Araştırmacı İbrahim el-Ali
Siyonist projenin en önemli ayaklarından biri, toprakların Filistinli asıl sahiplerinden zorla alınması ve onlara el konulmasıdır. Siyonist ideoloji, ötekisini yok saymak ve onu yerinden koparma üzerine kuruludur. Bu ideoloji, ötekisiyle bir arada yaşamayı veya onun varlığını kabul etmeyi istemez. Bu yüzden Siyonist çeteler, Filistinlilere karşı her türlü şiddet ve soykırımı uyguladılar. İnsan ve taş dahil, hiç bir şey onların zulmünde kurtulamadı. Bu çeteler, Filistin köylerini yıkmaya ve gelecekte geri dönememeleri için sakinlerini buralardan tamamen çıkarmaya başvurdu. Bu şekilde Filistin topraklarının %78'ini kontrol ederek 900 binden fazla Filistinliyi yerinden edip 531 kasaba ve köyü yok ettiler.
Nekbe'den ve Filistin topraklarında "Siyonist yapı"nın kurulmasından sonra ise Aralık 1948'de göç eden mültecilerin mal ve mülklerini, aynı ay çıkarılan 194 sayılı Kararın sonuçların sonuçlarından korunmak için Koruyucu Kurumun denetimine verdi. İsrail, daha sonra Kalkınma Kurumu'nu kurdu ve bu mülkleri ona devretti. Bu şekilde toprakların, yeniden sahiplerinin eline geçmesine kanuni bir engel oluşturdular. bu kurum da bu toprakları bugüne kadar idare eden İsrail Toprakları İdaresine (ILA)devretti. Bu kurum ise bu toprakları 49 yıl süreyle kibbutz ve hastanelere kiralamaktadır. Bu sözleşmeler, yenilenebilmektedir.
İşgal devleti, Filistinlilerin topraklarını geri almasını engellemek için başka bir yönteme de başvurdu. Örneğin Ben Gurion, Aralık 1948'de ve 1950'de en iyi, verimli 2380.142 dönümlük toprağı hayali bir satış sözleşmesiyle Yahudi Ulusal Fonu'na sattı. Fon, dünyadaki Yahudiler için küresel bir kurum olduğu düşünülmüştü. Eğer “İsrail” yıkılsa veya mültecilerin geri dönüşünü kabul etmek zorunda kalsa, bu toprakların yabancı taraflara satıldığı iddia edilecekti. Fon yasası, bu toprakların "İsrail" vatandaşı olsalar bile Yahudi olmayanlara satılmasını, kiralanmasını veya kullanılmasını yasaklamaktadır.
Altmışlı yılların başında, Yahudi Ulusal Fonu ile işgal hükümeti arasında, yaklaşık on yıl süren bir anlaşmazlığın ardından, tüm Filistin toprakları İsrail Toprakları İdaresi altında birleştirildi. Ancak Fonun kanunlarına göre, Filistinlilerin bu topraklara yeniden sahip olmaları veya herhangi bir şekilde kullanmaları yasak sayılıyor.
Filistin tarafında ise Nekbe'den sonra Filistin'de yaklaşık 150.000 kişi, ekonomik olarak zayıf, diğer yerlerden izole edilmiş köy ve küçük kasabalarda kaldı. Ancak onlar, Siyonist yapı olan çatışmanın bir va olma meselesi olduğunun, mücadele ve toprağa sahip çıkmanın uyulması ve ihmal edilmemesi gereken en önemli kırmızı çizgilerden biri olduğunun farkındaydılar. Bunu da en güzel şekilde 30 Mart 1976'da işgal makamlarına karşı ayaklanarak gösterdiler.
Arraba, Sahnin, Deyr Hanna ve Arabü’s-Sava'id topraklarının yaklaşık 21.000 dönümüne el konulup Celile'yi Yahudileştirme planı kapsamında Siyonist yerleşimlere tahsis edildiğinde altı şehit verildi. Bu mücadele ve şehitler, işgalin baskı ve terörüne rağmen Filistinlilerin topraklarına bağlılıklarını ve topraktaki köklerini bu güne kadar bırakmadıklarını gösteren önemli bir dönüm noktası oldu.
Filistin halkının köklerine ve vatanlarına olan bağlılıklarının en açık örneği, 1948'de işgal edilen Filistin’in iç kesimlerindeki Filistinlilerdir. Onların Filistin'de kalmayı seçmeleri ve onu terk etmeme kararlılıkları, Siyonist projenin onlara yurtlarını bıraktıramadığını gösteriyor. Onlar, İsrail’in “İsrailleştirme”, parçalama ve kimliğini yok etme gibi uygulamalarına rağmen topraklarını terk etmediler. Bu Filistinliler, milyonlarca dolar teklif edilmesine rağmen topraklarını satmadılar ve ekonomik ayartmalara kanmadılar. Bunun yanında İsrail, sefalet ve yoksulluk içinde yaşayan kamplardaki milyonlarca Filistinli mültecinin, sınır dışı edildikleri babalarının veya dedelerinin evlerine geri dönme hakkından vazgeçme konusundaki iradesini kıramadı. Toprakları gasp edilip üzerine yerleşimler yerleri inşa edilen Batı Şeria’daki Filistinliler de aynı tavrı sergilediler.
Aynı durum, Kudüs’te Şeyh Cerrah mahallesinde ve Necef’te de var. Siyonist yapı, halkı yerinden etmek için çılgınca hamleler yapıyor. Filistinlilerin evlerinden çıkmamaları ve bu hamlelere karşı yüksek direniş göstermesi, halkımızın topraklarına bağlılığını ve buralara kök saldığını göstermektedir.
Filistin halkının, işgal altındaki Filistin’de işgalin keyfi ve baskıcı uygulamalarına doğrudan karşı çıkarken ortaya koyduğu kapsamlı ve bütüncül hareketin yanı sıra yurtdışındaki Filistinlilerin tüm meşru direniş araçlarını kullanarak içerdeki Filistinlileri desteklemesi ve geri dönme hakkına sahip çıkması, buna ek olarak siyasi ve diplomatik rol, Filistinlilerin ortaya koyması gereken rolün zirvesini temsil etmekte ve Siyonist yapının Filistin topraklarının tek sahibi olma amacına ulaşmasını zorlaştırmaktadır.