ve kısaca ifade edecek olursak: “ABD için Avrupa ve Japonya, ışığı giderek sönen Sovyetler Birliği'nden daha büyük bir tehdit oluşturmaktadır.” Bu gelişmeler 1970'li yılların sonlarında iyisinden gün ışığına çıkmıştı, ne var ki ABD'nin küresel hükümranlığının devamını ve silah endüstrisine akan kaynakların sürekliliğini sağlayabilmek için yürütülecek olan politikalara sağlam bir gerekçe, işe yarar bir destek gerekmekteydi: Araç olarak, askeri gücünü her gün biraz daha artırdığı, Batı medeniyeti için korkunç bir tehdit oluşturduğu imajı ile donatılmış Sovyetler Birliği fotoğrafı kullanıldı. (Chomsky,2001:10).

 

Devleti yönetenler, programlarına meşruiyet kazandırmak, yaptıklarını onaylatmak için “güvenlik” kavramını sürekli olarak gündemde tutmuşlardır. İleri sürülen gerekçeler, maalesef; nadiren yeterince incelenmiştir. Denizaşırı ülkelerde yürütülen maceralara veya yerel ekonomiye tuzluya patlayan müdahalelere halkı razı edebilmek, desteğini alabilmek için güvenliklerine yönelik tehditler manzumesi sık sık tezgâha çıkarılmıştır. (Chomsky,2001:11).

 

Sürekli olarak tartışma konusu yapılan Ortadoğu'daki “ihtiyaçlarımız” ise ABD'nin bölge üzerindeki mutlak hakimiyetini sürdürmek ve bir başkasının varlığına rıza göstermemek yolundaki iradesine meşrûiyet kazandıracak kadar hayatîdir. ABD bu bölgede ne yerli ne de yabancı bir gücün yeşermesine izin vermez. Bölgede bulunan petrolün üretimi ve dağıtımı bütünüyle ABD'nin kontrolü altında olmalıdır. Kurulan tezgâhta kendisinden ve yerli yabancı ortaklarından gayrısı yer alamaz. Bu gerçek, bu doktrin “Uluslararası İlişkilerin Birinci Aksiyomu” olma mertebesindedir. Birinci petrol krizi esnasında bu yolda yaptığım uyarıları olaylar teker teker doğruladı. Uluslararası sistemin bu özellikleri zaman içerisinde kendi bahanesini de üretmiş, Birleşik Devletler'in dünyayı terbiye etmesinin pek tabiî bir olgu olduğunu dillendirenlerin sayısı hızla artmaya başlamıştır. Bu tür ideolojik saplantılar, beyne vurulan bukağılar sökülüp atılmadıkça ne geçmişi anlamak ve ne de geleceği kestirmek mümkün olmayacak. (Chomsky,2001:15).

 

ABD açısından ise Soğuk Savaş dünya genelinde yayılmacılığın, saldırganlığın ve devlet terörünün bir tarihi dökümünden ibaret olmuştur. Örnekleri sayılamayacak kadar çoktur.Halktan aldığı vergiler ile ileri teknoloji üretimini üstlenmiş savaş endüstrisini destekleyen, devleti savaş endüstrisinin hazır müşterisi konumunda tutan, kârlı sahaları özel sektöre bırakmaya kararlı bir devlet mekanizmasının çarkları tıkır tıkır işletilmiştir.(Chomsky,2001:44).

 

Soğuk Savaş'ın bir başka faydası da ABD'nin müttefiki olan sanayileşmiş ülkelerde bağımsız politikaların, işçi ve diğer kitle hareketlerinin kontrolünü kolaylaştırmış, böylece ABD ile birlikte o ülkelerin seçkinlerinin keyfine keyif katmış olmasıdır. NATO güçlendirildi. Bir tarihçinin tespitine göre NATO, “ABD'ne, müttefiklerini ağılda tutma ve tarafsız kalabilmeyi güçleştirme fonksiyonlarını ifa hususunda büyük kolaylıklar sağladı.(Chomsky,2001:48-49).

 

Dünyanın güvenliğinin yeterince tehdit altında olduğuna kamuoyunun inandırılması, devletin politikalarını bu tehlikelere göre ve mutlaka ve mutlaka özel sektörün korunup güçlendirilmesini sağlayacak tarzda tanzim etmesi esas olarak alınmaktadır. (Chomsky,2001:50).

 

İkinci mertebeden unsurlarını bir yana bırakır ve en kalın çizgileriyle ifade edecek olursak: Soğuk Savaş, Sovyetlerin kendi uydularına ve ABD'nin Üçüncü Dünya Ülkelerine karşı yürüttüğü bir savaştır. Soğuk Savaş, her iki süper güce de ülkelerindeki cari sistemleri pekiştirmek, halk üzerindeki baskıyı artırmak için bir vesile teşkil etmiştir. İzlenen politikalar halka sevimsiz gelmiş ama ilaç niyetine alırken fazla itiraz da etmemişlerdir. Tarih boyunca gönülsüz bir halkı yönetmek için harici bir şeytan vasıtasıyla korkutmak pek işe yaramıştır. Öcü gelecek, seni yiyecek denilmiş, ağzından lokması alınmıştır: Süpergüçler birbirlerini halklarına şeytan olarak takdim etmişler, halkın korkusunu çok güzel istismar etmişlerdir. Bu konuda her ikisi de çok başarılı olmuşlardır. (Chomsky,2001:57-58).

 

Kaliforniya Valisi Peter Burnett, 1851 senesinde yaptığı yıllık olağan konuşmasında şunları söylemektedir: “Kızılderililerin tamamı yok edilene kadar bu soykırım sürdürülecektir. Bizim üzülmemizin, bu sonucu hüzünle karşılamamızın sonuca etkisi olmayacaktır. Bu, bu ırkın kaderidir ve değiştirebilmek bizim gücümüzün dışındadır.”

 

Walt Whitman ise insanlığın selameti için Meksika'nın ABD tarafından işgal edilmesinin gerekliliğini vurgulamakta, “Yeteneksiz Meksika Halkının Yeni Dünya Düzeni'nde ellerindeki topraklara sahip olabilmelerinin mümkün olmadığına” işaret etmektedir. “Bizim bu toprakları fethetmemiz insanların mutluluğuna engel olan faktörleri de ortadan kaldıracaktır.”  (Chomsky,2001:71).

 

Soğuk Savaş sona ermiştir, ama uygulamaları bu kez başka düşmanlara karşı olmak üzere aynen devam etmektedir: Aralık 1989'da Bush yönetimi Panama'yı işgal ederken Sovyetler bahanesinin artık kullanılabilirliği kalmamıştı. Bu kez de eroin tacirleri bahane olarak ileri sürüldü, bu kimselerin ABD'nin varlığını tehdit ettiği savına sığınıldı.Bu hal üzere sürüp giden saldırılara bahane olarak gösterilenlerin bir laf salatası olmaktan öteye geçmediği, gerçeklerin bu laf kalabalığının gerisinde saklandığı görülmektedir. (Chomsky,2001:73).

 

Bolşevik tehdidin dünya genelinde kapitalist düzenin hayatiyeti için oluşturduğu tehlike bağlamında yorumlanıp değerlendirilen sosyal değişiklik ve ekonomik nasyonalizm belalarını defedebilmek için Birleşik Devletler, yönünü, diktatörlere ve tiranlara çevirdi. (Chomsky,2001:87).

 

Washington'a göre işçi liderleri, köylüleri organize eden kimseler, yoksullara yardımcı olan papazlar, uzun lafın kısası, öncelikleri ABD'nin öncelikleri ile çakışmayan herkes komünisttir. (Chomsky,2001:96).

 

Latin Amerika ordularının eleştirilip kontrolünün Washington'un elinde bulundurulmasının faydalarına ABD'nin üst düzey planlamacıları dikkati çekmektedirler. Kennedy'nin mutemed adamları, “Geri kalmış ülkelerde iktidarlar çıkarlarımıza ters düşünce yerel ordular 'vatan elden gidiyor' diye ayaklanmalı, iktidardakilerin icabına bakıp bize hizmette kusur etmeyecek olanları iş başına getirmelidirler” demektedir. Bu amaca ulaşabilmek için yerel ordular donatılmalı, komutanları vazifelerinin ne olduğunu bir iyice anlasınlar diye eğitilmelidir. (Chomsky,2001:99).

 

Latin Amerika'da ilkeler başarıyla uygulama sahasına konuldu. Bu bölgenin görevi zengin ülkelere hammadde sağlamak ve endüstriyel ürünler için bir pazar oluşturmaktı.

Henry Stimson'un “Latin Amerika bizimdir, burada rakip tanımayız, canımızın sıkılmasına izin veremeyiz” yolundaki görüşleri hayata geçirildi. (Chomsky,2001:102).

 

Ortadoğu, özellikle de Arap yarımadası, sahibi bulunduğu pek zengin petrol yataklarından dolayı Batılı sömürgecilerin hep ilgi odağında kalmıştır. Bölgede bulunan petrol yataklarının ABD'nin hükümran olduğu sisteme entegre edilmesi kaçınılmaz olmuştur. Latin Amerika'da olduğu gibi burada da İngiltere ve Fransa'nın kaynaklarını kurutmak, tek sömürücünün ABD olmasını sağlamak gerekmiştir. “Eşi az görülür zenginlikte olan ve büyük bir stratejik öneme sahip bulunan bu kaynaklar büyük bir stratejik öneme sahip bulunan bu kaynaklar tarihin sunduğu en büyük maddi ödüldür. Böylesi bir imkân şimdiye kadar hiçbir sömürgecinin kaşığına çıkmış değildir.” Başkan Eisenhower de aynı kanaattedir. Ortadoğu Bölgesi dünyanın stratejik açıdan en önemli bölgesi olarak vasıflandırılmaktadır. Savaştan sonra ABD şirketleri Ortadoğu'da petrol üretiminde lider durumuna geldiler. Bizzat kendisi büyük bir petrol üreticisi olan ABD böylece petrol yataklarının kontrolünü büyük ölçüde eline geçirmiş oluyordu. ABD Ortadoğu petrollerine kendi gereksinimlerini karşılamak için talip olmuş değildi.Amacı dünyanın düzenine hakim olmak, gayrısının bildiğince bir yol izleyebilmesine fırsat vermemektir. (Chomsky,2001:104).

 

Aynı güçler 1953 senesinde İran'da CIA tarafından gerçekleştirilen darbenin temel taşları rolünü oynadılar. Şah rejimi böylece tekrar tesis edildi. Aynı endişe yüzünden Nasır düşman oldu. Humeyni'den korkulmasının, İran-Irak savaşında Irak'ın hararetle desteklenmesinin gerisinde hep aynı saikler vardı. Irak diktatörü Saddam Hüseyin hemen İran-Irak savaşından sonra yön değiştirdi. Kuveyt'i işgal etti. Kuveyt'ten büyük ölçüde çıkar sağlayan ABD ve İngiltere'nin ayağına basmış oldu böylece: Bir gecede statüsü değişti. Batı'nın gözde dostu artık yeni Hitler'di. (Chomsky,2001:107).

 

İsrail hükümetinin 1948'de Filistinlilerle ilgili görüşü şu idi: “Ya asimile edilecekler, ya da yok edilecekler.” Bu görüş Washington tarafından da paylaşılmaktadır. Olabildiğince çoğunun öldürülmesi, ölümden kurtulanların ise diğer Arap ülkelerine sürülüp bu ülkelerin toz toprak içinde sürünen en alt sınıflarına dahil edilmesi hususunda İsrail ve büyük ortağı kesin kararlıdır. Birleşik Devletler'in ve ortaklarının dünya enerji kaynakları üzerindeki kontrolünü tehdit edecek olan her unsur çok şiddetli bir reaksiyon ile karşılanacaktır. (Chomsky,2001:109).

 

Daha tutarlı bir dille ifade edecek olursak: ABD'nin savı gerçekleri gölgeleyebilmek kapasitesini yitirmiştir, hiç değilse bir kez samimi olmakta; “ABD eğer Suudi Arabistan'a askeri birlik gönderiyorsa bunu kendisine dost insanlara yardım için göndermiyor, Washington'a sunduğu hizmetlerine zarar gelmesin diye gönderiyor” demekte yarar vardır sanırız. (Chomsky,2001:110).

 

Kim işe yarıyorsa aslan, kim tekere çomak sokuyorsa canavar olarak vasıflandırılmıştır. Bu etiketleme işi İkinci Dünya Savaşı'nı takip eden yıllarda kesintisiz sürdürülmüştür. (Chomsky,2001:112).

 

Bunları yönetmek, dertlerine deva bulmak amacıyla birine olağanüstü vasıflar yüklenir, adına lider denir. Şişirilir de şişirilir. Ve bu numara yeni değildir. Heredot'a kadar uzanır. Özgürlükleri için mücadele veren insanların sonuçta otokratik hükümetlerin kölesi durumuna getirilişlerine ait örneklerle doludur tarih. Muhteris ve becerikli liderler; kendilerinin farklı olduğuna, halkın kendilerine sadık kalmaları gerektiğine, hükümet etmenin sıradan insanların değil ama farklı kimselerin işi olabileceğine halkı bir güzel inandırmışlardır. (Chomsky,2001:144-145).

 

Temel ilke şudur: Her ne, güçlü ve imtiyazlıların talepleri ile uyum içerisinde değilse yok edilecektir - yok sayılacaktır. (Chomsky,2001:152).

Güncel Haberler