BİNA İNŞA DÖNEMİNDEN KİMLİK İNŞA DÖNEMİNE GEÇMELİYİZ!*

Hüseyin Yürük**

Peygamberimizin yaşadığı dönemde Mekkeliler vahşi bir hayat süren çöl adamlarından ibarettiler. Şairin deyimiyle Peygamberimiz; ' Bu eşkıyalardan birer evliya çıkardı.'

Kendi   halinde bir tüccar olan Abdullah bin Kuhafe,  tarihe 'Hz. Ebubekir',  kendi halinde bir tüccar olan Osman bin Affan, tarihe 'Hz. Osman', insanları kırbaç zoruyla adam etmeyi kendine yöntem olarak seçmiş Ömer bin Hattab, tarihe 'Hz. Ömer', yaman bir savaşçı olan Ali bin Ebu Talip, tarihe 'Hazreti Ali' olarak geçti.

Ve daha her biri birer abide şahsiyet olan binlerce sahabe-i kiram...

Her biri peygamberimizin mürebbiyeliğinde, göklerdeki yıldızlar gibi tarihi birer şahsiyet oldular.

Öte yandan Peygamberimiz döneminden geriye bir tek bina kalmadı denilse yeridir.

Yeryüzünün en büyük medeniyetini kuran insanlar, bina değil kimlik inşa etmeyi tercih etmişlerdi.

Nitekim Buhari'nin et Tarihu's-Sagîr'de (I, 79) naklettiğine göre bir gün Ömer radıyallahu anh, dostlarıyla otururken "Haydi herkes bir şey dilesin'" dedi. Mecliste bulunanlardan kimi "Ben şu oda dolusu gümüşüm olsun da onu Allah yolunda harcayım isterim", kimi "Şu oda dolusu altınım olsun da Allah yolunda harcayım" dedi. Kimileri de aynı gerekçe ile daha başka maddi değerlerinin olmasını istedi. Hz. Ömer "Başka ne istersiniz?" diye sordu. Onlar da "Biz başka bir şey istemeyiz" diye cevap verdiler.

Bunun üzerine Hz. Ömer “Ben, Ebü Ubeyde b. el-Cerrah, Muaz b. Cebel ve Huzeyfe b. el-Yeman gibi şu oda dolusu insan isterim ki onları, insanların Allah'a taatı öğrenmeleri yolunda görevlendireyim" diyerek daha nitelikli insanların bir davaya ne çok şey katabileceğini özetlemiş oldu.

O yüzden bizim medeniyetimizde, şahsiyet sahibi adamlar ve nesiller yetiştirmek, bina, köprü, yol yaptırmaktan daha önceliklidir.

Osmanlı Devleti'ni 600 yıl ayakta tutan, tarihe yön verecek vasıf ve karakterde abide şahsiyetlerdi.

Onların nesli tükenince Osmanlı da tarih sahnesindeki rolünü ve ömrünü tamamladı.

Uzun bir fetret döneminin ardından Türkiye'de iktidara gelen AK Parti de tabi olarak yılların birikmiş sorunlarına el atmayı tercih etti.

20 yıldır Türkiye'nin her yanını yollar, köprüler ve binalarla doldurdu.

Halbuki AK Parti'nin bina inşa etmek kadar kimlik inşa etme işini de ciddiye alması gerekiyor.

Nitekim Dönemin İstanbul İl Başkanı, Sultanahmet'te yaptığı bir konuşmada 'Toplumsal merkezin değerlerini henüz ilkeleştiremedik. Çilesiz adamlardan teşkilatımızı arındırmalı, hesabı olan değil, derdi olan insanları esas almalıyız' demişti.

Yazar Recep Koçak Bey bir yazısında Kızılcahamam'da katıldığı bir toplantıdan notlar aktarıyordu. Onlardan bazısını burada paylaşalım:

(...) 'Geçtiğimiz günlerde bir hafta sonu Ankara İlahiyat Fakültesinden bir grup arkadaşla bir araya geldik, hasret giderdik.

Ardahan milletvekili Prof. Dr. Orhan Atalay, davasının farkında bir akademisyenin yürek sızılarını paylaştı. Osmanlı'nın yıkılmasıyla 23 devletin ortaya çıktığını hatırlatan Atalay, Cumhuriyetin kurucularının yeni kurulan devleti Osmanlının bakiyesi olarak görmediklerine işaret etti.

Atalay'ın, 'Bir grup üniversite son sınıf öğrencisiyle sohbet ediyordum. Onlara Aliya İzzetbegoviç'i, Necip Fazıl'ı, M. Akif Ersoy'u sordum. Aldığım cevaplar iç açıcı değildi' sözleri Türkiye'nin geleceğine dair bir alarm niteliğindeydi.'

Yaklaşık 10 yıldır yazımın başlığı altında çeşitli mahfillerde seslendirdiğim görüşümü işte burada yeniden tekrarlamış oluyorum. 

Geleceğe iz bırakacak yeni Mimar Sinanlar, Uluğ Beyler, İbni Sinalar, Fuzuliler, Mevlanalar yetiştirmek yerine, bina inşa etme metaforundan kendimizi kurtarmalıyız.

Rahmetli Nurettin Topçu'nun tabiriyle 'kendi medeniyet işçilerimiz olacak' ressamlarımızı, tiyatrocularımızı, edebiyatçılarımızı, mimarlarımızı, senaryocularımızı yönetmenlerimizi, tarihçilerimizi yetiştirmeliyiz.

Medeniyetimizi geleceğe taşıyacak sağlam karakter sahibi abide şahsiyetleri yetiştirmeden hiçbir yere varamayız!

Hazreti Ömer’in arzuladığı gibi bizim de ‘Oda dolusu adama’ ihtiyacımız var.

* Yenisöz Gazetesi/ 24.10.2017

** Av. Hüseyin Yürük 

1966 yılında Ünye’de doğdu. Lise öğrenimini Ünye İmam Hatip Lisesi’nde tamamladı.1990 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İSKİ Hukuk Müşavirliği’nde avukat olarak çalıştı. Müteakiben Bilge Danışmanlık Şirketi Genel Müdürlüğü görevinde bulundu.

2009 yerel seçimlerinde İstanbul İl Genel Meclis üyesi olarak seçilip Hukuk Komisyonu Başkanı olarak görev yaptı.2014 yerel seçimlerinde Üsküdar Belediyesi Meclis Üyeliğine müteakiben Üsküdar Belediyesi Meclis Başkanlığına seçildi.

22.10.2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Bakanlık Müşavirliğine atandı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İstanbul 2 numaralı Tabiat Varlıkları Kurulu Başkanvekilliği görevlerinde bulundu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Bakan Müşavirliği görevini yürütürken TBMM Dilekçe ve İnsan Hakları Komisyonu’ndan oluşan Karma Komisyon tarafından 2. Dönem Kamu Denetçisi olarak seçildi.Görev süresinin dolmasının ardından emekliye ayrıldı.

Marmara Üniversitesi Tarih Bölümünde ‘Askeri Darbelerin Lise Tarih Ders Kitaplarına Tesirleri’ konusunda yüksek lisans çalışması yaptı.Çeşitli hakemli dergilerde makaleleri yayımlandı.

‘Öteki Anadolu’ isimli bir hikaye kitabı ve ‘Türkiye’nin Demokrasi Tarihi’ isimli iki  ciltlik kitabı  daha önce neşredilmiştir.

Yazar, Yenisöz Gazetesinde Hüseyin Yağmur mahlas ismiyle günlük yazılar yazmıştır.Aylık Şehir ve Kültür ve Derin Tarih Dergisi’nin yazarları arasındadır.

 




Güncel Haberler