İŞGALİ YARGILAMA YOLLARI: OLASI ADLİ KOVUŞTURMALAR ve YASAL TAKİP




Khaled Alshouli *

 

GİRİŞ

  1. Günümüzde dünya, küresel yargı sistemine karşı tehdit oluşturan insani ve hukuki bir krizle karşı karşıyadır. Bu, uluslararası barış ve güvenlik unsurlarının saldırılarını kontrol altına almak ve ülkeler arasındaki ilişkilerde güç kullanımından kaçınmak amacıyla kurulduğunu zikreden Birleşmiş Milletler Paktı’na rağmen, durumun ne denli zorlu olduğunu göstermektedir.

  2. Nitekim Roma Antlaşması’nın önsözünde çağımızın çektiği acılardan biri haline geldiğine yer verilen cezasızlık konusu, soykırım ve saldırganlık suçlarında, özellikle de uluslararası boyutta insanlığa karşı işlenen ve devam eden katliam ve savaş suçlarının yaygınlığını korumaktadır. Kuşkusuz bizim kanaatimiz de cezasızlık durumunun, suçu işleme durumundan daha acı verici bir hal olduğu yönündedir.

  3. Filistin'in; Doğu Kudüs de dahil olmak üzere, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk kurallarına göre işgal altındaki topraklar olduğu vurgulanmalıdır. Birleşmiş Milletler Paktı, başkalarının toprak bütünlüğüne karşı güç kullanılmasını veya tehdit edilmesini yasaklar (Madde 2) ve devletlerin veya grupların silahlı bir güç tarafından saldırıya uğradıklarında kendilerini savunma haklarını garanti eder (Madde 51).

  4. İlerleyen süreçte İsrail ordusunu teşkil eden Siyonist çeteler, "İsrail’in kuruluşunun ilanından önce çok çeşitli suçlar işledi. Nitekim 1948'de işgal edilen Filistin'in köy ve şehirlerinde yaşananları unutmuyoruz. Bunlar, işgalci devletin ve liderlerinin sorumlu tutulması gereken suçlardır; çünkü bunlar devam edegelen suçlardır ve bugünü geçmişle ilişkilendirmeden hiçbir yargı süreci söz konusu olamaz.

  5. Filistin'deki İsrail işgali, Filistin'in veya Filistinlilerin varlığını tanımamaya ve hak ihlallerinde bulunmaya ısrarla devam ediyor. Öyle ki İsrail işgal devleti, Filistin'in tüm toprakları üzerinde egemenlik haklarına sahip olduğunu, Filistin devletinin olmadığını ve Filistin halkının toprakları üzerinde hiçbir egemenliğinin bulunmadığını düşünmektedir.

  6. Bu düşünceler, İsrail Başsavcısı tarafından 20 Aralık 2021'de Uluslararası Ceza Mahkemesi prosedürleri bağlamında sunulan dosyada açıkça ortaya kondu ve dosyanın 27. paragrafında belirtildi.

Bu düşünceye göre; “Hiçbir zaman bir Filistin devleti olmadı.Batı Şeria ve Gazze üzerindeki mevcut egemenlik muallaktır. [...] Manda, “Yahudi halkı ile Filistin arasındaki tarihi bağı” kabul ederek, “Filistin'de Yahudi halkı için ulusal bir yurt kurulması yararına” yazılan 1917 Balfour Deklarasyonu'nun uygulanması konusunda Büyük Britanya'yı açıkça görevlendirdi.” Ayrıca, "Yahudi halkının Filistin'le olan tarihsel bağı, ulusal yurtlarını bu ülke dahilinde yeniden inşa etme nedeni olarak kabul edildiğini" belirtti. Dolayısıyla manda yönetimi öncesine uzanan haklar olarak görülmesi hasebiyle Yahudi halkın yerli halkın toprakları üzerindeki haklarını da kabul etmiş oldu.[...]" 

 

  1. İsrail Başsavcısı dosyasının 48. paragrafında belirttiği gibi: "Yukarıdakilerin tümünden açıkça anlaşılıyor ki hiçbir zaman bir Filistin devleti olmamıştır. Başka bir sonuç güvenilirlik sınırlarını zorlayabilir ve ne gerçeklik ne de hukuk açısından buna dayandırılamaz [...] "

  2. Buna karşılık Filistinliler, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi de dahil olmak üzere Batı Şeria’da bulunan Filistin topraklarının tamamının Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne, diğer uluslararası hukuk kurallarına ve uluslararası insancıl hukuka, Utanç Duvarı meselesinde Uluslararası Adalet Divanı kararına ve Cenevre Sözleşmesi'nin dördüncü bendine göre işgal altında olduğunu ve bölgenin aslında uluslararası insancıl hukuka ve hükümlere tabi olduğunun altını çizmek için çaba gösterdiler.

  3. Nitekim Filistin halkı pek çok kez, “işgal gücü İsrail tarafından alınan, Kudüs şehrinin kimliğini ve statüsünü değiştiren veya değiştirmeyi amaçlayan tüm yasal ve idari tedbir ve prosedürler … hükümsüzdür” şeklinde belirten uluslararası hukuk kararlarından mahrum bırakılmıştır.

 

Filistinliler işgal güçleri tarafından maruz kaldıkları ihlaller hususunda başvurabilecekleri bir dava açabilirler. Bazılarının taraflardan birinin Filistinli veya Arap olduğu davalarda adil yargılanma koşulları olmamasına rağmen İsrail'in yetkin olmayan yargısına yönelmesi; hukukçuların, Filistinlilerin haklarını korumak ve nerede olursa olsun haklarını ihlal edenlere karşı adaleti ikame etmek, hukuk kuralları sınırları içinde tüm imkanları seferber etmek ve yeni bir şeyler getirmek adına alışılmışın dışında bir şekilde düşünme yolunu açmıştır.

İşgal gücünün liderlerinin kemikleşmiş uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk kurallarını ihlalleri karşısında sorumlu olduğuna yönelik mesele, Filistin davası ile alakalı yasal araştırma yapılırken akılda tutulması gereken bir konudur.

 

1.Uluslararası Ceza Mahkemesi

 

  1. Uluslararası Ceza Mahkemesi, Ön Yargılama Dairesi'nin 5 Şubat 2021'de verdiği kararın ardından Filistin topraklarında, yani Doğu Kudüs dahil Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde işlenen suçlarda yetkili yargı haline geldi.

  2. Bu karar, İsrail ve Batılı yasal argümanlarını yok etmiştir. Buna göre Filistin, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin temel sistem normlarına göre bir devlettir. Dolayısıyla biz, bu hususla alakalı kesin hüküm kaidesinden yararlanırız ve zaferimiz, Filistin'in devlet olarak varlığını baltalamak için mahkemenin dostları sıfatıyla katılan birçok ‘amicus curiae’ müdahalesinden çok daha güçlüdür.

  3. Tarihsel olarak sabit olan bir şey var ki: Filistin bir devlettir. 1921'de manda altındaki bir devlet, 1948 ve 1967 itibariyle de işgal edilen bir devlettir.

  4. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Filistin meselesi ile ilgili kararı, aşağıda örneklendirilen İsrail hukuk teorisini yok etmektedir:1921'deki Manda, Yahudiler için ulusal bir yurt kurulmasına yol açtı. Bu vatan coğrafi olarak belirli değildi ve bu nedenle tüm Filistin'e yayılmıştı.1948'de mandanın sona ermesiyle tüm topraklar İsrail'e verildi.Böylece İsrail Devleti, Filistin halkını hesaba katmayı ve onlara toprak bırakmayı kabul ettiği için "son derece insancıldır".

  5. Bu karar, Filistin ve İsrail tarafları arasında yürütülen ikili müzakerelerde İsrail'in Filistin yeterince iyi olması durumunda her şeyin sahibiymiş gibi İsrail'in Filistin'e bazı yetkileri devrettiği temeline dayanan zayıf İsrail iddialarına son verdi. Kuşkusuz bu apaçık bir şekilde Filistin egemenliğinin inkarıdır.



  6. O halde Filistin, varlığı İsrail'in ikili bir oyun üzerinden sunduğu tavizlere bağlı olmayan, uluslararası hukukun işleyişiyle çalışan ve egemen bir halkı olan bir devlet olduğu için bu hukuki yaklaşım sona ermiştir.

  7. Savcı 3 Mart 2021'de soruşturmayı açtığı için Uluslararası Ceza Mahkemesi'ndeki davalar hakkında konuşmak fazlasıyla erken olacaktır. İddianameler, tutuklama ve tebligat talepleri oluşana kadar mahkeme nezdinde usule göre uzun süre bekleyebiliriz. Ancak mahkemenin yargı yetkisini tanımayan ya da kabul etmeyen devletlerin milletlerine mensup olsalar bile, Filistin topraklarında savaş suçu ve insanlığa karşı suç teşkil eden ihlallerde bulunduğu tespit edilen herkes üzerinde mahkemenin yargı yetkisine sahip olduğunu söyleyebiliriz.

 

Mahkeme'nin tamamlayıcı yargı yetkisi sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda iki şeyden bahsedebiliriz: Birincisi, Filistin topraklarına yerleşme suçudur. İkincisi ise işgal devletinin 13 Haziran 2014'ten beri Filistinlilere karşı saldırıları sırasında işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı işlediği suçlardır.

 

  1. İsrail'e göre yerleşim politikaları bir suç değildir. Yargı yetkisi Yargıtay'da kurulmuştur ve bu yargı yetkisi tamamlayıcı bir yargı yetkisine sahip değildir. Bu nedenle Doğu Kudüs'teki yerleşim ve suç konuları davacı katında en çok gündem olan konulardır. Ayrıca işgal devleti hakimleri ile alakalı yerleşim, yerinden edilme ve nüfus nakilleri gibi verdikleri hükümlerle savaş suçlarında ve insanlığa karşı suçlarda suç ortaklığı ve gizli ortaklık suçlarını işlediklerine dair bir yaklaşım da söz konusudur.

  2. 2014 yazı askeri saldırı, geri dönüş yürüyüşleri ve Mayıs 2021 saldırıları ile ilgili durum farklıdır, çünkü İsrail daima zaman kazanmak için soruşturmaların açıldığını ilan etmeye yönelir. Gerçekten de işgal devleti birden çok olayda bu şekilde beyanda bulunmuştur. İşgal devleti, tamamlayıcı yargı ilkesine yönelik işledikleri suçları nedeniyle liderlerinin ve güç üyelerinin soruşturmaya tabi tutulmalarını engellemek adına Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisine sahip olmadığı gibi bahanelere başvurmaktadır.

  3. İşgal devletine cevaben; İsrail hukukunun dayandığı hukuki temeller, Filistin halkının ve Filistin devletinin egemenliğini göz ardı ettiği için İsrail mahkemeleri tarafından verilmiş geçerli ve yasal yargı kararlarının söz konusu olmadığını söylüyoruz. Buna göre, bir İsrail mahkemesinin aldığı herhangi bir karar geçersiz ve hükümsüzdür. Bu nedenle işgal makamları tarafından yürütülen herhangi bir soruşturmanın hiçbir değeri yoktur.
  4. Uluslararası Ceza Mahkemesi 5 Şubat tarihli kararında, işgal altındaki topraklar üzerinde egemen bir Filistin Devleti'nin varlığına ilişkin Filistin argümanlarını onayladı. Bu nedenle İsrail her şeyden önce bu iki noktayı prensipte kabul etmelidir; aksi takdirde tüm yargı kararları ve soruşturmaları geçersizdir.

 

2. Evrensel yargı ilkesi

 

  1. Bazı suçların tüm uluslararası toplumu etkileyecek kadar ciddi olduğu fikrinden hareketle, bir devletin söz konusu devletle hiçbir bağlantısı olmasa bile bu tür suçların faillerini kovuşturmasına izin veren evrensel yargı ilkesi, bu suçların engellenmesini kolaylaştırmak ve sağlamak için bir araçtır. Evrensel yargı yetkisinin amacı, cezasızlık durumundan kaçınmak ve ciddi suçlar işleyenlerin üçüncü ülkelere sığınmasını engellemektir. Evrensel yargı yetkisi, tüm devletlerin savaş suçlularını ve insanlığa karşı suç işleyenleri kovuşturma ve cezalandırma yükümlülüklerini yerine getirmelerini sağlar. Bu ilkeyi uygulamak için devletlerin, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar hususunda evrensel yargı yetkisini ulusal yasalarına dahil etmeleri gerekmektedir.

  2. AB ülkelerinin ulusal mahkemeleri katında, işgal devletinin suçlularını kovuşturmak için bu ilkeden yararlanmaya yönelik girişimleri devam etmektedir. Bazı prosedürler hala devam etmesine rağmen geçmişte kimi başarılara ulaşmış bulunmaktayız.

  3. İşkence davalarında, bu davaları açmak için şartların sağlanması adına gerekli sürenin yeterli olmayacağı gözetilerek evrensel yargı yetkisi sabit tutulmuştur.

  4. Avrupa uyruklu veya Türk uyruklu Filistinli mağdurlar da ilgili ülkelerin mahkemelerine başvurabilir. Nitekim şimdi, bazı Avrupa ülkelerinde mağdurun vatandaşlığına göre mahkemeler katında açılacak bir dizi prosedür geçerlidir.

  5. En zayıf halka işgal devletine, Filistin topraklarında işlenen suçlarda kullanılabilecek ürünler sağlayan şirketler, özellikle orta ölçekli şirketlerdir. Bu, zararın giderilmesi ve tazminata dayalı cezai sorumluluk ve hukuki sorumluluk temelinde yargıya sunulacak kanıtların aranması için harekete geçilmesini teşvik etmektedir.

 

 3.Öneriler:

 

  1. İlgili Türk kurum ve kuruluşlarının, bazı anlaşmalar kapsamında ve üye devletlerin yükümlülüklerinin ihlali konusunda özel raportörler ve uluslararası kuruluşlarla iletişim kurması ve görevli yargı kanallarına başvurulması

  2. İşgal devletinin, uluslararası sözleşme ve geleneksel yükümlülüklerini ihlal ettiği için yargısal bir hüküm alması adına Uluslararası Adalet Divanı'nın karşısına çıkarılması hususunda baskı uygulanması

  3. Filistinli insan hakları örgütlerinin, işgal altındaki topraklarda İsrail'in ihlallerinden etkilenen Türk vatandaşlığına sahip Filistinlilerin davalarını sahiplenmesi ve İsrail hükümeti ve bu ihlallerin sorumluları hakkında Türk mahkemelerinde çeşitli davaların açılması

 

* İnsan Hakları için Adalet Vakfı Başkanı/ Paris

Güncel Haberler