ÖĞRETMEN YETİŞTİRME İŞİ DEVLETİMİZİN BEKA MESELESİDİR


Mustafa Altınsoy**

Yıllarca Millî Eğitim Bakanlığı’nda öğretmenlik yaptım, çeşitli kademelerde yöneticilik ve son olarak farklı illerde il millî eğitim müdürlüğü görevlerinde bulundum.

Farklı kademelerdeki deneyimlerimden sonra vardığım son kanaat; Millî Eğitim Bakanlığı’nın en önemli sorununun, üzerinde çalışılması gereken en önemli konunun “Öğretmen Yetiştirme” konusu olduğudur. Dolayısıyla Bakanlıkta bu konuyla ilgili en önemli birim, Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğü'dür ve öyle de olmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığı’nın en önemli konusu, ne bakan ve bürokrat değişikliği ne müfredat değişikliği ne fiziki ihtiyaçlar ne de bina sorunudur. En önemli meselemiz, öğretmen yetiştirme konusudur. Öğretmen yetiştirme konusu, devlet tarafından tesadüfe bırakılmamalıdır.

Kanaatime göre öğretmen yetiştirme konusu, devletin beka meselelerinden biridir. Nasıl sınırlarımızı korumak için asker yetiştirme, güvenlik stratejileri ön planda ise devletin içerideki ve dışarıdaki sınırlarını korumak için de eğitim ve eğitimin en önemli bileşeni olan öğretmen yetiştirme konusu ön planda olmalıdır. Millî bekamız için bu önemlidir. Selçuklu Sultanı Melikşah ile onun meşhur veziri Nizamülmülk arasındaki malum konuşmayı bilirsiniz.

Kısaca hatırlayacak olursak; Nizamülmülk, medreselere çok yatırım yapıp paralar harcadığında Melikşah’a şikâyet edilmiş. Ancak engin deha sahibi Nizamülmülk, bu husus kendisine sorulduğunda öyle böyle bir cevap vermiştir ki Melikşah onu takdir ederek eğitim konusunda yaptığı yatırımlarda onu serbest bırakmıştır. Sultan, “Medreselere çok para harcıyor, yatırım yapıyorsunuz.” diye sorduğunda dahi vezirin cevabı, “Efendim, sizin askerlerinizin attığı ok en fazla 100 metre, 300 metre ileri gider ama benim açtığım medreselerden (o zamanki üniversiteler) atılan ok bin yıl ötesine gider.” olmuştur.

İşte bu nedenle eğitime ve özellikle idealist öğretmen yetiştirme konusunda uzun süreli, akılcı yatırımlar yapılırsa Bakanlıkta yapılan diğer değişiklikler ve hatta Bakan değişiklikleri, bu uzun süreli hedefleri etkilemeyecektir. Çünkü Bakanlar değişir ama Bakanların bazıları bakar, bazıları bakmaz. Bazı Bakanlar bakar, görmez. Bakanların bazıları bakamaz, bakmak isteyen bazı Bakanlara da baktırmazlar. Zaten Bakan değişiklikleri de genelde sembolik hale gelmiştir. Son yıllarda yapılan Bakan değişiklerinde genelde Millî Eğitim kökenli olmayan, diğer alanlardan isimler tercih edilmiştir.

Bu nedenle Millî Eğitim Bakanı kim olursa olsun, alınacak kararların ve esas kararların alanda uygulanmasını yapacak olan eğitim kadrosu olan yetişmiş öğretmenlerdir. Bu konuyu dile getirdikten sonra diğer bütün önlemler veya sık sık Bakan değişikliği yapmak, kısır bir döngüdür ve kendimizi oyalanmaktan ibarettir diyebilirim ” dedi.

Bakanlıkta “Çok değişiklikler yapılıyor” diye eleştiriler yapılır. Aslında değişiklik yapılması normaldir ve günümüz şartlarına uyum için değişiklik yapılması da gerekir. Bakanlığın kendisine güncellemesi de sahadaki gelişmelere ayak uydurma açısından olumlu bir gelişmedir.

Müfredatlar değişir. Değişmeli ve güncellenmeli de. Günümüz gelişmeleri doğrultusunda yeniden gözden geçirilmeli. Ancak bütün bu değişiklikleri alanda uygulayacak, yorumlayacak olan öğretmenlerdir. Eğer öğretmenlerimiz çok iyi yetiştirilirse müfredat yanlış yapılmış olsa da onu yorumlayarak güncelleyip, pişirip, çocukların önüne koyacak olan yine öğretmenlerimiz olacaktır.

Son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı olarak fiziki alanda çok güzel yatırımlar yaptık. Benim aktif olarak görev yaptığım yıllarda da bizzat buna şahidim. Güzel binalar yaptık, sınıf öğrenci sayısını belli oranda düşürdük. Tabletler dağıttık (ki bana göre tablet dağıtımı doğru bir uygulama değildi ve yanlış sonuçlara yol açmıştır). Pek çok konuda çok önemli mesafeler aldık. Ancak Millî Eğitim Bakanlığı, istediği kadar güzel binalar yapsın, araçlar getirsin, tabletler versin, nihai olarak bunları alanda uygulayacak, yönlendirecek olan insan faktörüdür, dolayısıyla öğretmenlerdir.

Bilindiği üzere eğitimin birçok bileşeni vardır. Öğrenci, okul, fiziki donanım, teknoloji ve öğretmen. Ancak bunların en önemlisi, baş uygulayıcısının öğretmen olduğunu hepimiz biliyoruz. Yani bu teknolojilerin nerede nasıl kullanılacağını, nasıl kullanılmasının daha faydalı olacağını çocuklarımıza uygulatacak olan yine öğretmenlerdir.

Bu nedenle Türkiye’yi yönetenler, devlet, hükümet ve derin yapının ilgili yetkilileri, öğretmen yetiştirmeyi bir güvenlik meselesi olarak, millî, yerli, derin stratejik politika olarak ele alıp uzun vadeli projeksiyonlar yapabilirlerse eğitimin, dolayısıyla Türkiye’nin de önü açılır. Bunun için ilk etapta 5 yıllık, 10 yıllık, 20 yıllık planlamalar yapılırsa ülkenin rengi de, boyası da olumlu manada değişecektir.

Başta konuya girerken ifade ettiğim gibi öğretmeni ve eğitimi devletin bir beka meselesi olarak ele alıp, nasıl askere yıllarca çok önemli görevler verilerek ülkenin geleceğinin elinizde olduğu hissettiriliyor ise öğretmene de aynı şuur verilmelidir. Evrensel eğitim dayatmacasıyla insanların kendi değerleri ve kültürlerinden uzaklaştırılması yerine, önce kendi kültürünü bilen kendi değerlerine saygılı, yani misyon ve vizyon sahibi donanımlı yerli ve millî düşünen öğretmen yetiştirmek en önemli görevimiz olmalıdır.

Biz buna her ülkenin kendi değerlerini bilen, kendi geçmişi ve kültürü ile barışık, bir anlamda “Eğitimin Türkçesi” dediğimiz anlayışla, yeni nesiller için önlemlerin bir an önce alınması gerekir. (Eğitimin Türkçesinden kastımız her ülkenin kendi değerleri olabilir.  Mesela bir Fransız için eğitimin Fransızcası, Çinli için eğitimin Çincesi olduğu gibi eğitimin Türkçesi de olması gerekir.) “ şeklinde değerlendirdi.

Önemine binaen ifade edecek olursak, bana göre Millî Eğitim Bakanlığı’ndaki en önemli Genel Müdürlük Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğü'dür. Bu konuyu daha önce bir ilde Millî Eğitim Müdürü olarak görevli iken bir Bakanımıza yazmıştım. Orada özetle "Millî Eğitim Bakanlığı’nın en önemli iki bölümü, iki genel müdürlüğü olduğunu söyledim.

Bunlardan birisi Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğü, yani insan yetiştirmek; ikincisi ise İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü," yani yetiştirdiğimiz insanı doğru bir şekilde yerleştirmek ve yönetmek diye ilettim. Ancak bürokratik kaygılar içinde bunlar ne kadar dikkate alındı bilemiyorum. O konuda bir icraat olduğunu ve bir adım atıldığını da görmedim. Maalesef, Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğü hâlen öğretmenlerimizin yaz tatillerinde veya eğitim süreci içinde çok da verimli olmayan hizmet içi eğitimleri (bir nevi tatilleri) ile uğraşmakta ve onları oyalamaktadır.

“Hani “Türkiye ne zaman düzelir?” diye herkes birbirine sorar ya bana da “Türkiye ne zaman düzelir? Sorarsanız cevabım: “Veliler ne zaman benim oğlum doktor olsun, mühendis olsun ile beraber öğretmen olsun hatta özellikle öğretmen olsun demeye başlarlarsa…” olacaktır. Böylelikle Türkiye daha iyi noktalara gelir diye düşünüyorum.

Çünkü sonuçta herkesi yetiştiren öğretmenlerdir. Yani herkes öğretmen elinden geçiyor. Valisi, velisi, Cumhurbaşkanı, imamı, sanatçısı, esnafı, doktoru, hâkimi vd. Tüm bunları yetiştiren insan en az onlar kadar belli yeteneklere, zekâya sahip olması gerektiği gibi, bunlardan az olmamak şartıyla da asgari bir gelir düzeyine sahip olması gerekir.

Yani öğretmenin bir vizyonu, misyonu, derdi, davası olması gerektiği gibi, meslek olarak bir saygınlığı ve aynı zamanda sayılan bu meslekler kadar bir gelir düzeyine sahip olması gerekir ki tercih edilebilirliği olsun. Yoksa “hiçbir şey olamıyorsan öğretmen ol” anlayışıyla eğitim fakültelerine gidip orada da rastgele bir eğitimden geçerek günlerinin çoğunu kafelerde geçirip mezun olan öğretmen adayları ve çocukları emanet ettiğimiz öğretmenlerle biz ülkemizin geleceğini emanet edeceğimiz, ufku açık donanımlı nesiller yetiştiremeyiz.

Peki, biz toplum olarak bu kadar önemli, stratejik ve güzel görevleri icra eden öğretmenlik mesleğinin öneminin farkında mıyız? Hz. Ali, “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum.” demiş. Bizler gençliği emanet ettiğimiz öğretmenleri yetiştirmek konusunda ülke olarak bu konuyu ne kadar önemsiyoruz? İşte can alıcı nokta ya da sorun da burada. Bu nedenle başta söylediğim gibi; Millî Eğitim Bakanlığının en önemli meselesi, öğretmen yetiştirme meselesidir.

Bu bağlamda öğretmen yetiştirme konusunu yeniden düşünüp, planlayıp, örgütleyip, uzun vadeli planlamalarla ülkemizin geleceğini düşünerek -ilk etapta 20 yıllık bir planlamayla- bu konunun üzerine gitmeliyiz. Bunun için öğretmen yetiştirme konusu üzerine ısrarla gidip bunu bir millî politika ve ülkenin manen savunması için beka meselesi hâlinde düşünmeliyiz.

Bu Anlamda Neler Yapılmalı?

1. Öğretmen yetiştirme tesadüfe bırakılmamalıdır. Gerekirse sadece "EĞİTİM ÜNİVERSİTELERİ" kurulmalı. Eğitim, Kültür ve Ahlak konuları temelden, yerli ve millî anlayışla yeniden ele alınarak, müfredat geliştirilmelidir.

2. Çocuklarımız üzerinde daha ortaokul son sınıfta iken konu ile ilgili çalışmalar yapılarak, aile ve rehber öğretmenler ile çocuğun beraber yapılacak çeşitli yetenek testleri sonucunda, çocuğun da onayı alınarak öğretmenliğe istidadı, hevesi, kabiliyeti olan lider tipler tespit edilip Öğretmen Liselerine yönlendirilmelidir.

3. Geçmişte çok başarılı öğrenciler yetiştiren Fen Liseleri ayarında, hatta Fen Liseleriyle yarışan Anadolu Öğretmen Liselerinin neden kapatıldığını anlamak mümkün değil. (Bir rivayete göre Anadolu Öğretmen Liseleri, FETÖ okullarının önünü kestiği için bir oldubitti ile sudan gerekçelerle kapatılmıştır.)  O nedenle Öğretmen Liseleri yeniden açılmalıdır. Bu okullarda yukarıda dile getirdiğimiz idealler doğrultusunda misyon ve vizyon sahibi öğretmenler yetiştirilecek şekilde gözden geçirilerek, daha lisede ülkenin kalkınmasının yolunun eğitimden geçtiğinin bilincinde olan öğretmen adayları hazırlanarak, geleceği için ideali, isteği hedefi olan öğretmen adayı gençler yetiştirilmeli; Harp Okulundaki ülke savunması gibi ideallerle ruh ve ufuk verilerek eğitim fakültesine yönlendirilmelidir.

4. Buraya gönderilen çocuklara da önemli idealler yüklenerek Nurettin Topçu’nun ifadesi ile “40 yıl öğretmenlik yaptım, sınıfa mabede girer gibi girdim.” anlayışında yaptığı işin önemini bilen, kavrayan, ibadet aşkıyla çocuklara dokunan bir öğretmen kadrosu yetiştirirse Türkiye 20 yılda eğitimde kendisini çok iyi noktada bulabilir. 20 yıl da bir devletin ömründe çok uzun süre değildir. Nitekim son hükümet, yaklaşık 20 yıldır iktidarda bulunmaktadır.

5.Tabii bu arada öğretmenlik mesleğinin ehemniyeti, değeri, toplumun yoğrulmasında ve geliştirilmesindeki önemi devlet tarafından kendilerine verilecek maddi ve manevi itibarlarının artırılması ile toplumdaki yeri de sağlam temellere oturtulmalıdır.

6. Tabi bu arada eğitim fakülteleri de daha üst bir akıl (istişare) tarafından bu mantalite içinde yeniden dizayn edilmeli, bu fakültelerde görev alacak öğretim üyeleri de özellikle seçilerek, parasal kaygıların dışında idealist hocalardan seçilmelidir.  Derse girecek hocalar sadece derste değil, ders dışında da bu öğretmen adaylarını eğitecek, o vizyonu verecek yukarıda örneğini verdiğim Nurettin Topçu gibi anlayışa sahip hocalardan seçilmelidir. Ders programları ve müfredat misyon ve vizyon sahibi öğretmen adayı yetiştirecek şekilde planlanmalıdır. Hepimiz "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" adlı kitabı okumuşuzdur. Finlandiya’daki kalkınmanın (ya da bir ülkenin kalkınmasının) hikâyesinin bir öğretmen ve öğretmenler grubunun gayreti ile olduğu, bu kitapta gayet ideal bir şekilde anlatılmıştır.

7. Yukarıda biraz bahsettiğimiz gibi öğretmen adayı alırken baştan seçici olmak gerekiyor. Polis, asker alırken dikkat ettiğimiz kadar öğretmen alırken de dikkat edilmesi gerekiyor. öğretmenliğe yatkın, fiziki olarak konuşması düzgün, idealist, yaptığı işi seven, yaptığı işi bir vatan savunması ve ibadet gibi gören idealist gençler alınıp, rol model olabilecek donanıma sahip şekilde ama şovmen ve şovenist olmadan, ülkeyi kurtaracak insan olarak kendisini görecek şekilde Kızılelma hedefleri önüne konulmalıdır.

8. Yukarıda bir nebze değindiğimiz gibi öğretmenlik bir meslek hâline getirilmeli, saygı yönünden artırılmalı, asgari gelir düzeyi ise bir hâkim ve doktordan aşağı olmamalıdır.

9. Eski bir Talim Terbiye Kurulu Başkanımızın dediği gibi öğretmen iyi yetiştirilmiş, idealist ve donanımlı ise müfredatlar çok iyi hazırlanmamış olsa bile müfredatı kendisi istediği gibi yorumlayabilir veya yönlendirebilir.

10. Bütün bunları bir devlet politikası olarak yaparsak Bakan değişikliği ya da hükümet değişikliği çok da eğitimi etkilemez başta da söylemiş olduğumuz gibi bazen gelen Bakanların bir şeyler yapmaya Bakanlıktaki protokol uygulamaları nedeniyle veya bürokratların yönlendirmesi nedeniyle yapmak istedikleri güzel şeylere de görev süresi ya da siyasi ömrü yetmeyebiliyor. Gelen Bakanlar öncelikle devletin yaptığı yerli ve milli politikalarının uygulanmasına nezaret etmelidir. Nitekim gelen Bakanlarımızın Bakanlıkta kalma ortalaması üç yılın altında olması sebebiyle kendi politikalarını uygulama şansı olmadığından devletin belirlediği politikaları uygulamak birinci amacı olmalıdır. Bu da bizim düşündüğümüz idealist öğretmeni yetiştirmek için istediğimiz ideal bir süre için yeterli değildir. Bir şeyler yapmak isteyen Bakanı da zaten bürokratik oligarşi pek rahat bırakmıyor. O nedenle öğretmen yetiştirmek yerli ve millî bir devlet politikası olarak ele alınmalıdır.

11. Ben burada Millî Eğitim Bakanlığı’ndaki uzun süreli tecrübelerimden yola çıkarak, en önemli konunun öğretmen olduğunu merkeze koyarak bu konuda genel yapılması gerekenlerle ilgili bir fikir jimnastiği yaptım. Tabii ki bu fikirlerin altı doldurulmalı, teknik çalışmalar yapılarak nasıl uygulanabileceği bir proje hâline getirilebilir “ değerlendirmelerini  madde açıklaması ile tamamladı.

 * www.gazetemadana.com

** Milli Eğitim Eski il Müdürü/ MEB Müşaviri

Güncel Haberler