Ahmet İhsan Tokgöz (1868-1942) Erzurum’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini İşkodra ve Şam’da tamamladı. 1887’de Mekteb-i Mülkiye’den mezun oldu. Daha okul yıllarında edebiyatla ilgilenmeye başladı ve Fransızcadan, özellikle de Jules Verne’den çeviriler yaptı. Mülkiye’yi bitirdiği yıl Umran adlı on beş günlük bir dergi çıkardı. Hariciye Nezareti Tercüme Kalemi’nde ve Tophane Müşirliği’nde çevirmen olarak çalıştı. Aynı zamanda 1888’de Servet gazetesinde de çalışmaya başladı.
1890’da Tophane Müşirliği’den ayrılarak Âlem Matbaası’na ortak oldu. 27 Mart 1891’de haftalık Servet-i Fünun dergisini yayımlamaya başladı. 1907’de ortaklarının ayrılmasıyla Ahmet İhsan Matbaası adını alan şirketi, 1911’de yeni ortakların katılmasıyla Ahmet İhsan ve Şürekası Matbaası’na dönüştü. 1907’de İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne girdi.
II. Meşrutiyet’in ardından Servet-i Fünun’u günlük siyasi gazeteye dönüştürdü. 1909’da Servet-i Fünun’u tekrar haftalık çıkarmaya başladı. Aynı yıl Ticaret Mekteb-i Âlisi’nde vermeye başladığı iktisadi coğrafya derslerini 1915’e kadar sürdürdü.
1912’de on dört ay Beyoğlu belediye reisliği yaptı. 1917’de Fransızca Le Soir’i çıkarmaya başladı. Mütareke döneminde yayınına ara verdiği Servet-i Fünun’u 1924’te tekrar kurdu; 1929’da adını Uyanış’a çevirdi. 1931’de Ordu’dan milletvekili seçildi ve 1947 tarihindeki ölümüne kadar 16 yıl bu görevini ve dergiyi çıkarmayı sürdürdü.(www.iskultur.com.tr)
………………..
Süleyman Kocabaş, Ahmet İhsan’dan şöyle bahsediyor: Meşrutiyet ikinci kez ilan edilmişti. Sözde hürriyet taraftarı İttihatçıların içindeki Jöntürkler, tımarhane kaçıkları gibi sevinç gösterileri yapıyor, çılgınca eğleniyorlardı... Bu gösterilerin en akla ziyan olanı İngiltere Büyükelçisi’nin Londra’dan İstanbul’a gelişi sırasında gerçekleşti. Tarih 31 Temmuz 1908. İngiliz elçisi Gerard Lowther’ı Sirkeci Garı’nda beş bin kişilik coşkun bir kalabalık karşıladı... Gazeteci ve aydınların başını çektiği bu kalabalık o kadar heyecana kapılmıştı ki tören sonunda heyecanlı gençlerden bir kısmı, İngiliz elçisinin bindiği at arabasının koşumlarını çözerek atların yerine kendileri geçtiler!..
Bu durumu Ahmet İhsan Tokgöz hatıralarında şöyle anlatır:"Arabayı çeken Jöntürkler'in arasındaydım... İngiliz sefiri Lowther şehrimize geldiği zaman Sirkeci istasyonunu baştanbaşa doldurmuştuk. Büyükelçiyi candan ve gönülden alkışlıyorduk. Nihayet coşkun gençler, büyükelçinin arabasını çeken atları söküp, (bugünkü) İstiklal Caddesi boyunca elçilik binasına kadar arabayı kendileri çektiler. Bunu yazmakta ki maksadım, o dönem Türk aydınlarının siyasî meylini ve düşüncesini/İngiliz hayranlığını belirtmek içindir.”
Hiç beklemediği bu olay karşısında İngiliz büyükelçisi Lowther neye uğradığını şaşırmış, aynı gün Londra’ya çektiği telgrafta İstanbul'da çok iyi karşılandığını belirterek, arabasını çeken Jöntürkler’i; “Politik tecrübeden yoksun, aralarında birlik bulunmayan çocuklar topluluğu” diye tasvir etmişti. (Kocabaş Süleyman,Derin Tarih,Haziran,2020)
Falih Rıfkı Atay,Ahmet İhsan’dan şöyle bahsediyor:Mesela bir aralık bir Bomonti bira fabrikası meselesi çıktı idi. Atatürk pek emek verdiği Gazi çiftliğinin verimli olması için de uğraşıp durdu idi. Çiftliği Ankara’yı bozkırlıktan kurtarabilecek teşebbüslerin bir deneme merkezi olarak benimsemiştir. Sonra da hükümete devretti.
Ahmet İhsan tam bir menfaatçi idi. İstanbul’daki Bomonti fabrikasının hisselerini almış ve İdare Meclisi Reisi olmuş. İsmet İnönü’nün endişesi Kudüslü Abdürrezzakı da idare meclisine almıştı. Her ikisi Ankara’da bira fabrikasının genişletilmesini önlemek ve Bomonti imtiyazını uzatmak için, Ankara fabrikasının gelir getirmeyeceği fikrini İsmet İnönü’ye telkin ettiler. Atatürk Umumi Katibi Hasan Rıza Soyak aracılığı ile Danimarkalı uzmanlara meseleyi inceletti. Onlar, eğer fıçılarla taşınıp Haydarpaşa’da şişelenecek olursa, Bomonti’ye bile rakiplik edeceğini söylediler. Son zamanlarda aralarındaki belli başlı bir anlaşmazlık bu idi. (Atay,1998:494).
Mahmut Goloğlu,Ahmet İhsan’dan şöyle bahsediyor:Ordu Milletvekili Ahmet İhsan Bey, Büyük bilginlerin «Aşırılık, ilkel toplulukların markasıdır» dediklerini, kendisinin basın aşıkı bir kimse olduğunu ve fakat basının da devlet otoritesine karşı olmamak şartıyla özgür olabileceğini, bu nedenle gerekli kanunun yapılması gerektiğine inandığını belirtti.Ahmet İhsan, ‘Verem Hastanesi için para bulamayanlar Taksim Anıtı için nasıl para buluyor?’ şeklinde soru soran gazetecinin ‘Aklının yerinde olmadığı için böyle yazabildiğini’” (Goloğlu,1974:24). ileri sürüyordu.