Fatih Sultan Mehmet Türbesi’nin son türbedarı olan Ahmet Amiş Efendi’nin çok sayıda hikmetli sözü mevcuttur.Bu sözlerinden birinde Ahmet Amiş Efendi şöyle diyor: “Kimi insan gözüyle, dokunur, kimi insan sözüyle dokunur. Kimi insan özüyle dokunur. Özüyle dokunanlar, Evliyaullahtır.”
Evliyaullahın özü dokunması vakasının yeryüzünde çok sayıda örnekleri bulunuyor. Bunlardan pek maruf olan iki adetini paylaşacağız.
Bunlardan biri şair ve yazar Necip Fazıl Kısakürek ile Şeyh Abdülhakim Arvasi Efendi’nin karşılaşması ve bu karşılaşma ile yeni bir hayatın başlamasıdır.
Bir diğer karşılaşma ise felsefeci mütefekkir Nurettin Topçu ile Şeyh Abdülaziz Efendi'nin karşılaşması ve bu karşılaşma ile yeni bir hayatın başlamasıdır.
Mehmet Kırkıncı Hocaefendi, Necip Fazıl Kısakürek ile Seyyid Abdülhakîm Arvâsî’nin karşılaşmasını, Necip Fazıl Kısakürek’in ağzından Hatıralarında şöyle anlatıyor: “Necip Fazıl Kısakürek Erzurum’a gelmişti."Temelli Palas'ta misafirim. Sabah namazından sonra seni orada bekliyorum. Gel ikili sohbet edelim" dedi.
Sabahleyin Kurşunlu Camii imamı İnam Hoca Efendi'yi yanıma alarak otele gittim. Elbisesini giymiş, bizi bekliyordu. Bize kahve ısmarladı. Büyük Doğu'nun ehemmiyetini anlattı. "Bu derginin her evde her gencin cebinde olması lâzım" dedi.
Ben de eskiden Hocam Hacı Faruk Efendi sayesinde Büyük Doğuyu çokça okuduğumu söyledim. Sohbetimiz bir hayli sürdü. Bir ara kendisine,“Bana yakan gözlerle bir kerecik baktınız,
Ruhuma derin temel çivisini çaktınız." mısralarıyla kimi kastettiğini sordum.
Sorumdan çok memnun olmuştu. Şunları anlattı:"Ben Fransa'dan döndüğümde manen bir boşluk içindeydim. Bir gün vapurla Üsküdar'dan İstanbul'a gidiyordum. Yanıma Abidin (Dino) Bey geldi. Kendisine:‘Abidin Bey, dedim. İçim yığın yığın istifhamlarla dolu, ruhumu kemiriyorlar. Bu kâinatın bir mana ifade ettiğini biliyorum. Fakat o manayı tam yakalayamıyorum. Sen buna ne dersin?’
O zamanlar Abidin Bey abdestli namazlıydı.
'İstersen gel seni âlim bir hocanın yanına götüreyim. O sana bunları anlatır' dedi.
'Şimdiye kadar görüştüğüm hiçbir hoca beni tatmin edemedi' dedim.
'Denemesi bedava. Bir gidelim' dedi.
Ben de Abidin Bey’i kırmadım, teklifini kabul ettim.
Bir gün ikindi vaktinde sözünü ettiği hocanın camisine gittik. Namaz bitmişti. İmamın önünde bir rahle vardı. Yüksekçe bir yere oturmuş, etrafını çeviren cemaate nasihat ediyordu. Ben biraz geride oturup dinlemeye başladım. Baktım ki, imam benim şüphelerim üzerinde duruyor, şüphelerimi lif lif tahlil ediyordu. Vaazdan sonra Abidin Bey kalkıp yanına gitti. Daha önceden tanıştıkları için elini öptü ve beni tanıştırdı. İmamla göz göze geldik. İşte o iki mısra bu bakışmanın ifadesidir" dedi ve ilâve etti:"İşte o imam, Abdülhakim Arvasî Hazretleri idi." (Kırkıncı,2004:175)