Hüseyin Yürük
Nerede Benim Mazilerim ve Takvimlerim?
Ahmet Haşim, ‘Müslüman Saati’ makalesinde “Aydınlıkta başlayıp aydınlıkta biten, on iki saatlik, kısa, hafif, yaşanması kolay bir günümüz vardı. Müslümanın mesut olduğu günler, işte bu günlerdi; şerefli günlerin gidişatını bu saatlerle ölçtüler. Bu saat, yaşananların kutsi saatiydi.” Diyordu.
Evvel zaman içinde insanlar yaşadıkları tabiatın ve coğrafyanın bir parçasıydılar. Bu tabiatla, bu coğrafyayla birlikte yaşar, birlikte düşünür, birlikte hareket eder ve bütün hayatlarını da bu tabiat ve coğrafyaya göre planlarlardı.
Teknoloji gelişince, değerler de değişmeye başladı.Günümüzde artık miladi takvim ve miladi takvimle birlikte senkronize hareket eden kapitalist takvim gündemde.. Anneler günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü vesaire…Bireyleri kapitalist sistemin bir tüketim aracı haline getiren bir kurgudan ibaret artık takvimler ve bu takvimlere göre koşullandırılmış hayatlar…
Halbuki önceden takvimler, tabiatın ve coğrafyanın bir parçası olarak daima gündemimizde yerini alırdı. Yine Ahmet Haşim'in eski günlerin tahatturuyla “Melali bilmeyen nesle aşina değiliz” dediği gibi, tabiatı ve coğrafyayı bilmeyen, bir kapitalist sistemin adeta peşinden koşturan nesillerle karşı karşıyayız.
Bizim zamanımıza ve bu zamana göre tesbit edilmiş takvimimize göre; kırk günlük kış dönemi ‘Erbain’ olarak bilinirdi. Bu günler kara kışın en soğuk günleri olarak anılırdı. Herkes hesabını buna göre yapardı. Fırtınaların, yağmurların, zemherilerin hayatımızda yeri ve adı vardı. Herkes yolculuğunu, düğününü, merasimini buna göre belirlerdi.
Cemre, ilkbahar başlangıcında yedişer gün arayla önce havada sonra su ve toprakta oluştuğu varsayılan sıcaklık artışına verilen addı. Eskiler hesap ederler, günleri sayarlar, cemrenin düşüşünden baharın çetin mi sıcak mı geleceğini bilirlerdi.
Cemreler, yaşanılan hayatın ve zamanın bir parçasıydı. Konuşulurken “cemreden önce”, “cemreden sonra” diye konuşulur, ona göre plan ve program yapılırdı.
Şu bilgiler eskilerin adeta dilinin ucundaydı…1.Cemre: Gücük ayının 7.gününde (20 Şubat) cemre havaya düşer. Havalar ısınmaya başlar. 2.Cemre: Gücük ayının 14. gününde (27 Şubat) cemre suya düşer. Sular ısınmaya başlar. 3.Cemre: Gücük ayının 21. gününde (miladi 6 Mart) cemre toprağa düşer. Toprak ısınmaya başlar.
Nerede O Eski Fırtınalarımız?
Ya soğuklar ve fırtınalar….Güneşin daha ilk şuasını görür görmez soyunup dökünen yeni nesillere ‘Kocakarı Soğukları’ndan kim haber verecek? (Kocakarı Soğukları: Gücük ayının 26. günü ile eski takvime Mart ayının 4. günleri (11-17 Mart) arasında devam eden sayılı fırtınadır.)
Yaşadığı konforlu sitenin bahçesindeki ağacın çiçeklendiğini görür görmez baharın geldiğine ve sıcakların başladığına hamleden gençleri ‘Mart Dokuzu’ fırtınasından kim haberdar edecek? (Mart Dokuzu: Eski takvime göre; Mart ayının 9. günü (22 Mart) Güneş Hamel burcuna girer ve gece gündüz eşit olur. “Mart Dokuzu “ olarak bilinen bu gün bahar başlar.
İşte size üzerinde bahar yağmurlarının iri damlalarıyla süslenmiş ve ariyet bir kitap arasında bulunmuş eskilerin fırtına takvimi…
Abrıl Beşi Fırtınası: Abril ayının 5. gününde (18 Nisan) görülen sayılı fırtınadır. Çok şiddetli soğuk olur. Halk: Sakın abril beşinden, camızı ayırır eşinden!” diyerek bilmeyenleri bu fırtınaya karşı uyarır.
Sitte Sevir: Abril ayının 7. günü ile 12. günü ( 20-25 Nisan) arasında 6 gün süren sayılı fırtınadır. Bu fırtına “Sitte Sevir, her saati bir devir” deyimiyle, bir anı bir anını tutmayan zaman dilimi şeklinde tanımlanır.
Ülger Doğumu Fırtınası: Mayısın 18. günü (31 Mayıs) gün doğusundan şiddetli bir yel eser. Bu yel insanlar, hayvanlara ve bostanlara zarar verir. Bu yüzden ülger doğacağı gün hayvanlar dışarı çıkarılmaz, ahır ve ağılların pencereleri, kapıları kapalı tutulur.
Mihrican-Bostan Bozan: (14 Eylül-14 Ekim) görülen fırtınadır. Ülker yeli gibi, çok soğuk eser ve bütün mahsulleri mahveder.
Eski zamanların takvimine göre; kış mevsimi Mart 9’u ile tesirini yitirir. Abrıl beşinden sonra tehlikeli olmaktan çıkar. Mayıs ayının başlangıcı ile bitişi arasındaki bir tarihte sona erer. “Urumun kışı, ya Mayıs’ın sonu, ya Mayıs’ın başı” denilerek, gerçek anlamda kışın Mayıs ayı içinde sona ereceği belirtilir.
Mayısın ortasında “Bu soğuklar da nereden çıktı?” diye şaşırmazlardı eski nesiller…
Edebiyatçılar ve şairler de tabiattaki değişimleri bilirler ve bu bilgiler doğrultusunda hissiyatlarını kaleme alırlardı.Cahit Külebi, ‘Zerdali Ağacı’ isimli şiirinde Zerdali Ağacına şöyle sesleniyordu:
(……) Zemheride bahar mı olur
Akşamları seyret anlarsın
Sakın erkenden çiçek açma
Küçük zerdali ağacım.
(…..) Şimdiyse senin halin
Ölümden acı,
Karakış ortasında
Küçük zerdali ağacı. (Cahit Külebi, Seçme Şiirler. S. 32-33)
Nerede O Eski Bilgeliklerimiz?
Eski zaman insanları yüzyıllar boyunca güneşin batışından, güneşin doğuşundan, rüzgarın esişinden, mevsimlerin geliş ve gidiş hallerinden yeryüzüne dair okumalar yaptılar ve bu hikmetleri nesilden nesile aktardılar.
Meyveyi okul kitabında ve manav reyonunda ancak gören günümüz nesillerinin bilemediği bu hikmetlerin bir kısmını da buradan paylaşalım:
“Güz mevsimi erken gelir, rüzgâr çok eserse o yıl kış uzun sürer.” “Güzün yağmur çok yağarsa kış uzun geçer” “Ağaçlar yapraklarını erken dökerse kış çok olur” “Kavakların yapraklarını tepeden dökmeye başlaması o yıl kışın uzun ve sert geçeceğine işarettir. Kavaklar yapraklarını etekten dökmeye başlarsa o yıl kış kısa geçecek demektir.” “Irmak ve dere kenarları çok yosun bağlarsa kış erken gelir” “Koç ayında soğuk çok olursa o yıl kış uzun ve sert geçecek demektir” “Koç ayında davar sık yatarsa, kış uzun ve sert geçecek, seyrek yatarsa, hafif geçecek demektir” “3. cemrenin düştüğü gün hava soğuk olursa, kış uzun sürer” “Abrıl beşi (miladi 18 nisan) çıkmadan yaz gelmez. Bundan sonraki günler yaz günü sayılır.
Şair Kezban Sekmen, mevsimin yazdan sonbahara dönüşünü şöyle anlatıyor şiirinde..
(…..) Gidişi de öyle oldu, mevsim sonbahar…
Sararan gazellerin toprağa dönme vakti.
Dört mevsimin sonuncusu
Ve aylardan Eylül, hava nemli, gök bulutlu
Serviler döküyor gazelini birer birer
Aylardan Eylül, mevsim sonbahar
Kimin umurunda sanki daldan bir yaprak düşünce?
Hangimiz farkındayız , geceden kayan yıldızın?
Oysa her gece gökte kaç yıldız kayar.
Yıllar önce asıl ismi Fahrettin Cüreklibatur olan Türk sinemasının meşhur yıldızı Cüneyt Arkın'la yapılmış bir röportaj okumuştum. “Eskişehirli bir köylü ailenin çocuğu olarak doğduğunu, köy ve tabiat hayatıyla ne kadar baş başa uyumlu huzurlu günler geçirdiğini, kendisindeki milli ve yerli duyguların o günlere, o coğrafyaya, o tabiata ait olduğunu” anlatıyordu.
Bir tabiatla, tabiat saatiyle, tabiat takvimi ile birlikte yaşadığımız günler artık geride kaldı. İhtiraslarımızla iyice köşeye sıkıştırdığımız tabiatı, şimdi sadece deprem ve sel olarak üzerimize geldiğinde anıyor ve tanıyoruz.
*Meraklısına Tabiat Takvimi
Zemheri Fırtınası: 8 Ocak
Ayandon Fırtınası: 28 -29 Ocak
Ağaç Dikim: 10 Şubat
Leyleklerin Dönüşü: 28 Şubat
Ağaçları Su Yürümesi: 2 Mart
Ağaç Budama: 7 Mart
Kocakarı Soğukları: 11 Mart
Kocakarı Fırtınası: 14 Mart
Çaylak Fırtınası: 26 Mart
Çaylakların Gelmesi: 29 Mart
Kırlangıç Fırtınası: 8 Nisan
Şafak Korosu: 4 Mayıs
Mevsimsiz Soğuklar: 14 Mayıs
Ekim Biçme Zamanı: 7 Haziran
Ülker Doğumu Fırtınası: 10 Haziran
Gün Doğumu Fırtınası: 22 Haziran
Yaprak Aşısı Zamanı: 24 Haziran
Kızılcık Fırtınası: 27 Haziran
Yaprak Fırtınası: 29 Haziran
Sam Rüzgarları: 3 Temmuz
Çark Döndü Fırtınası: 11 Temmuz
Kızıl Erik Fırtınası: 30 temmuz
Leylek Göçü: 28 Ağustos
Koç Ayırma Zamanı: 7 Eylül
Çaylak Fırtınası: 13 Eylül
Turna Geçimi Fırtınası: 30 Eylül
Koç Katım Fırtınası: 4 Ekim
Bağ Bozumu: 21 Ekim
Bağ Bozumu Fırtınası: 22 Ekim
Suların Soğuması: 22 Ekim
Balık Fırtınası: 27 Ekim
Ağaç Budama Zamanı: 31 Ekim
Kuş Geçimi Fırtınası: 2 – 6 Kasım
Pastırma Yazı: 12 Kasım
Soğukların Başlaması: 24 Kasım
Ülker Dönümü Fırtınası: 2 Aralık
Karakış: 9 Aralık
*https://www.dunyabizim.com/