93 HARBİNDE BİR MÜCAHİT: ŞEYH HACI FEHMİ EFENDİ

1877-1878 yıllarında cereyan eden ‘Osmanlı-Rus Savaşı’nı anlatan ve Türk edebiyatının en önemli klasiklerinden biri sayılan ‘Başımıza Gelenler’ isimli eserin sahibi Mehmet Arif Bey,savaşa katılan Şeyh Hacı Fehmi Efendi’den şöyle bahsediyor:

(…….) Bizim süvârilerimizin çoğu Eleşgirt ordusuyla beraber olup, henüz bize yetişemedikleri ve derlenip toplanmaları daha bir iki güne bağlı olduğu için, öncü ve karakol hizmetini görecek kimse yoktu.İşte bu mühim vazifeyi, muhip ve müritlerinden yetmiş seksen kadar süvâri ile Erzincan’dan gelip orduya katılan, Erzincânî Hacı Fehmi Efendi hazretleri üzerine aldı. Bu zat sırf cihad ve gazâ farzını yerine getirmek ve Allah rızası için, müslümancasına orduyu hümâyûna gelmişti. Kendisi Nakşibendî tarikati şeyhlerinden ve çok âlim bir mübarek kimse idi.

Şeyh hazretleri, Muhammedi güzel ahlâka sâhip olduktan başka, devletin iç ve dış işlerini bilir, hastalığımızı ve sebeplerini anlamış, uyanık, siyâsî, kâmil bir insan idi. Ulemâ ve şeyhler içinde benzerini görmediğim için, yüce zâtına olan muhabbetim pek fazlaydı.

Dünyâda âlim ve fâzıl kimseler ve şeyhler pek çoktur, sayılmakla tükenmez. Fakat, biz neyiz, zaman nedir, Avrupa’nın hâli nasıldır, millet ve devlet neye muhtaçtır. Hâle ve zamana göre devletin siyâseti neyi icap eder? Bunu bilmezler. İslâm devletini, bin sene evvelki kuvvet ve şevketine sahip zannederek, siyâsî ve içtimâî bütün işlerini ona göre görürler.

Bu zâtın derecesinde olmak üzere bir de, Kastamonu’da, yine Nakşibendiyye tarikat-ı aliyyesinden Şeyh Seyyid Efendi hazretlerini görmüşümdür ki, hâl ve tavırları Hacı Fehmi Efendi merhumu andırırdı.

Dünyada verilmesi en kolay olan şeyin nasihat olduğunu söylerler, ki pek doğrudur. Ama Şeyh hazretleri böyle değildi. Bu Hazret, nefsinde bizzat tatbik ettiği yüce huy ve hareketlerden bahsederek halkı yüksek ahlâka teşvik ederdi. Dâima çuvaldızı kendine, iğneyi karşısındakine batırarak «Ete’mürüne-n nâse...»  tehdidinden sakınırdı.

Kendisi, ıslahatın çevreden merkeze gitmesi fikrinde olduğu için, büyük şehirlerden çok, evvelâ köylülerin tahsiline ehemmiyet verirdi. Köylülerin hiç olmazsa, hükümetten gelecek bir emri okuyacak kadar okumaya; tahsildara verdiği vergiyi, alacağını, borcunu bilecek kadar hesaba vâkıf olmaları; dînin zarurî bilgilerini muhakkak bilmeleri için köy hocalarını teşvik ederdi.

Mektebi olmayan köylere mektep yaptırmak için yardım toplar, bu yolda halka yüz suyu dökmeyi de kendisine mukaddes bir hizmet sayardı. Konağında ve sofrasında her zaman beş on misafir ve garip bulunur, bunların hepsine bizzat hizmet etmesini severdi.

Kırım muhârebesinde de harp ilân olunur olunmaz atına binip, sözünün ve nazının geçtiği muhiplerini alarak yine Kars cihetine cihad farzını yerine getirmek için çıkmıştı. Şimdi yazmakta bulunduğumuz muhârebeye  dahi yine aynı şekilde çıka gelmişti. Aylık filân bir şey kabul etmeyerek, yalnız kendilerinin ve atlarının yiyeceğini ambardan alırlardı.

Hazret-i Şeyh’in o târihte yaşı altmış beşi geçtiği halde tüfeği omuzunda, rovelveri yanında, kama- sı belinde, çevik, tetik, bir ateş parçası kahraman kesilmişti. Düşmana karşı en genç gazilerimizin gösterdiğinden daha çok yararlılıklar gösteriyordu. Geceleri yatak yüzü görmez; askerî hareketler sırasında uykusuzluğu, rahatsızlığı ve kuru peksimetle kanaati, kendisi için ibâdetin en şereflisi sayar; askerlere de dâima sabır ve sebat tavsiyesinde bulunurdu.


Başımıza Gelenler,Mehmet Arif Bey,Tercüman 1001 Temel Eser

 

 

Güncel Haberler