Yazar Selim Nüzhed Gerçek, bundan yüz yıl kadar önce yazdığı “İstanbul'un Kapıları” başlıklı yazısında İstanbul’a fetih askerlerinin girdiği kapının ihya edilmesini talep ediyor.
“Bu kapıların kaç tane olduğundan müverrihler bile ittifak edememişlerdir. Kapıların sayısını 50'ye kadar çıkaran Bizans müverrihlerini şöyle bir tarafa bırakalım, Evliya çelebimiz bunların sayısını 20 olarak gösterir. Hatta aralarındaki mesafeyi bile adım hesabı ile işaret eder.
Fakat yazısı dikkati olunacak ve hesabı biraz da incelenecek olursa Çelebi'nin seyahatnamesinde bile bunların sayısını 20'den fazla olduğu meydana çıkar. Hadikatül Cevami’de kapıların sayısı 27'dir.
Bizim için İstanbul'un en mühim kapısı Topkapı ile Edirne Kapısı arasında açtığımız ve görünüşe nazaran hiçbir tamir görmediğinden hala açık durduğuna hükmedebileceğimiz kapıdır. Yani kalenin bedenine bizim açtığımız kapı. Bir isim vermiş olmak için ilave edelim: Gedik kapısıdır. Şehre oradan açılan gedikten girildiği için daha münasip bir isim bulamadım. Bu kapıyı kimse bir kapı olarak kaydetmemişse de yine kimse bu kapının İstanbul'un bir kapısı olduğunu ve ilk açıldığı gün en işlek kapısı olduğunu inkar edemez.
Oraya kapı yapmadan ilave edeyim. Orada münasip bir yere bu hatırayı canlandıracak bir kitabe koymak muvafık olur kanaatindeyim. Bunun için “İstanbul'u Sevenler Cemiyeti” azasını kapı kapamaca oraya getirmeli, bu işi yapmak için kapı kapı dolaşmaya ve kimsenin kapısını aşındırmaya, kimseyle kapılı bacalı olmayı hacet olmadığını öne sürerek bu kitabeyi burada bir yer asmalı ve bu isimsiz kapıyı isimlendirmeliyiz” (Bozkurt,2024:191-192).
İstanbul’un bir çok tarihi kapısı gibi bu kapısını da ihya etmek acaba hangi yetkiliye nasip olacak, merakla bekleniyor.
Bozkurt Ahmet, (2024), Bir zamanlar İstanbul, İstanbul: Albaraka Yayınları