Bu Bir Hatırlatmadır

 “ŞÜPHESİZ HATIRLATMA İNANANLARA YARAR SAĞLAR”

Dünyada sıcak gelişmeler yaşanırken halimizi, bireysel ve sosyal problemlerimizi gözden geçirmede sayısız faydalar vardır.

 

İnsana odaklanmış bu hayat sürecinde “Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmemiz”, biyolojik (hayvan) yönümüz yanında “insan” kimliğimizi sorgulamamız gerekiyor.

- Ne yapıyoruz?

- Hedefimiz ne?

- Nelere ihtiyaç duyuyor, nelerin peşinde koşuyoruz?

- Hayatımız “insan” merkezli mi?

 

İman ve amelle bütünleşmeden “insana” ermek mümkün değildir. Ulvi bir davası olmayanın “insani” yönü de yoktur.

 

“De ki, duanız olmasa Rabbimin katında ne değeriniz olur.” (Furkan 77)

 

Hayat insanla, insanın aktivitesiyle anlam kazanır. Hayata yönelişimizi, arayışlarımızı, gayretlerimizi inanç ve ideallerimizle mi yüceltiyoruz; yoksa paranın, ünvanın, konforun peşinde mi tükeniyoruz?

 

İnsan zorluklarla sınanmaktadır. Fedakârlık yapmadan başarıya erişilemez. İnsanlık tarihinde hiçbir müspet gelişme emeksiz, gayretsiz, çilesiz olmamıştır.

 

“İnsan için ancak emeğinin karşılığı vardır.”

 

- Zor şartların insanı mıyız?

“Muhakkak insanı zorluklara katlanacak şekilde yarattık. Biz ona iki yolu da göstermedik mi? Ama o zor geçidi aşmaya girişmedi.” (Beled 4, 10-11)

“Kimi insan kendine yazık eder,... Kimisi de Allah’ın izniyle iyiliklere koşar.” (Fâtır 32)

“Muhakkak zorlukla beraber kolaylık vardır.” (İnşirah 5-6)

 

- Kolay işleri yapıyor muyuz?

 

İnsan tek başına neye yarar ki? Birbirimizle selamlaşmak, istişarelerde bulunmak, çözüm yollarına ulaştıracak teşkilat ve organizasyonlara girişmek gibi zorlukları aştıracak çarelere başvuruyor muyuz? Yoksa, bir vücudun organları gibi birbirimizle bütünleşmeden dağınık bireyler halinde mi yaşıyoruz?

 

Evrensel bir mesajın taşıyıcıları olarak aktivitelerimizi global plana yaymayıp dar kabuğumuz içinde kendimizle başbaşa mı yaşıyoruz? Arzuladığımız sosyal dönüşüm için ne yapıyoruz?

 

- Zulme seyirci mi kalıyoruz?

“İnkar edenler birbirlerinin dost ve yardımcılarıdır. Siz aranızda yardımlaşmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük fesat çıkar.” (Enfal 73)

 

“İnsanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” olmanın gereğini (iyiliği emir, kötülüğü engelleme) yerine getirebilmek için birlik ve beraberliğimizi oluşturup birbirimizin destek ve yardımcısı olabiliyor muyuz?

 

“Müttakilere önder olma” (Furkan 74) gibi gayretimizi yüce tutmamız gerekirken sıradanlığı yeğleyerek tepkisiz topluma öncülük ediyor, zulüm ve haksızlıklara sessiz mi kalıyoruz?

 

“İnsanlara zulmedenlere, yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşı durulmalıdır” (Şura 42) emrine kendimizi muhatap saymıyor muyuz?

 

“Öncekilerin önde gelenleri yeryüzünde bozgunculuğa engel olmalı değil miydi? Onlardan kurtardıklarınız pek az olmuştur. O zulmedenler kendilerine verdiğimiz refahın peşine düştüler ve suçlu kimseler oldular” (Hud 116) âyetinden ürperti duymuyor muyuz?

 

Buluğ çağıyla başlayan görevlerimizi, sorumluluklarımızı öğrencilik, asistanlık, akademik kariyer, dünyevi hedefler... bahanesiyle arkaya mı itiyoruz?

- Ne işe yarıyoruz?

 

İnsan, etkinliği, verimliliği, amelleri ölçüsünde değerlidir.

 

Hakkı ve adaleti ayakta tutmak için etkin ve güçlü olmak gereklidir.

“İnsanların hayırlısı onlara faydalı olandır.”

“Güçlü mü’min güçsüzden hayırlıdır.”

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”

“Silahlanarak toptan sefere çıkınız” emrini günümüz şartlarında en geniş anlamıyla ele alarak bilimden teknolojiye, sanattan kültür alanlarına kadar her sahada ileri seviyeyi hedeflemeliyiz. Bilgi ve iletişim faaliyetlerinin yönlendirdiği bugünkü “Bilgi Toplumu” için Kur’an-ı Kerim’in ilk âyetini (“Yaradan Rabbi’nin adıyla oku”) tekrar tekrar düşünmeliyiz.

- Şükrümüzü yapabiliyor muyuz?

 

Nimete şükür, nimetin cinsiyle olur. Meslek alanımızda her branşta her seviyede çok sayıda yetişmiş insanımız varken bu muazzam potansiyelin hakkını verebiliyor muyuz?

- Aidiyetimizin farkında mıyız?

 

Mevcut birikimlerimiz ve kazanımlarımız üzerinde pek çok kişinin emeği, bütün bir milletin hakkı olduğunu görmezden gelerek sadece kendimiz için mi yaşıyoruz?

Yakın çevremize, uzak çevremize, Dünya’nın her yerindeki din kardeşlerimize ve tek bir anne-babadan türediğimiz, dolayısıyla genetik kardeşimiz olan tüm insanlık ailesine karşı aidiyet sorumluluklarımız olduğunu düşünüyor muyuz?

 

- Ne yapabiliriz?

 

Bu sorunun cevabı her şeyden önce istek ve kararlılığımıza bağlıdır.

 

“Muhakkak ki ameller niyetlere göre gerçekleşir.”

 

En yararlı olabileceğimiz şeyler en iyi yapabileceğimiz işlerdir. Dolayısıyla öncelikle mesleki kariyerimizi geliştirerek nitelikli ve etkin hale gelmemiz gereklidir.

 

“İlim Çin’de de olsa onu alınız” düsturunca mevcut bilgileri en iyi şekilde öğrenip uygulayabilmeliyiz ki alternatifler üretebilelim.

 

Sorunlar listesi çok daha uzatılabilir. Önümüzdeki birikmiş, boynumuza asılı duran o kadar çok iş var ki!

 

Sağlık sorunları hakkında bilgi ve projeler üretmemiz, kendimize uygun sağlık politikaları oluşturmamız, mesleki ve idari teşekküllerde aktif rol üstlenmemiz veya en azından bilgi ve önerilerimizle yönlendirici olmamız, sağlık hukuku, sendikal haklar konularında girişimlerde bulunmamız, tıbbi fıkhi problemlere çözümler üretmemiz... bunlardan sadece birkaçı.

 

Ülkemiz; konumu, sosyal yapısı ve potansiyelleri açısından son derece önemli bir yere sahip. İslam Âlemi gözümüzün içine bakmaktadır. Bu önemi mesleki ve sosyal aktivitelerimize yansıtmamız gerekmektedir. Lokal ve ulusal ilişki ağımızı güçlendirerek uluslararası boyuta taşımamız lazımdır. Böylece mesleki ve sosyal alanlarda çok daha etkin konuma yükselebiliriz.

 

Bilimsel etkinlikler, eğitim, araştırma ve yayın faaliyetleri yanında mazlum milletlere sağlık ve insani yardım organizasyonları, ayrıca insan hakları ihlallerine karşı gönüllü teşekküller ve toplumlar aracılığı ile daha etkili bir tavır sergilememiz mümkün olabilir. “Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah hallerini değiştirmez.” (Ra’d 11)

 

“Allah’ın gökten yağmur indirerek ölümünden sonra yeryüzünü yeşerttiği” gibi bizleri de yaşadığımız sosyal inkıraz devresinden sonra tekrar insanlığa örnek hale getirmesini dileriz.

 

“Muhakkak ki insanoğlu hüsrandadır. İman edip salih amel işleyenler, Hakk’ı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.”

 

* Bir Bilge Hekimin Zamana Şahitliği, Tefekkür Düşünce Merkezi, İstanbul,2021

 

 

**Prof.Dr Mustafa Samastı

Prof. Dr. Mustafa Samasti 1951 yılında Hasanbey'de doğdu. İlkokul'u Büyükyoncalı İlkokulu'nda Ortaokul ve Lise'yi Vefa Lisesi'nde okudu.

1975 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'da uzman oldu.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında doçent oldu. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde 1996 yılında Profesör oldu.Klinik Mikrobiyoloji, Bakteriyoloji, Dezenfeksiyon, Hastane İnfeksiyonları üzerine çalışmalar yaptı.

SAĞLIK-SEN İstanbul İl Başkanlığı yapmış olup halen Kutup Yıldızı Sağlık Gönüllüleri Derneği Başkan Yardımcısıdır.

Uluslararası ve ulusal makalelerinin yanı sıra yayınlanmış kitapları da bulunan Prof. Dr. Mustafa Samastı İngilizce ve Almanca bilmektedir.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Öğretim üyesi olarak görev yapmıştır.Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı iken emekli olmuştur.

 

 




Güncel Haberler