KURULUŞ DÖNEMİ TÜRKİYE’SİNDEN MANZARALAR

13,14,15,16 Kasım 1970 tarihli Yeni İstanbul gazetesinde neşredilen hatıralarında Kâzım Karabekir Paşa diyor ki:“18 Temmuz 1923’te, Ankara İstasyonu’ndaki binada Teşkilatı Esasiye’nin tâdili müzakeresinde vaziyet tamamiyle aydınlandı. Teşkilâtı Esasiye’de yapılmasını muvafık gördükleri tadillerin ikinci günkü müzakeresiymiş... Bana haber verilmemişti.. Bugün ben tesadüfen hazır bulundum. M. Kemâl Paşanın reisliğinde şu zatlar bu işle meşguldü:

Dahiliye Vekili Fethi Bey, İktisat Vekili Tevfik Rüştü Bey, Nafia Vekili Fevzi Bey, Maliye Vekili Hasan Bey, Ziraat Vekili Sabri Bey, Matbuat Umum Müdürü Ağaoğlu Ahmet Bey, Mebuslardan Ziya Gökalp, İhsan Bey, Sivas Mebusu Râsim Bey vardı. Erzincan mebusu Rafet Bey kâtiplik yapıyordu. Başvekil Rauf ve Maarif Vekili Safa Beyler, esasen seçim komitesinde dahi bulunmamışlardı.

Ben geldiğim sırada Tevfik Rüştü Bey konuşuyordu:Ben kanaatimi millet kürsüsünden de haykırırım.. Kimseden korkmam.. Teşkilâtı Esasiyemizde dinimiz apaçık yazılmalıdır..” diyordu.

Ben söz aldım ve sordum:“-Teşkilâtı Esasiyede dinimizin İslâm olduğu yazılıdır Tevfik Rüştü Bey? Hangi kanaati haykıracaksın? Teşkilâtı Esasiye’ye hangi dini yazdıracaksın?... Hıristiyanlığı mı?

Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt söz aldı ve sertçe cevap verdi:Evet Hıristiyanlığı... Çünkü İslâmlık terakkiye manidir.. Bu dinle yürünmez mahvoluruz.. Ve bize kimse de ehemmiyet vermez..” dedi.

Ben söz alarak dedim ki:İslâmlığın terakkiye mani olduğu Avrupalıların uydurmasıdır. Bu meseleyi istediğiniz kadar münakaşa edebiliriz. Fakat münakaşaya tahammülü olmayan bir mesele varsa, din değiştirme gayretidir. Netice İslâm kalırsak mahvolmayız, fakat din değiştirme oyunuyla bizi, kolay mahvedebilirler.. Hıristiyan Bizans’ı, İslâm Türk yıkmış ve yerine geçmiştir.

Fethi Okyar söz olarak... Bana gayet sert, katı cevap verdi: “Evet Karabekir... Türkler İslâmlığı kabul ettiklerinden böyle kaldılar. Ve İslâm kaldıkça da bu halde kalmaya mahkûmdurlar... Bunun için İslâm kalmayacağız..” dedi. (Kabaklı,1989:55-56)

Bu sürecin ardından ortaya çıkan cemaat manzarasını Prof.Dr.Cahit Tanyol şöyle anlatıyor: “Çok iyi anımsıyorum. Henüz bir ortaokul öğrencisiydim. Atatürk Adana’ya gelmişti. Onu ilk kez o zaman görmüştüm. Kitapların, şiirlerin anlattığından başka türlü bir insanla karşılaşmıştım. O henüz Kurtuluş Savaşı’nın efsanesi içindeydi. Bütün ülke halkı onu bu efsane içinde görüyordu. Çevresinde minnetle karışık bir saygı uyandırıyordu.

Fakat o gün tanık olduğum bir olay, çocuk düşüncemde bir tepki yarattı. Halkevinin küçük salonunda Atatürk’ün etrafını sarmıştık. O hem sigara içiyor, hem de günün olaylarından söz ediyordu. Bir ara, saygıdan çok, bir uşaklık’ davranışıyla bir adam Atatürk’e doğru ilerledi. Elinde zarif bir kavanoz vardı. Sigara külleriyle dolu tablayı ona boşalttı. Kutsal bir hâzineye sahip olmuş da onları müzede saklayacakmış gibi bir tavır, içinde masadan uzaklaştı.İçimde bir isyan kabardı. “Ben olsaydım Atatürk’ün yerinde, şu adamı tekmeyle kovardım” diye düşündüm.”

Cahit Tanyol’un anlattığı bu olay, Atatürk’ün sağlığında “olağan” bir durum olarak kabul ediliyordu. Benzer bir duruma da Haldun Taner Park Otel’de tanık olmuştu. Atatürk’ün oturduğu masadan kalkmasını fırsat bilen öğretmenler, birbirlerini ezerek masaya saldırmışlardı. Paylaşamadıkları şey, Atatürk’ün söndürdüğü sigaraların izmaritleriydi... (Kabaklı,1989:335-336)

Kabaklı Ahmet,(1989),Temellerin Duruşması, İstanbul: Türk Edebiyat Vakfı Yay

Güncel Haberler