KABASAKAL FERİK MEHMET PAŞA (PADİŞAH YAVERİ)

Çerkes Kabasakal Mehmed Paşa (1854-1909), Sultan II. Abdülhamid döneminde ser hafiye olarak görev yapmış, aynı zamanda süvari feriki rütbesine sahip bir Osmanlı paşası. Hafiye teşkilatının en ünlü hafiyelerinden olan Kabasakal Mehmed Paşa göğsüne kadar gelen sakallarından dolayı kabasakal unvanını almıştır.

24 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra halkın kendisine karşı galeyana gelmesi nedeniyle İstanbul'dan kaçmıştır. Ancak Mudanya'da yakalanıp Bursa, Orhaneli ilçesine sürgün edilmiştir.Buradan İstanbul'a kaçarken yakalanıp, diğer suçları göz önüne alınarak Askeri mahkemede yargılanarak 14 Haziran 1909'da idamına karar verilmiş ve İttihatçılar tarafından İstanbul'da asılmıştır.

31 Mart Olayı olarak anılan bu ayaklanma, Selanik'ten gelen Hareket Ordusu tarafından 24 Nisan'da bastırıldı. 27 Nisan'da yeniden toplanan meclis, II. Abdülhamit'i bu ayaklanmadan sorumlu tutarak tahttan indirilmesine ve yaşlı şehzade Mehmed Reşâd Efendi 'nin V. Mehmed ( Sultan Reşâd ) adıyla yerine geçirilmesine karar verdi.

Kabasakal Mehmed Paşa 31 Mart Vaksının ardından Bursa'dan İstanbul'a kaçarken yakalandı. 31 Mart hâdisesine karışan isyancılar birer birer toplanarak, bugünkü İstanbul Üniversitesinin arkasında bulunan Bekirağa Bölüğü denilen hapishaneye atılıyorlardı. Kabasakal Mehmet Paşa'nın muhakemesi süratle gerçekleştirildi. Divan-ı Harbe bir defa sevk edildi ve bir celsede idam kararı verildi. Gece yarısı koğuşundan alınarak idama götürüldü.

Osmanlı Harp Divanı; 31 Mart ayaklanmasında suçlu gördüğü 49 kişiyi asmak suretiyle idam etmiştir. 37 kişi süresiz hapis ve kalebentlik, 390 kişi hapis, 139 kişide sürgün cezalarına çarptırılmıştır. Kabasakal Mehmet Paşa asılınca varisleri tarafından Erenköy'deki köşkü satıldı. Köşkü de Gezeryan satın aldı. Tomik Gezeryan’ın Karaköy’de inşaat malzemeleri satan bir dükkânı vardı. Bu iş yerinden dolayı lakabı Keseryan idi. (tr.wikipedia.org)

Hakkında Şahitlikler:

Sultan 2.Abdülhamit Dönemi valilerinden Ebubekir Hazım Tepeyran, Kabasakal Ferik Mehmet Paşa’dan şöyle bahsediyor:Azledildikten sonra İstanbul’a gelince Yıldız Sarayına gidip Mabeyn Başkatibi Tahsin Paşa’nın yanına gittim. Tahsin Bey beni oturtmadan ve ne söyleyeceğimi beklemeden: "Merciiniz Babıâli'dir. Oraya müracaat ediniz," dedi.

"Babıâli'ye gidiyorum, buraya müracaat etmemi söylüyorlar; buraya geliyorum, saatlerce bekleterek ya kabul etmiyorsunuz yahut 'merciiniz Babıâli'dir,' diyerek oraya gönderiyorsunuz. Belirli, dert dökecek ve yardım isteyecek bir makam da yok demek: Mamafih ben mağduriyetimden şikâyet için değil, mühim bir dosyayı takdim etmek üzere geldim.” diyerek büyük ve açık bir zarfı uzattım. Almadı.

İçinden resimleri çıkararak gösterdim: "Bunlar çok mühimdir, Zat-ı Şahâne'ye takdimini rica ederim.” dedim.  "Zarfı kapatıp mühürleyiniz, takdim edeyim,” diyerek yazıhanesi üstündeki şamdanla mühür mumunu gösterdi.

Ben kapıya arkamı çevirmiş bir duruşla zarfı mühürlerken kapıdan hiç tanımadığım birisi yüksek bir sesle:"Bu zattan ne istiyorsunuz? Eğer devlete, millete faydalı, bir adam lazımsa işte bu odur. Böyle değerli adamları şöyle, böyle diyerek birer, birer ezip çürütmeyiniz. Yazıktır, günahtır. Bu hale ne Allah, ne de hakikati bilse Şevketmeab Efendi'miz razı olur..."

Sarayda başkâtibe karşı böyle sert bir lisan kullanacak kimse bulunmasına ihtimal vermemekle beraber benim gibi mağdurlar hiç eksik olmadığından, bu sözlerin bana dair olduğunu da zannetmeyerek dinliyor ve tabii söyleyen zatı göremiyordum.

Meçhul adam sözüne devamla:"Kendisiyle hiçbir münasebetim yoktur. Bir kahvesini bile içmedim. Lakin Müşir Hüseyin Fevzi Paşa ile Selânik'ten gelirken Dedeağaç'ta tren bekleyerek iki gün kaldık. Kasabayı gezdim. Yerli, yabancı, köylü, Müslüman, Hıristiyan birçok kimselerle görüştüm, konuştum. Orada vücuda getirdiği güzel eserleri gördüm. Tamamıyla adilâne olan icraatını herkesten işittim. Bu adamın hakiki kıymetini anlamak için bir kere Dedeağaç'a gidip görmek lazım. Orayı iki buçuk sene içinde Memalik-i Şahane'de intizamca bir eşi daha mevcut olmayan bir hale getirmiştir.”

Bu halisane şahadet ve müdafaanın bana ait olduğunu anladıktan sonra engizisyonun işkence salonunda gökten gelen bir kurtarıcı tarafından himaye edilmiş meyus bir mazlum hayretiyle bu sözleri söyleyen adamı görmek için başımı arkaya çevirdim. Padişah'ın hususi yaverlerinden  "Sakallı” yahut "Kabasakal” lakabıyla maruf olan Ferik Mehmet Paşa olduğunu gördüm. O da sözü keserek gitti.

Bu sözlerin "Kara Tahsin” diye anılan Başkâtibe ne türlü tesir ettiği yüzünden anlaşılamıyordu. Daima bir tunç heykel hissizliği ile yazısına devam ediyordu.

(Mehmed Paşa'yı evvelce Edirne'de vali Abdurrahman Paşa'nın ve Dedeağaç Oteli'nde Hüseyin Fevzi Paşa'nın yanında görmüş, yalnız Dedeağaç'ta sessizce birer temenna ile selamlaşmıştık. Hüseyin Fevzi Paşa Hükümet Konağına gelmiş ve iki gün içinde dört defa görüştüğüm halde bu mülakatlardan hiç birinde Mehmet Paşa bulunmamıştı.

31 Mart Vakası'ndan sonra Mehmet Paşa birçok yurttaşların katili olmak üzere divanı harp kararıyla idam edilmiş, cinayetlerinin delilleri, vesikaları gazetelerle neşredileceği ilan olunmuştur. Lakin birçok değil, yalnız bir vatandaşın bile katlolunduğuna dair bir vesika da neşredilmemiş, edilmişse bile ben görmemiştim. Gerçekten dindar bir zat olduğu anlaşılan Mehmet Paşa'ya Allah bol bol rahmet etsin. (Tepeyran,1998:316-317)

 

Güncel Haberler