I.DÜNYA SAVAŞINA GİRERKEN TÜRK ORDUSUNUN HALİ

Alman askerî ıslah hey’etinin Başkanı General Liman von Sanders, hâtıratında, Enver’le arasında bâzı çatışmalar geçtiğini, Çorlu’da teftiş ettiği bir Türk fırkasının hâlinin yürekler acısı olduğunu, subayların 6-8 ay maaş alamadığını, erat kazanından karınlarını doyurduklarını, erlerin senelerdir maaş yüzü görmediklerini; çok kötü beslendiklerini, zayıf ve tâkatsız; üstlerinin ve pabuçlarının yırtık bulunduğunu, bir kısmının tamâmen çıplak ayakla tâlime çıktığını söylemektedir (Aksun,2018:69).

General Liman Von Sanders, Hatıralarında gözlemlerini şöyle anlatıyor:“Fırka kumandanı, çıplak ayakla yürümenin zorluğundan, arazide tatbikata çıkamadıklarından yakındı. Enver bu kumandanı emekliye ayırdı. Derhal Enver’in karşısına çıktım, bana hakikâti söyleyen zâbitler azledilecekse, Türkiye’de çalışma imkânı kalmayacağını söyledim. Enver, kumandanı vazifesine iâde etti. Bu hâdiseden sonra beni yanıltmak için başka yollar buldu. Teftiş ettiğim birliklere, Levazım Dâiresi sür’atle yeni elbiseler gönderiyor, teftişten sonra bunları geri alıyordu. Takatsiz erler değiştiriliyor, sıhhatli ve zindeleri gösteriliyordu…

Türk birliklerinde o zamanlar, dâhili hizmetlerin pek çoğu yerine getirilmiyordu. Zâbitler erlerine i’tinâ göstermeğe alışık değillerdi. Birçok birliklerde erlerin üstü bit, pire gibi haşerâtla doluydu. Kışlaların hemen hemen hiçbirinde hamam yoktu. Koğuşların havalandırılması lüzûmu bilinmiyordu. Mutfak tertibâtı, tasavvur edilemeyecek kadar iptidâî idi.

Ben Almanya’ya mutfak takımı ısmarlamaya hazırlanacağım esnada, askerî hey’et âzalarından biri, Selimiye Kışlası’nda, mükemmel ambalajlar içerisinde saklanan boyle bir mutfak takımını tesadüfen buldu… Bunlar beş sene öylece beklemişti… Atlı birliklerde hayvanların durumu fecî idi. Bunların ekserîsi Balkan Harbi’nde uyuza tutulmuş ve o târihe kadar tedâvi görmemişti. Nal bakımı yoktu, Eyer ve koşum takımları da bakımsızdı. Ahırlar tamâmen ihmâl edilmişti; eşyâ depoları ise bomboştu.

İstanbul’da dıştan görülen, büyük ve güzel askerî binâların içleri ise, yürekler acınası bir harâbeydi. Bütün köşeleri pislik doluydu… Biz düzeltmeğe kalktığımız zaman, kumandanlar dâima, bu işler için bütçede yeterince para olmadığını söylerlerdi. Hakîkatte ise, bulunmayan para değil, intizam, temizlik ve gayret fikri idi. Türk, Alman zâbiti tarafından işe zorlanmaktan hoşlanmıyor; alıştığı yaşayışın devamına çalışıyordu. Bir çok Türk zâbitinin samîmî kanaati ise,  büyük rütbeli insanların bizim yaptığımız küçük işlerle uğraşmasının yakışıksız olduğu merkezindeydi. Fakat ısrarımızla yavaş yavaş, zâbitlerin gittikçe büyüyen bir kısmı, bize yardımcı olmağa başladı.

Bütün Türk kilit noktalarında, hattâ Erkân-ı Harbiye Mektebi’nde bile, sağlam olmayan nazariyeler hâkimdi ve arâzi üzerinde tatbikât ihmâl olunurdu. Amelî tâlimde ve kararda gerek erkân-ı harbiyeleer, gerekse yüksek rütbeli kıt’a zâbitleri kifâyetsizdi. Bu sebeple, yetiştirilme usûllerini tamâmen değiştirmek lâzımdı.

Türk askerî hastahanelerinin çoğunun durumu korkunçtu. Pislik ve akla gelebilecek bütün kötü kokular, pek dolu olan hastahane koğuşlarını tahammül edilmez hâle sokuyordu… Bâzı teftişlerimde ağır hastaları, benden gizlemek için kapalı yerlere konmuş ve ölüme terkedilmiş gördüm… Askerî hey’ette en yüksek rütbeli hekîm olan Prof. Dr. Mayer, askerî hastahanelerde kısa zamanda büyük değişiklik yaptı ve iyi bir şekle soktu. Harb esnâsında Türk hastahanelerinin vazîfelerini hakkıyle yapmaları, bilhassa bu zâtın gayretiyle oldu.” (Aksun,2018:70-71)

Aksun Ziya,(2005) Enver Paşa ve Sarıkamış Harekatı, İstanbul:Ötüken Yay

Güncel Haberler