YARGILAMADA NEREDEN NEREYE GELDİK?

Bugün gazetelerde bir haber vardı. İstanbul Ataşehir'de Mimar bir genç bayanı Samuray kılıcıyla öldüren kişi hakkında mahkeme müebbet hapis cezası istemiş. Katilin avukatları, ‘katilin akli melekeleri yerinde olmadığını’ iddia ederek Adli Tıp Üst Kurulundan rapor alınmasını talep etmişler ve bu talep kabul edilmiş.

Halbuki cinayet ortada,cani ortada….

Yargılamadaki bu konforu görünce aklıma eski günlerde yaşanan yargılama usulleri geldi. Onları paylaşayım dedim.

Murat Belge'nin anlattığına göre; İstiklal Mahkemelerinde bir adamın iki oğlunu idama mahkum ettiler. Sonra da o adama, 'İkisinden birini asacağız. Hangisini asalım? kararı sen ver' dediler.

 

Adam, yaşadığı dehşetten ve ağır sıkletten bayıldı kaldı.

 

Yazdığı bir hikayeden dolayı yargılanan ‘Halikarnas Balıkçısı’ lakaplı Cevat Şakir Kabaağaçlı anlatıyor: Mahkeme heyeti yerlerini aldıktan sonra Karadeniz kıyısının bir yerinden muhakeme edilmek üzere yedi sekiz kişiyi mahkeme huzuruna getirdiler. Bu sanıklar, müdafaaları için, bulundukları yerin en anlı şanlı avukatlarından dört beşini tutmuşlar, onlara yerlerinde vekâletnameler vermişlerdi. Orta oyununda Şakşakçı mı nedir, birisi vardır. Sahnede gezerken her attığı adımda belini öne ve arkaya getire götüre yürür. Belden kaz adımı gibi bir yürüyüştür bu. İşte avukatlar bir dizi teşkil ederek, kendilerinden emin o orta oyunu yürüyüşüyle hâkimlerin önündeki kürsüye dayandılar. Orada göğüslerini kabarta kabarta ceplerinden tomar tomar vekâletname ve başka evrak çıkardılar. Onlarca akan sular hemen duracaktı, ya da duracağını kendilerini tutmuş olan müvekkillerine temin etmişler ve kim bilir ne kadar paralar çekmişlerdi.

 

Hakim, yani Afyon Ali (Çetinkaya/Kel Ali) Bey, «Vay sen misin gelen?» dermişçesine, «Bunlar nedir?» diye sordu.

 

Onlar da, «Vekâletname efendim.» dediler.

 

Afyon Ali Bey, «Ha, öyle mi? Siz de sanık olarak muhakeme edileceksiniz!» deyince avukatlarda şafak attı.

 

Sanıkların avukat tutmasına müsaade edilmeyen İzmir Suikasti yargılamalarında Tarık Zafer Tunaya yaşananları şöyle anlatır: İkinci Meşrutiyet döneminde gazetecilerin öldürülmesinden Şükrü Bey sorumlu tutulmuştur. Birinci Dünya Savaşı’na giriş sorunu üzerinde durulmuş ve “İttihat ve Terakki, bu mağlubiyetle iftihar edebilir mi?” diye sorulmuştur. Sanıkların Avukat tutmalarına izin verilmemiştir.

 

İzmir Suikasti davasında haklarında kürek hapsi verilen iki şahıs suçsuz olduklarına inandıkları için mahkemeye itiraz ettiler. Mahkeme itirazı dinleyip ikisinin de idamına karar verdi.

Güncel Haberler