TÜRKİYE’DE DİNİ EĞİTİM ve İSLAM’IN ESARET GÜNLERİ


1924 yılında İmam Hatip mekteplerinin açılışının ilk yılından itibaren “tasarruf tedbirleri” adı altında (Başka okulların değil yalnızca İmam Hatip mekteplerinin) ödenekleri kesilmiştir. Mektepler açılmıştır ama devletçe burada öğrenim görenlere istikbal vaad edilmemiş, mezunlara maaşlı görev verilmemiştir.Çünkü din hizmetleri yapanların tamamı, danıştay kararı ile devlet memuriyetinden çıkarılmıştı.Bu okullara istikbal vaat edilmemiş olmasından dolayı bu mektebe rağbet eden olmamıştır (Öcal,2015:35).

(…..) 1931 mali yılı sonuna kadar cami ve mescitlerin “hakiki ihtiyaca göre” tasnif edileceği, birleştirilmeye imkan veren görevlerin belirlenerek yeni kadroların bu şekilde tespit edileceği, hükme getirilmiş ve bu yöntemle personelde kısıtlamaya giderilmiştir.

Camilerin bazıları, “cemaatli cemaatsiz” ayrımına tabi tutulmuş, metrekare hesaplamaları yapılıp buna göre vaiz, imam, müezzin ataması yapılmıştır. İki cami arasında 200 metreden daha az mesafe varsa biri kapatılmıştır.

Birçok ilde çok sayıda caminin kapısına askeri bando çalışması yaptırmak, spor kulübü olarak  ya da depo olarak kullanılmak ve hatta Cumhuriyet Halk Partisi'nin CHP 6 oklu bürosu haline getirilmek suretiyle kapısına kilit vurulmuş, kimse içeri girip ibadet yapmasın diye askerlere nöbet tutturulmuştur (Öcal,2015:41).

(…..) 1965-1969 yılları arasında TBMM başkanlığı yapan Ferruh Bozbeyli bu yasaklarla ilgili şöyle bir hatırasını anlatmıştır: 1933'te bir gün babam eve ağlayarak geldi. Hayatımda ilk duyduğum ızdırap budur. Babamın ağlaması beni o kadar üzdü ki o kadar müteessir oldum ki yıkıldım zannettim. Babamı çok güçlü biliyordum. Ağlamakla baba olmak nasıl yan yana gelir diye düşündüm. Çok merak ettim. “Niye ağlıyor acaba?” diye anneme sordum. Anneme “Hatun kişi” derdi.

Babam anneme “Hatun kişi, komünistler gelse Cuma namazını yasaklamazdı. Memurlar Cuma namazına gitmeyecek diye tamim geldi” demiş. (Öcal,2015:41).

(…..) 1940'lı yıllarda İkinci Dünya Savaşı bahane edilerek bazı illerdeki camilerin bir kısmı ibadete kapatılarak askeri amaçlarla kullanılmıştır. Hatta bazı camiler satılarak özel mülkiyete geçirilmiştir. İstanbul'daki bir cami 1928 yılında Halk Fırkası (CHP) tarafından alınarak kullanılmıştır.

Ankara'daki Hacı Bayram Veli Cami gibi tarihi olmasının yanında TBMM'nin açılışı günü Mustafa Kemal ile birlikte içerisinde cuma namazı kılınıp hatimler okunup devletin ve milletin bekası için dua edilen caminin halıları toplatılmış, cemaat yıllarca tahta zemin üzerine namaz kılmak zorunda kalmıştır (Öcal,2015:42).

(…..) 1940'lı yıllarda Kur'an-ı Kerim ve Elif cüzü basımı daha yasaklanmıştır. Sınırlı sayıdaki Kur'an kurslarının dışında Kur'an öğrenmek ve öğretmek de kesin yasaklardandır. Çocuklara Kur'an öğretirken yakalanan Hoca Efendiler elleri kelepçeli ve suç delili saydıkları Kur'an-ı Kerimler ve Elif cüzleri ile birlikte karakollara götürülerek sorgulanmıştır. Kimi şiddete ve hakarete maruz kalmış, kimi tutuklanmıştır.

1942 yılında dini, kitap, dergi, gazete yayınlarına izin vermek bir yana, yayınlarda ima yoluyla dinden bahsetmek bile yasaklanmıştır. (Başvekaletin konu ile ilgili 65 sayılı yazısı) (Öcal,2015:41-42).

(…..) Sonraki dönemlerin Devlet bakanlarından Korkut Özal o günleri şöyle anlatıyor: 1942-43 yıllarında idi. Babam ağabeyim ile (Turgut Özal) bana Kur'an-ı Kerim öğretmek istedi. Fakat piyasada bir tek Elifba bulamadı. Çünkü o yıllarda ne Elif ba, ne de Kur'an-ı Kerim yayınlanıyordu. Babam bir hattata özel olarak bir Elifba yazdırdı da ağabeyimle ondan Kur'an okumayı öğrendik (Öcal,2015:41).

(…..) Her şeye rağmen yayınlanan kitaplar toplanıyordu. Diyanet İşleri eski başkanlarından Ahmet Hamdi Akseki tarafından “Peygamberimiz Hatemülenbiya Hz Muhammed ve Müslümanlık” adıyla kaleme alınan bir kitap yayınlanmıştı. Fakat kitap İçişleri Bakanlığı tarafından toplatılmıştı (Öcal,2015:42).

(…..) 29 Nisan 1947 tarih ve 201047 sayılı kararname ile Ahmet Hamdi Akseki, Recep Peker'in Başbakanlık döneminde Diyanet İşleri Reisliğine atanmıştı.Görevinin son günlerinde Diyanet teşkilatını yeniden düzene sokmak ve “Hademei Hayrat mensuplarının” (din görevlilerinin) maaşlarını normal seviyeye getirmek için uğraşmıştı.

Ahmet Hamdi Akseki, bu maksatta TBMM encümeninde bir konuşma yapmıştı. Ancak konuşması nedeniyle CHP milletvekillerinden bazıları Akseki'nin cübbesini ve sarığına takılarak alay etmiştir. O ise buna çok üzülmüş ve kalp hastası olduğu için rahatsızlanmıştır. 6 Ocak 1951 günü başkanlığını yaptığı hademei hayratın tüzüğü müzakere edilirken tekrar rahatsızlanmıştır.

Ankara Numune Hastanesi'ne kaldırılırken kalp krizi geçirmiş 3 gün hastanede yatmış ve 9 Ocak 1951 tarihinde vefat etmiştir. Vefatında yanında bulunan eşi Fethi Akseki'nin naklettiğine göre son sözü  “Biraz ayağa kalkınız. Hz Peygamber geliyor” olmuştur.

Sebilürreşad Dergisi’nde yer alan bir açıklamaya göre; Akseki Hoca ile alay edenlerden biri Van Milletvekili Ferit Melen'dir. Şifahi olarak edindiğimiz bilgiye göre; Akseki Hoca ile alay edenlerden bir diğeri de Çorum milletvekillerinden Hüseyin Özortakçıdır (Öcal,2015:42).

İ(…..) mpact İnternational isimli Londra’da yayınlanan derginin 18 Haziran 1971 tarihli sayısında yazılmış “Türkiye'de İslam İbret ve İlhamlar” başlıklı yazıda şu ifadelere yer verilmiştir: 1950 yılı başlarında Türk gazeteleri küçük bir haber neşrettiler. Bu habere göre; Bir köyde cenaze namazı kıldıracak tek kişi bulunamamış ve zavallı müslüman köylü namazı kılınamadan defnedilmiştir (Öcal,2015:43).

(…..) Nitekim zamanın Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekillerinden Hamdullah Suphi Tanrıöver, partisinin 1947'de toplanan 7. kurultayında yaptığı konuşmasının bir yerinde “TBMM'de görevli 6 tane meclis hademesinin yanına gelerek gözleri yaşlı olduğu halde şunları anlattığını ifade eder: Vallahi billahi 6 köyümüzde bir tek imam kaldı. Ölülere nöbet bekletiyoruz. Oradan kalkıp bu köye geliyor ve boyuna köy değiştiriyor. Eğer bize İmam Hatip vermezseniz, ölülerimizi köpek leşi gibi toprağa gömeceğiz. (Öcal,2015:44).

(…..) Artık memleket o hale gelmiştir ki Cumhuriyet gazetesinin başyazarı Nadir Nadi bile bir yazısında “Din rehberlerin sayısı azala azala köylerin imamsız, camilerin müezzinsiz kalmasından” yakınır olmuştur (Öcal,2015:44).

(…..) CHP'nin 7. Kurultayının ardından parti içinde bir komisyonda şu öneriler ortaya çıktı: Bir İlahiyat Fakültesi açılması, İmam ve Hatip yetiştirilecek okullar açılması, Diyanet İşleri Başkanlığına biraz ilgi gösterilmesi, hacca gidişe sınırlı olsa da izin verilmesi, ilkokulları din bilgisi dersi konulması, bazı türbelerin ziyarete açılması (Öcal,2015:47).

(…..) Bu dönemde yer alan yasaklardan biri de hacca gidişti.Cumhuriyetin ilk döneminden sonra başlayıp 1948'e kadar hacca gidiş yasaktı.

Alınan bu kararlar zamanla uygulamaya konuldu. Fakat İmam Hatip Okulu yerine 1949'da “İmam Hatip Yetiştirme Kursu” açıldı. 1949 Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretime başladı. Hacca gidişe sınırlı da olsa izin verilmeye başlandı. 20 tane türbe, resmen açıldı (Öcal,2015:47).

 

Kaynak: Mustafa Öcal,(2015), Bozok İmam Hatip mektebinden Yozgat İmam Hatip Lisesi'ne, YİMEV Yay, Bursa

 

Güncel Haberler