Hüseyin Yürük
1908 Temmuz’unda Meşrutiyetin ilanından sonra 1908’in Kasım-Aralık aylarında yapılan ilk genel seçim, İttihat ve Terakki Cemiyeti listelerinin zaferiyle neticelenmişti. Henüz İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tam olarak partileşmediği bu devirde 126 seçim bölgesinden 275 milletvekili gelmişti. Bu milletvekilleri; Türk (142), Arap (60), Arnavud (25), Rum (23), Ermeni (12), Yahudi (5), Bulgar (4), Sırp (3), Ulah (1) olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu nüfusunun etnik yapısına uygun olarak çeşitli ırk ve kavimlere mensuptu.
Bu meclise Manastır’dan Pance Deref'i, Serez'den Hristo Dalcef i mebus olarak göndermişlerdi. Fakat bu adamların Hakkari’den gelen m'eb'us Taha, Medine'den gelen Esseyid Abdülkadir, Lazkiye'den mebus çıkarılan Dürzi Beylerinden Emir Mehmed Arslan ile hiç bir münasebeti olamayacaktı. Çünkü bunların dilleri başka, dinleri başka, emelleri başka idi. Hakikat böyle olduğu halde İttihad Terakki Cemiyetindeki idealistler,bütün unsurları eski Tanzimatçılar gibi Osmanlı bağı ile bağlamak hülyasında idiler. Fakat çok geçmeden bu bağın pek çürük olduğunu onlar da anlamışlardı.Serfice meb'usu Boso, bir gün müzakere esnasında kendisinin Osmanlılığının, Osmanlı Bankası'nın Osmanlılığı kadar olduğunu onların yüzüne haykırmıştı. (Menteşe,1986:13)
31 Mart Darbesi’nden sonra büyüyen muhalefet, mecliste 70 mebusluk bir sayıya ulaşmış ve nihayet 21 Kasım 1911 tarihinde Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurulmuştu. 1909’un Aralık ayında partileşen İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin karşısındaki en büyük rakip bu parti olacaktı.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın kurulmasından sonra 12 Aralık 1912’de yapılan seçim, tarihimizdeki ilk erken genel seçimdir. Dahilî ve haricî sarsıntılar içerisinde ve Trablusgarb savaşı esnasında yapılan bu seçim, tarihe ‘sopalı ve dayaklı seçim’ adıyla geçmiştir. Bu isimle anılmasının sebebi, İttihadçıların istibdadını kurup koruyan sıkıyönetim altında yapılmasıdır.
Dönemin şahitlerinden biri olan Ahmet Reşit Rey, sopalı seçimden şöyle bahseder: Seçimler yapıldı. Öyle sanıyorum ki bütün parlamentolar tarihinde belki böyle bir seçime tesadüf edilememiştir. Hürriyet ve İtilaf Fırkası adına konuşmak isteyen Rıza Tevfik Bey gibi ilim ve irfanı ile mümtaz bir kişinin üzerine beş on serseriyi göndererek dövdürdüler. Belki yaralama ve öldürme tehdidine kadar da ileri gittiler. İş o hale geldi ki Ermenilerden başka Hıristiyan unsurlardan ve Araplarla Arnavutlardan gerek önceki mecliste, gerek dışarıda İttihad ve Terakki'ye boyun eğmemiş olanlardan hiçbiri seçimden faydalanamadı. Hıristiyanlar şaşkın, Araplar kırgındılar. (Rey,2007:178)
Kuntay da bu seçimi şöyle anlatır: Sopalı seçim denilen 12 Aralık 1912 seçimlerinde muhalefet adayları taşlı, sopalı saldırılara uğradılar. İtttihad ve Terakki militanlarının Gümülcine’de böyle bir saldırısına uğrayan Rıza Tevfik'in başı sargılı resimleri gazetelerde yayınlanır. Seçim sonuçları alındığı zaman ortaya çıkan manzarada 270 milletvekilinden 264’ü İttihad Terakki'li, 6’sı muhalefete mensuptur.(Kuntay,1947:3)
Bu seçimin bir başka özelliği de azınlıklar ittifakının dağılmasıdır. Ermeniler ikiye bölünmüş, Hınçaklar Hürriyet ve İtilâf’a, Taşnaklar İttihad ve Terakki Fırkası’na dahil olup, destek vermişlerdir.Yahudiler İttihad ve Terakki’ye, diğer azınlıkların ekserisi Hürriyet ve İtilaf’a destek vermişlerdir. Bu seçimle teşekkül eden Meclis’in de ömrü uzun olmamış, iki buçuk ay sonra feshedilmiştir.
İttihatçılar, büyük ümitlerle ortaya çıkardıkları Meşrutiyet ve hürriyet ortamına kendileri baştan uymayarak memlekete gelmesi beklenen demokrasi ortamını adeta boğmuşlar, bu dönemin kayıtlarda kötü hatıralarla anılmasına vesile olmuşlardı.
İttihad ve Terakki reisleri gözünde hükümetlerin en tabiisi ve en pratiği görünen idare-i örfiye, memleketin daimi hükümet şekli olmuş, siyasi ve şahsi bütün hukuk, divan-ı harplerin takdirine tabi kalmıştı.
Dönemin şahitlerinden biri olan Ahmet Reşit Rey, bir kaymakamın Dahiliye Nazırı Talat Bey ile görüşmesini şöyle anlatıyor: Kapı önünde ayakta bekleyen adam hemen ilerleyerek, "Efendim ben filan yer kaymakamı idim; haksız olarak azledildim. Benim işim ne olacak?" gibi bir söz söyledi. Nazır beyefendi de, "Tensik komisyonu kararlarının inceleneceği yer Meclis-i Mebusan'dır. Oraya müracaat ediniz" deyince, adamcağız hiddetlendi. "Komisyonun da meclisin de Allah belasını versin" diyerek döndü, gitti. (Rey,2007:156-157)
Ahmet Reşit Rey’in, günümüzde de yaşanan temel sorundan bahseden tesbiti ile yazımızı noktalayalım: Devlet adamlarına gelince: Yeniler bu usulün, hatadan uzak yaratıcılarıydı; eskiler de mevkilerini korumak için, rızacılıktan başka yol bilmezlerdi. Memleketimizde aydın sınıfın çoğunluğunu oluşturan memurlar ise, gözlerini mevkilerinin muhafazasına dikmiş, her emri memnuniyetle yerine getirmeye hazır kullar sürüsünden ibaretti. (Rey,2007:169-170)