BİR ZAMANLAR TÜRKİYE

Prof.Dr.İsmail Karaçam 1930’lu yıllarınTürkiye’sini  hatıralarında şöyle anlatıyor:

(….) Hayat şartları o kadar çetin idi ki, aklı başında olan çocuklar bile, büyüdükleri zaman duçar olacakları bu ağır şartları düşünmek zorunda kalırdı. Köyün genelde genç erkekleri ilkbahar gelince “bel’ini sırtına alarak, bağ bahçe bellemek için Burdur’a ameleliğe gider, Ulu cami yanında, birinin kendisini gelip götürmesini beklerdi. Patronlar da esir pazarlarında imiş gibi kasıla kasıla, ameleler arasında gezinir, istediği ve beğendiği kişileri seçip götürürlerdi. (Shf. 18)

(….) Bizim Burdur’a indiğimiz 1948 senesinde buranın yerleşim ve iskânı, sosyal ve medeni şartları köy hayatını andırıyordu. Henüz elektrik ve su tüm evlere girmemişti. Şehrin bir köşesinde bulunan jeneratör akşam olunca çalıştırılır, sokakların ışıkları ve evlerine elektrik alanların lambaları yanar, sabah olunca da sönerdi.

Kaldığımız ev elektriği, suyu ve mutfağı olmayan, damı toprak bir evdi. Küçük bir gaz lambasının ışığından istifade ederek ders çalışırdık. Yemeğimizi kendimiz yapar, fırın ekmeği almaya maddi imkânımız elvermediği için ekmeğimiz haftadan haftaya köyden gelirdi. (Shf. 42-43)

(….) “Bin dokuz yüz otuzlu yıllar idi. Din aleyhtarı devlet terörü büyük hızla devam ediyordu. Bir evde bir eski harfli kitabın bulunması, kitap sahibinin şikâyet edilmesi halinde sürünmesine ve rezil edilmesine, hakarete uğramasına, yetiyordu. Bizim evde ise bir hayli kitap vardı. Dedem bana: “Oğlum evinizdeki bu kitaplardan her biri bir bomba tehlikesinde. Bir şikâyet halinde mahvoluruz. Onun için başımızın çaresine bakmalıyız. Sen hemen bir kazma kürek al, evimizin önündeki bahçeye in, genişçe bir kabir kaz, epeyce geniş olsun, bu kitapları oraya götürüp gömelim” dedi. “Ben de dedemin emrine uyarak gittim, büyükçe bir kabir kazdım, kitapları çuvallara doldurarak kazdığım kabre attım ve üstünü de toprakla kapattım.” (Shf. 55)

(…..) Şehzadebaşı Camiindeki hayata biz de alıştık. Hele bazı akşamlar rezaletten oluşan gösterilere diyecek yoktu. Şöyle ki caminin Vefa Lisesi tarafına bakan medreseler tamamen metruk vaziyette. Medrese odaları bütünüyle Çingeneler tarafından işgal edilmiş durumda. Bazı geceler bu esmer vatandaşlar akşama kadar topladıklarıyla medresenin şadırvanı kenarına masayı kurarlar, kim hangi çalgıyı çalıyorsa çalgısıyla masa başında yerini alır, rakılar, mezeler… Bir curcuna başlar ki, birinci sınıf gazinolarda bu alemi bulamazsınız. Bu medreselerdeki Çingene curcunası –tabiatiyle- bu söylediğimizden ibaret değil. Bunun ötesinde cereyan eden ahlak dışı olayları serdetmeye konumuz ve gayemiz müsaade etmediği için terk ediyoruz. (Shf. 94)

Karaçam İsmail, (2009),Hatıralar, İstanbul:Çamlıca Yayınevi

Güncel Haberler