HALİFE ve HALİFELİKTEN, KİM NASIL KURTULDU?


Emperyal Batılı güçler ve onların yerli işbirlikçileri tarafından her ne kadar ‘hilafetin işlevsiz bir kurum olduğu’ propagandası yaklaşık 100 yıldır yayılsada, Yahudi asıllı müslüman gazeteci Muhammed Esed’in (Leopold Weiss) ‘Mekke’ye Giden Yol’ isimli eserinde yer verdiği bir vakıa, bu propagandanın gerçeği yansıtmadığının bir vesikası olarak kayıtlarda yer alıyor.

(….) 1902'de Muhammed El Mehdi ölünce amcası oğlu Seyyit Ahmet Senusi devraldı Tarikatı liderliğini. 19 yaşındayken amcasının zamanında katılmıştı savaşa. Kendisi büyük Senusi olunca Fransız Ekvatoral Afrikası denen bölgenin müdafaası için verilen bu kavgayı yılmadan sürdürdü. 1911'de İtalyanlar Tripoli ve  Sireneyka’yı işgal edince kendisini iki cephede birden savaşmak zorunda buldu. Bu yeni ve beklenmedik saldırı  üzerine gücünün en büyük kısmını kuzeye yönetmek zorunda bırakmıştı onu. Senusi mücahitleri istilacı kuvvetlere karşı Türkler ile omuz omuza ve Onlar Libya'yı terk ettikleri zaman da tek başlarına öyle başarılı bir kavga veriyorlardı ki silah ve sayı üstünlüklerine rağmen İtalyanlar ancak birkaç kıyı şehrinde tutunabiliyorlardı.

Mısır adamakıllı yerleşmiş bulun ve İtalyanların Kuzey Afrika içlerine doğru ilerlemelerinden pek de endişeli görülmeyen İngilizler Senusilere karşı görünüşte düşmanca davranmıyorlardı. Onların bu tarafsız tutumu mücahitlerinin tüm erzak ve teçhizat ikmalini kendilerine kardeşlik ve kader bağlarıyla bağlı Mısır halkından sağlayan tarikat için son derece önemliydi.Belki de İngilizlerin bu tarafsız tutumlarından yararlanarak mücahitler Sireneyka’dan İtalyanları tamamen sürüp çıkarabileceklerdi.

1915'te Türkler Almanların yanında büyük savaşa girdiler ve Osmanlı Sultanı halifelik sıfatına dayanarak büyük Senusi’yi Mısır'da Türklerin safında İngilizlere saldırmaya çağırdı. İngilizler doğal olarak her şeyden çok Mısır’da varlıklarını sürdürmek ve geri hatlarını güvence altına almak için Seyyit Ahmet'i tarafsız kalması konusunda uyardılar. Onun tarafsız kalmasına karşılık Senusi örgütünü Libya'da politik iktidar olarak tanımaya ve hatta Batı çölünde bazı Mısır vahalarını örgüte bırakmaya hazırdılar.

Olayların gidişine bakılırsa Seyyit Ahmet'in böyle bir teklifi kabul etmesi düpedüz sağduyunun gereği olurdu.Çünkü İngilizler Seyyit'e karşı görünür herhangi bir düşmanlıkta bulunmamışlar, tam tersine onların Mısır'dan erzak ve mühimmat sağlamalarına göz yummuşlardı.Üstelik Osmanlı Sultanının ilan ettiği Berlin güdümlü cihadın da görünürde Kur'an'ın vaaz ettiği cihatla hiçbir ilgisi yoktu. Türkler bir savunma savaşı içinde bulunmuyorlar,fakat daha çok gayrimüslim bir gücün yanında saldırgan bir savaşa katılıyorlardı.

Böylece hem dini hem de politik açıdan büyük Senusi için yapılacak bir tek şey vardı: Kendi davasıyla hiçbir ilişkisi olmayan bu savaştan uzak durmak. Pek çok nüfuzlu Senusi lideri (bunların arasında dostum sidi Muhammed Ezzuvayi de vardı) kendisine tarafsız kalmayı tavsiye ettiler. Fakat onun artık bir sembol durumuna indirgenmiş halifeye karşı beslediği duygusal şövalyece bağlılık aklın ve sağduyunun sesine galebe çaldı ve onu trajik bir karar almaya sürükledi. Türklerden yana olduğunu ilan ederek Batı çölünde İngilizlere saldırdı.

Bu vicdan çatışması ve onun nihai tezahürü, sadece Seyyit Ahmet'in kişisel planda kazanması ya da kaybetmesiyle bitmiyor. Kendinden başka iki kuşak insanın uğruna can koyduğu büyük davanın da onulmaz yaralar almasına sebep oluyordu.Onu tanıyan biri olarak bu kararı verirken onun son derece diğergam bir saikle müslüman dünyanın birliğini sağlamak arzusuyla hareket ettiğinden en küçük bir şüphesi olmayan ben bile bu kararın politik açıdan onun verebileceği en yanlış karar olduğunu söylemek zorundayım.Seyyit Ahmet, Almanların sürüklediği bir savaşta Türklerin peşinden giderek İngilizlere karşı bu zamansız saldırıyı başlatmakla henüz oluşum sürecini yaşamakta olan Senusi hareketinin geleceğini bütünüyle tehlikeye atmıştı. Seyyit Ahmet bu noktadan sonra artık 3 cephede savaşmak zorunda kaldı. Kuzeyde İtalyanlarla, Güneybatı'da Fransızlarla ve Doğuda da İngilizlerle (Esed,2019:418-419).

1917'de Türk danışmanları tarafından ikna edilen Seyit Ahmet Senusi bir denizaltı'ya binip daha etkin bir destek elde etmek üzere İstanbul'a gitti.Ayrılmadan önce Sireneyka’da tarikat liderliğini kuzeni Seyyid Muhammed El İdris'e bıraktı. Bu arada Seyyit Ahmet için İstanbul'da düş kırıklıkları birbirini kovalıyordu.Buraya gelirken taşıdığı amacını gerçekleştirir gerçekleştirmez Sireneyka’ya dönmek niyetindeydi. Ama bu amaç İstanbul'da bir türlü gerçekleşmek bilmiyordu. (Esed,2019:421).

Her şeye rağmen Müslümanların birliği için çalışma şevki, eli kolu bağlı oturmasına izin vermiyordu.Bunun için müttefik kuvvetler İstanbul'a çıkarken Seyyit Ahmet de Anadolu içlerinde Türk Mukavemet hareketini örgütleyen Mustafa Kemal ile birleşmek üzere Anadolu'ya geçti. Türklerin kahramanca mücadelesi başlangıçta hiç de İslami çizgiden uzak değildi.Bu çetin günlerinde Türk halkına kendisinden çok güçlü ve müttefikler tarafından desteklenen Yunan kuvvetlerine karşı savaşma gücü veren unsur yalnızca dini duyarlılıktı.

Seyyit Ahmet Senusi büyük manevi ve moral nüfuzunu Türklerin Kurtuluş davasının hizmetine koyarak Anadolu'yu şehir şehir köy köy dolaştı.Halkı dinin korunması yolunda Mustafa Kemal’i desteklemeye çağırdı.Seyyit Ahmet yüreklendirici telkin ve uyarılarıyla, isminin uyandırdığı saygı ve güvenle, kendilerine kavmiyetçi sloganların hiçbir şey söyleyemediği ama sayısız kuşaklar boyunca İslam yolunda can vermeyi bir nimet bilen Anadolu köylüleri arasında bağımsızlık davasının anlaşılmasına belli bir ölçüde yardımcı oldu.

Yeni Türk devletinin kuruluşunda baş köşeyi tutan batılı düşünceden rahatsızlık duyan Seyyit Ahmet Türkiye'deki tüm politik etkinliklerden sıyrılarak 1923 yılında Şam'a gitti.Orada Türkiye'de yapılandırılan iç siyasi programa bütünüyle karşı olmasına rağmen Suriyelileri Türkiye ile birleştirme fikrine çağırarak Müslümanların Birliği davasına hizmet etmekten geri kalmadı. Fransız manda yönetimi şüpheyle izliyordu Onu..Bugün yarın tutuklanacağını öğrenen dostları 1924'te onu bir otomobille çölü geçirerek Necid sınırına ulaştırdılar.Oradan Mekke'ye giden Seyyit Ahmet,  Kral İbni  Suud tarafından sıcak bir ilgiyle karşılandı (Esed,2019:421-422).

(Muhammed Esed,(2019) Mekke’ye Giden Yol,İstanbul, İnsan Yay)  

……………..

Libyalı bir tarikat Şeyhini,İtalyanlara karşı yürüttüğü kendi savaşını zora sokmak pahasına, halifenin ‘cihadı mukaddes’ fetvasına uymak için İngilizlere karşı savaşa sokan, sonra aynı zatı Kurtuluş Savaşına destek için Anadolu’da köy köy dolaştıran Halifelikten kurtulduklarına, emperyalistler ne kadar sevinseler azdır.

 

Güncel Haberler