Hüseyin Yürük
“Eskiden her şeyin bir değeri vardı. Şimdi her şeyin bir fiyatı var ama değeri kalmadı.”diyor bir mütefekkir.
Dingin ve huzurlu bir hayattan koşar adım bir vaziyette tüketimin başrol oyuncusu olduğu fastfood bir hayata geçtik. Yaşadığımız fiyat çağı her türlü değeri büyük bir hızla tüketiyor. İnsan, zaman, kimlikler, gelenekler , örf ve adetler , kavramlar , isimler , kelimeler sanki bir kıyma makinesinin deliğinden girip sonra bir başka ürün olarak karşımıza çıkıyor.
Değeri olan bir şeye ulaşmak zordur. Her değere ulaşmanın bir usulü ve adabı vardır. Fiyatı olan eşyaya ise her kesimden insan çok kolay bir şekilde ulaşabiliyor.
Teknoloji ve kapitalizm bir kum fırtınası gibi en bakir coğrafyaları bile savurup altüst ediyor. Coğrafyalar , kimlikler , yerleşik düzenler tanınmaz hale geliyor.
Kum fırtınasının savurduğu değerlerimizden biri de şu bizim çatılarımızın kiremiti oldu. Evvel zamandan beridir yapılan her evin , mabedin , dergahın, mescidin, çatısını bir asil duruşla süsleyip tarihe tarihe kayıt düşen kırmızı bakışlı kiremiti de bir kum fırtınası savurdu.
Eskiden çatı ustaları bir damat elbisesi diker gibi çatıları kırmızı liralardan oluşan kiremitlerle süslerlerdi ve sonra da çatının en zirve yerine bir kırmızı albayrak dikerlerdi.
Kiremitin döşenmesinin bile bir asaleti vardı bu ülkede.
Dokununca bir dost gibi sıcaklığını ya da soğukluğunu hissettiğiniz kırmızı efsunlu bakışlı kiremit bir dost sıcaklığı ile sarardı sizi.
Uzak çöl köşelerinde, soğuk hastane odalarında suyun olmadığı zaman, musalli olanların da teyemmüm arkadaşıydı kiremit.
İnsanlığın bir tarihi olduğu gibi kiremitin de bir tarihçesi var.Bu mütevazi tarihçeye birlikte göz atalım:
Kiremit Dünya tarihinde imalatı yapılan ilk yapı malzemelerinden oldu. Yapılan araştırmalar, ilk kullanılan kiremitlerin 2-3 cm. kalınlığında, 50 cm. eninde ve 80-100 cm. boyunda olduğunu gösteriyor. Kiremiti daha sonra Yunanlılar geliştirmiş, onlardan da Romalılar devralmış.
Batı Avrupa'da Romalılar, Yunan kiremit formlarını olabildiğince geliştirdiler. Yapıların çatılarını örtmede kullanılan pişmiş toprak olan kiremidi, ilk olarak Yunanlıların hafifçe çukurlaştırılmış ince seramik levhalar biçiminde kullandıkları bilinmektedir.
Romalıların özellikle yuvarlak kiremitte neredeyse bugünkü üretim kalitesine eriştiklerini söyleyebiliriz. Kiremitte ilk standartlar Romalılar tarafından geliştirilmiş ve uygulanmaya başlanmış. Kalınlık nedeni ile oluşan kuruma ve pişirme problemlerini çözmeye çalışmışlar ve böylece ilk araştırma faaliyetlerini de yine onlar başlatmışlardır. Bu çalışmalar sonucunda mümkün olduğunca ince fakat eskisine göre çok daha sağlam malzemeler üretmişler.
İspanya, İngiltere, Fransa, Belçika ve Almanya'ya kiremiti tanıtan, kullanımının yaygınlaşmasını sağlayan yine Romalılar olmuş. Zira kiremit ve tuğlayı bir sanayi dalı haline getirenler Romalılardır. Anadolu' ya baktığımızda burada da gelişmelerin yukarıdaki tarihlere paralel olarak gerçekleşmiş.
Osmanlı dönemine geçiş yaşanmış ve Osmanlılar zamanında kiremit ve tuğla üretimi önemli gelişmelere sahne olmuş. Küçük ve Konkav Osmanlı Kiremitlerinin yapımı bu dönemde gerçekleşmiş. Anadolu' da tuğla ve kiremitte ilk standart Osmanlı döneminde getirilmiş.
'Osmanlı kiremidi' de denilen bu kiremitler, Türk mimarlığının karakteristik özelliğinden biri olmuş. Bunlar değişik yönlerdeki eğimli çatı yüzeylerinin, kaplanmasına imkan sağlamış. Osmanlı döneminde bu kiremitlerin boy ve ağırlıkları belirli ölçülere bağlanmış. Alınan karar gereği kiremitlerin boyları on sekiz parmak, bir ucu sekiz diğer ucu yedi parmak olurmuş. Bu kiremitler denetimden geçip damgalandıktan sonra kullanılabiliyormuş.
Çok uzun zamandır Anadolu’daki binaların çatılarında kullanılan kiremitler, Avrupa’dakilerden oldukça farklı. Yüzyıllardır kendine has bir çatı biçimi olan Anadolu evlerinin yapılış tarzlarına bunlar çok uygun. Osmanlılar zamanında, her esnafta görülen ve titizlikle yerine getirilen kaliteli, istenilene uygun mal imali kiremitlerin yapımında da kendini gösterir.
Bunların iyi pişmiş ve dört yüz altmış dirhem gelmesi ise aranılan önemli şartlardandı. Kiremitler belirtilen ölçülere ve ağırlıklara uygun ise damgalanır öyle satılırdı. Değilse satışına müsaade edilmezdi. Bugün ekseri evlerin çatılarında kullanılan kiremitler eski klasik tiplerden farklı, fakat ölçüleri ise hemen hemen aynıdır. Günümüzde daha ziyade ‘Marsilya tipi’ kiremit kullanılmaktadır.
Kiremit, killi toprak ile ham toprağın karışımından yapıldığı gibi yalnız killi topraktan da yapılabilirdi. Kiremit yapma evsafında olan toprak, su ile arzu edilen kıvama getirilir. hamur halinde olan kıvamın nem durumu çok önemlidir. Bunlar makinelerden geçirilip toprak haline getirildikten sonra preslerde şekil verilir. Kiremit, ham olarak ortaya çıkmış olur. iyice kurutulduktan sonra fırınlarda usulüne uygun olarak pişirilir. Yapımında kullanılan kilin cinsine göre kiremitlerin renkleri farklı olur.
Evlerin damına kiremit dizilirken aşağıdan yukarı oyuk tarafı üste gelecek şekilde sıralama yapılır. Burada dikkat edilecek husus uçların bir biri üstüne binmesidir.
Kiremitlerin farklı tipleri bulunmaktadır. Bunların çoğu adını ilk üretildiği yerden alır:
Aslan Pençesi (Son Mahya) Üçyol Mahya Dört Yol Mahya Havalandırma Kiremiti Venedik Floransa
Günümüzde çok değişik renklerde kiremitler bulmak da mümkün. Sadece alışılmış kiremit rengi değil de, yeşil, beyaz, mavi vb. değişik renklerde kiremitler üretilmekte.
Kiremitler en önemli özelliklerinden biri yüksek ısı depolamasıyla bina içi regülasyonu sağlamasıdır. Kilin yapısı sayesinde üzerine aldığı ısıyı uzun süre muhafaza ederek sağlığa uygun olarak ısı geçişi sağlamaktadır.
Özellikle çatılarda kullanılan kiremitlere gelişen teknoloji ile birlikte pek çok alternatif ürün çıkmış olsa da, hala kiremitler güzelliği ile vazgeçilmez olmaya devam etmekteler. Kiremit çatılar son derecede estetik görünüşleri ile oldukça güzel malzemelerdir.
Kilin tamamen doğal oluşu, kiremitlerin doğa ile olan uyumunu sağlıyor. Bünyesinde doğaya zararlı kimyasallar bulundurmadığından dolayı ekolojik dengenin bozulmasına da neden olmuyor.
İstanbul’da bir dergahın, bir paşa köşkünün, Marakeş’te bir Ulu Caminin , Roma’da bir sarayın , Fransa’da bir köşkün çatısını süsleyen kiremit zamana yenik düşerken yerini kimliksiz , kişiliksiz nevzuhur yeni bir malzeme aldı.Adına membran diyorlar kısaca…
Rulo haline getirilmiş bir siyah perdeden ibaret membran……..Membranla bir dostluk oluşmuyor. Ne var ki membran plastik hayatın , plastik dostlukların , plastik geleceğin bir aktörü olarak hayatımıza katıldı.
Membranın kiremit gibi bir tarihçesi yok.O daha ziyade kimyasıyla öne çıkıyor.Şimdi de membranın kimyasına bir göz atalım:
Membran teknolojisi ticari anlamda asimetrik selüloz asetat TO membranların 1962 de Loeb ve Sourirajan tarafindan bulunmasıyla çekici hale gelmiş. Doğal polimer selülozun bir türevi olan selüloz asetat (SA) ilk on yılda UF için ana membran malzemesi olarak kullanılmış. SA membranların hazırlanması diğerlerine göre daha kolaydır. Bununla birlikte kimyasal stabilitesi de düşüktür yani diğerlerine göre daha dar bir pH aralığına toleranslıdır, biyobozunurluğu yüksektir. Üstelik SA membranlar 30ºC nin üzerindeki sıcaklıklarda kullanılamazlar ve membran performansı polimer kaymasından dolayı zamanla azalır. Bu nedenlerle yeni membran malzemeleri ortaya çıkmış.
Polisülfon (PSF) ve polietersülfon (PES) başarıyla kullanılmış polimerlerdir. Bu materyallerle hazırlanmış UF membranlar geniş bir pH aralığı, ısıya ve süt endüstrisinde sıkça kullanılan sterilizasyon ve temizlik malzemesi olan klora karşı direnç gösterir. Diğer yandan beslemede bulunan protein gibi bileşenlerin adsorbsiyonundan kaynaklanan geri dönüşümsüz membran kirliliği ciddi basınç düşmelerine neden olur.
PSF ve PES hidrokarbon ortamına karşı da dirençli değil. Bu yüzden UF materyali olarak hidrofilik polimerler veya geri dönüşümsüz protein kirlenmesini engelleyen polimer karışımları ve daha fazla veya daha az kimyasal stabilitesi olan rejenere selüloz, poliakrilonitril, polivinilklorid, poliamid, polivinilidinflorid gibi yeni polimerler üzerinde araştırmalar yapılmış.
Şimdilerde membran, sadece kiremitin örttüğü çatıları örtmekle kalmıyor, kıymeti olan hayata ait bütün değerlerin de üzerini örtüyor.