MATEMATİK, MÜZİK,TARİH, HUKUK ve KARNENİN SAĞ TARAFI

Hüseyin Yürük

Tarih içinde ortaya çıkmış bazı felsefe grupları müziği, matematik ilminin bir alt dalı olarak kabul eder. Yani müziği de bir matematik ilmi mesabesinde görür.

Hasbelkader bendeniz de hukuku tarih ilminin bir alt dalı olarak kabul ediyorum. Yüzlerce tanımı olmakla birlikte hukuk; kanunları uygulayarak adalet elde etme biçimi olarak tarif edilebilir.

Ancak kanunları uygularken bu kanun maddesi tarih içerisinde hangi ihtiyaçtan doğmuş, uygulanması hangi sonuçlar ortaya çıkarmış, kanunun uygulamasından ne gibi faydalar ya da tesirler elde edilmiş hususunu bilmeden sağlıklı bir şekilde adalet elde etmek mümkün değildir.

Nitekim Ahmet Cevdet Paşa bu  anlamda tarih ilmini farz-ı kifaye ilimlerden biri saymıştır.

Kur’an’ı Kerim’de Davud ve oğlu Süleyman’ın hüküm verme faaliyetinden bahsedilmektedir. “Davud ve Süleyman da bir zaman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı. Bir gurup insanın koyun sürüsü, geceleyin başıboş bir vaziyette bir ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz onların hükmünü görüp bilmekte idik.” buyrulmaktadır.

İsrailoğullarının Peygamberlerinden Davut Aleyhisselam'ın verdiği kararlar‘Davut Hükmü’ ismi ile meşhurdur. Bir gün İsrailoğullarından bir adam Hazreti Davut'a geldi. Bir başka kişiden şikayetçi oldu.Bu adam derdini o kadar güçlü  delillerle anlattı ki; olayı dinleyen herkes, “Bu adam şikayetinde çok haklı. Davut şimdi bunun lehinde karar vermesi lazım” dediler.

 

Hazreti  Davut onu dikkatlice dinlemeyi bitirdikten sonra “Hiçbir zaman bir davada karar, tek tarafı dinlendikten sonra verilemez. Bir kararın tamam olabilmesi için davanın her iki tarafının dinlenilmesi gerekir. O yüzden şimdi öbür adam gelsin. Onu da dinleyelim. Ondan sonra karar verelim” dedi.  İşte bundan dolayı bu usule ‘Davut Hükmü’ denilir.

 

Allahu Teala Şöyle Buyurdu: “Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.” (Sad Suresi/Ayet: 20-24)

Abdullah b. Râfi" anlatıyor: “Ümmü Seleme"den işittiğime göre miras ve kaybolan mallar hususunda anlaşmazlığa düşen iki kişi Hz. Peygamber"e (sav) geldiğinde o, şu sözleri söylemişti: "Muhakkak ki ben, hakkında bana vahiy inmemiş olan hususlarda şahsî görüşümle aranızda hüküm veririm.

Siz davalarınızın çözümü için bana geliyorsunuz. Ben de sizin gibi bir insanım. Bazınızın delil getirme yönüyle, diğer bazınızdan daha ikna edici olması, böylece benim, işittiğime dayanarak onun lehine hükmetmem mümkündür. Kimin lehine, kardeşinin hakkından bir şey hükmetmişsem bunun ateşten bir parça olduğunu bilsin. O ateşi ister yüklensin, ister terketsin,kendisi bilir" buyurdular.

Hz. Âişe’den rivayet edildiğine göre, Mahzûm kabilesinden hırsızlık yapan  bir kadının durumu Kureyşlileri pek üzmüştü.

Bunun üzerine:“–Bu kadın hakkında Resûlullah (s.a.v) ile kim konuşabilir?” diye soruşturdular.

Sonunda:“–Buna Allah Resûlü’nün çok sevdiği Üsâme bin Zeyd’den başkası cesâret edemez” dediler.

Kadın Allah Resûlü’nün huzûruna getirildi, Üsâme onun hakkında Resûlullah (s.a.v) ile konuştu.

Peygamber Efendimiz’in yüzü renkten renge girdi ve:“–Allah’ın hadlerinden birini düşürmem için mi şefaat ediyorsun?” buyurdular.

Üsâme yaptığına hemen pişman oldu ve:“–Ya Resûlallah, benim için istiğfar ediver!” dedi.

Resûlullah (s.a.v) ayağa kalktılar, Allah Teâlâ’ya lâyıkı vechile hamd ü senâda bulunduktan sonra şu hitâbede bulundular:“–Sizden öncekiler, ileri gelenlerden biri hırsızlık yaptığı zaman onu cezâlandırmadıkları, zayıf biri hırsızlık yaptığı zaman ise ona hemen had tatbik ettikleri için helak oldular. Bana gelince, nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, şayet Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı muhakkak elini keserdim.”

……………..

Bizim zamanımızda İlkokullarda karnenin sol tarafında matematik, tarih, fizik, müzik gibi dersler, sağ tarafta ise değerler manzumesi  yer alırdı. Öğrencinin bu değerler manzumesi konusundaki bilgisi ve becerisi de öğretmeni tarafından değerlendirilirdi.

Ortak değerlere uyma, çözüm odaklı olma, sosyal faaliyetlere katılım, takım çalışması ve sorumluluk, çevreye duyarlılık, kendini tanıma, okul kültürüne uyum vesaire…

İbn Haldun'un anlattığı gibi; bir toplumdaki sosyal çürümenin veya krizlerin ardından ortaya çıkan iktidarların hakikat mücadelesi önde oluyor. İktidara geldikleri ilk yıllarda sağ taraflarındaki değerler manzumesi, erdemleri, faziletleri çok güçlü oluyor. Bu değerleri çok güçlü olduğundan dolayı tarih,coğrafya, matematik, fizik, kimya, ekonomi gibi derslerin en zor problemlerini dahi rahatça çözüp bunlardan en yüksek notlara ulaşabiliyorlar.

Tarihlerine değer veriyorlar, içinde bulundukları coğrafyayla ve ruh coğrafyalarıyla güzel ilişkiler kuruyorlar, ülkelerini ekonomik açıdan geliştiriyorlar. Bilim’de tıpta fende önemli gelişmelere imza atıyorlar.

Ne var ki iktidarların zaman içerisinde karnelerinin sağ taraftaki değerler manzumesi iyice zayıflıyor. Hayatı, okulu, başarıyı sadece karnenin sol tarafından ibaret görmeye başlıyorlar. Burası zayıflayınca öbür taraftaki derslerden de karnelerinde kırıklar oluşmaya başlıyor. Tarih,coğrafya, matematik, fizik, kimya, ekonomide artık ne kadar çalışsalar da başarılı olamıyorlar.

Çünkü tarih okumayı ve tarihten ders almayı  unutuyorlar.

Yazımıza tarihten hiç eskimeyen bir ders ile son verelim: Muaviye Radıyallahu anh halife iken Hz Ayşe'ye bir mektup yazdı. Bu mektubunda şöyle dedi: Bana tavsiye mahiyetinde bir mektup yaz”

Hz Aişe Ona şöyle yazdı: Resulullah’ın şöyle buyurduğunu dinledim: Bir kimse, insanlar darılsa dahi Allah'ın rızasını kollarsa, insanların eziyetine karşı Allah ona yeter.

Bir kimse Allah'ı darıltarak insanların rızasını almaya kalkışırsa, Allah onu insanların eline bırakır” (Tirmizi)

…………

“Bir kimse Allah'a karşı Takva sahibi olursa, onun için bir çıkış yolu yaratır. Ummadığı yerden rızkını gönderir” (Talak Suresi, 65, 2/3)

 




Güncel Haberler