Tekke-Zaviye ve Türbelerin Kapatılması
Dönemin Milli Eğitim Bakanlarından Tahsin Banguoğlu bu vaziyeti şöyle anlatır: "İstanbul'un fatihinin, Fatih Sultan Mehmet Han'ın bile türbesi kapatılmıştı. Yavuz Sultan Selim'in, Kanuni'nin ve Eyüp Sultan'ın türbeleri de kapalı idi!(Banguoğlu-Yazıcı, 2001:81)
Dönemin şahitlerinden Münevver Ayaşlı, Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Bey’in türbesinin başına gelenleri şöyle anlatır: Çekirge’de Murad-ı Hüdavendigar Camii’ni ve karşısındaki türbesini ziyaret ettik. Türbe sıkı sıkı kapalı idi. Camların kirinden içerisi görünmüyordu. Perdeler yırtık, türbe toz toprak içinde idi. Biz türbenin içini görmeye çalışırken, küçük adımlarla, ürkek ürkek bir yaşlı adam yanımıza yaklaştı. Selam verdi, selamını aldık. Kendisine biraz olsun emniyet gelmişti ki bizimle konuşmaya başladı. Kendisi, türbenin eski türbedarı imiş. O zamanlar türbe tertemiz imiş. Diğer türbedar arkadaşları ile her gün türbeyi temizlerler imiş. Temizlerler ve Topkapı Sarayı'nda Emanet-i Mukaddes Dairesi'nde olduğu gibi, türbeyi hiç Kur'an'sız bırakmazlarmış. Gece gündüz hiç ara vermeden, münavebe ile Kur'an okurlarmış, ta ki 1925 senesinde türbeler kapanıncaya kadar.
1925 senesinde türbelere kilit vurulmuş ve harabiyete terk edilmiş. Türbedarlar yalvarmışlar "Biz para pul istemeyiz, bırakınız, yine türbeye biz bakalım, temizleyelim." demişler. "Yok olmaz!" demişler ve bunları kovmuşlar. Türbedeki paha biçilmez, ceylan derisi üzerine yazılmış Kur'an'ları halıları, seccadeleri, levhaları, hep kürek ile ameleler kamyonlara doldurmuşlar ve müzelere götürmüşler. Giderken kamyondan Kur'an'lar, kıymetli eşyalar hep sokaklara dökülmüşler. Millet hep toplamış.O zamandan bu zamana kadar türbe hep kilitli, bizi zinhar içeriye sokmuyorlar. Biz; kimse görmeden, pencerelerden Kur'an okuyoruz. Yugoslavya başbakanı geldiği zaman, Bursa'ya gelmek ve türbeyi görmek istemiş. Türbeyi gizlemek istemişler. Bursa'da otellerde rakı ziyafeti çekmek istemişler; fakat Başbakan Stoyadinoviç, ille türbeyi görmek istemiş. Naçar türbeye götürmüşler. Stoyadinoviç, Bursa valisine: "Ayıp, ayıp. Türbe bu halde bırakılır mı?" demiş. "Gelin de bizdeki Kosova'daki türbeyi görün, türbe açık ve tertemizdir." demiş. (Ayaşlı,2003:176)
SENİRKENT OLAYININ FAİLİ NURİ ATAY KİMDİR?
Abdülvahid Efendi ile Şerife Hanım’ın oğludur. 1903’te (1319 R.) Üsküdar’da doğdu.
Yozgat İdadisinde lise öğrenimini tamamladı. Temmuz 1926’da Mülkiyeden “Pekiyi” derecede mezun oldu. 18 Temmuz 1926’da tayin edildiği Balıkesir Vilayeti Maiyyet Memurluğunda stajını bitirip 6 Ağustos 1927’de Kaymakamlığa terfi etti.
3 Eylül 1927’de Çerkeş, 17 Eylül 1931’de Ayancık, 29 Haziran 1933’te Kilis, 20 Nisan 1935’te Bahçe Kazaları kaymakamlıklarına; 16 Ocak 1937’de 3., 29 Haziran 1939’da 2. Sınıf Mülkiye Müfettişliklerine atandı. Bu arada 12 Eylül 1942’den 9 Temmuz 1943’e kadar Erzurum Vali Vekilliğinde görevlendirildi. 23 Temmuz 1943’te 1. Sınıf Mülkiye Müfettişliğine; 8 Şubat 1944’te Burdur Vali Vekilliğine;
11 Temmuz 1945’te Isparta, 21 Ağustos 1947’de Maraş, 4 Ağustos 1949’da Kırklareli Valiliklerine;
30 Haziran 1950’de 5439 sayılı Kanun gereğince kendi kadrosuyla Merkezde Mülkiye Müfettişliğine; 9 Temmuz 1953’te Müfettiş Valiliğine getirildi.
Son görevinden 28 Haziran 1956’da 5434 sayılı Kanun’un değiştirilen 39/B maddesi gereğince emekliye sevk edildi. Dokuz yıla yakın emekli olarak kaldıktan sonra, yukarda sözü geçen maddenin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi üzerine, 31 Ağustos 1965’te Suat Hayri Ürgüplü’nün 249 gün süren Başbakanlığı sırasında Merkez Valiliğine atandı.
2 Mart 1967’de Süleyman Demirel’in Başbakanlığı sırasında 4488 sayılı Kanun’la Merkez Valisi olarak İstanbul İli emrine verildi. Bu görevden de 13 Temmuz 1968’de yaş haddi sebebiyle emekliliğe ayrıldı.
Evli olup üç erkek, bir kız evlat babasıdır. Fransızca bildiği sicilinde yazılıdır. Tamamlayıcı bilgi için muhtelif tarihlerde kendisine yazılan 3 mektuba cevap vermemiştir.
Kaynak: Kahramanmaraş Ansiklopedisi