ÇİN’İN SOYKIRIM YAPTIĞI DOĞU TÜRKİSTAN İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?


Faruk Köse*

Bugün dünyanın gözleri önünde, içinde ufacık bir insanlık kırıntısı olan herkesi dehşet içinde bırakacak bir zulüm, bir soykırım yaşanıyor.

Doğu Türkistan’ı işgal altında tutan Çin, Müslüman Uygur halkını topyekûn yok ediyor, imha ediyor, soykırım yapıyor! Müslüman Uygur Türkleri; tarihiyle, kültürüyle, tüm kimlik ve kişilik değerleriyle, geçmişiyle, geleceğiyle, aslıyla, nesliyle, bedeniyle, hayatıyla vs. tümüyle yok ediliyor.

SOYKIRIMIN NİTELİĞİ

Çin’in işgali altında bulunan Doğu Türkistan, 1.828.418 km2’lik yüzölçümüyle Türkiye’nin 2,33 katı büyüklüğünde bir Müslüman-Türk diyarı... Bu diyar Çin tarafından işgal edildi. Hem de nasıl bir işgal...

• Evvela, coğrafi olarak işgal edildi. Doğu Türkistan, Kaşgar’ıyla, Urumçi’siyle, Hoten’iyle, tüm şehirleriyle, köyüyle-kasabasıyla, dağıyla-ovasıyla, her zerresine kadar işgal edildi.

• Coğrafi işgalin yanında, nitelik olarak işgal edildi. İşgal altındaki Müslüman Türk-Uygur halkının;

Kimliği ve kültürü, yok sayıldı;

Dini ve inancı, yok sayıldı;

İşkence ve zulmün envâi türüne maruz bırakıldı;

Toprağından ve soyundan, koparıldı.

• Doğu Türkistan’da Müslüman Türk nüfusunun hızla eritilmesi için her şey yapıldı.

• Bununla da bitmedi. Müslüman Uygur Türkleri köklerini terk etti, dalları da budandı. Pek çoğu ölümden kaçarak, ülkesini terketti.

Çin, Uygurları imha ederken şunlar oldu:

Türkistan coğrafi, demografik, kültürel ve benzeri yönlerden parçalandı.

Diğer İslam milletleri ve Türkler, Doğu Türkistan’ı unuttu.

Doğu Türkistan’da olanları hiç kimse, umursamaz oldu.

Filistin’e ya da başka bir yerde zulme uğrayanlara gösterilen duyarlılığın binde 1’i bile, Doğu Türkistan’a gösterilmedi.

Doğu Türkistan, sahipsiz bırakıldı. Dünyada hiçbir ülke, Doğu Türkistan’daki zulme dur diyecek, orada yaşananları gündeme getirecek bir politika takip etmedi.

• Doğu Türkistan,hem Türk Birliğinden söz edilirken listeye yazılmadı,hem Ümmet Birliğinden söz edilirken dikkate alınmadı, hem de insani değerlerden söz edilirken hesaba katılmadı.

Hal böyle iken ne oldu biliyor musunuz?

Çin, Doğu Türkistan’da tarihin gördüğü tüm zulümleri fazlasıyla yaptı ve halen de yapmaya devam ediyor. Doğu Türkistan tümüyle yok ediliyor. Bir millet, tarih sahnesinden siliniyor. Ve bu soykırım, bizim gündemlerimiz arasına bir türlü giremiyor.

ÇİN’İN DOĞU TÜRKİSTAN’DA YAPTIĞI ZULÜM ve  SOYKIRIMDAN ÖRNEKLER

Uygurlar, Ömürlerini Toplama Kamplarında Tüketiyorlar: Ömür boyu kontrol ve denetim altında tutularak, ölmeleriyle birlikte bir toplumun yok olması plânına bağlı bu uygulama, Çin’in en hafif zulmü... Halkın yaşantısını ölüm kamplarına hapsetmek...

Kamplarda Kadınlara Her Türlü Cinsel İstismar Yapılıyor: Kamplara hapsedilen Uygur kadınlarına ve kızlarına, sistematik olarak tecavüz ediliyor. Güzel Uygur kadınları ve kızları, parayla zengin Çinli erkeklere, pazarlanıyor.

Beyin Yıkama Faaliyetleri Yapılıyor: Kamplarda tutulan Müslüman Uygurlar, aslından, kimlik ve kişilik değerlerinden uzaklaştırılmak için her türlü beyin yıkama muamelelerine tâbî tutuluyor. Bir daha İslam’a inanmaya cesaret edemeyecek hale getirilmeye çalışılıyor. İnsanlar inancını inkâr etmeye zorlanıyor, “Allah ve Peygamberi inkâr belgesi” imzalatılıyor.

Dini Yaşantıya Asla İzin Verilmiyor, Asla Tahammül Edilmiyor: Kur’an-ı Kerim dahil, her türlü dini kitap ve dini eğitim yasak. Çin, camileri yıkıyor. İslami içerikli isimler yasak. Oruç ve Namaz yasak. Dini içerikli isimler yasak. Müslüman Türklerin milli ve dini bayramlarını kutlamaları yasak. Yemeğe besmele ile başlamak yasak. Geleneksel kıyafetler yasak. Sakal ve tesettür yasak. Dini nikâh yasak. Cenazelerin İslami usulle kaldırılması yasak. Bunlar sadece birkaç örnek. Dini hiçbir şeye izin yok.

Sistematik ve Düzenli Olarak İşkence Seansları Yapılıyor: Kampta tutulanlara her gün sistematik olarak işkence yapılıyor. İşkence görenlerin çığlıkları hücrelerden duyuluyor. Sırf bu çığlıklara dayanamayıp kalp krizi geçirenler oluyor. Kamplardaki Çinlileştirme eğitimine direnenler ya da yeterince ilerleme gösteremeyenler, her türlü zulme ve istismara uğruyor, aç bırakılıyor, işkence ediliyor, tecavüze uğruyor. 20 metrekarelik odalarda 40 kişi kalıyor. Tuvalet ve banyo bu 40 kişinin kaldığı odanın içinde, camlı bir bölmede bulunuyor.

Herkes tuvaletini de, banyosunu da herkesin gözü önünde yapmak zorunda kalıyor. İnsanlar, ellerine ve ayaklarına zincir prangalar vurulu halde tutuluyor. Yeni doğum yapan annelerin çocukları alınıyor. Kadınlar, sütlerini lavaboya sağıyorlar. Kamptakilere ayda bir kez banyo yapma hakkı veriliyor. O da iki dakika ve soğuk suyla!... Sabun yok. Temiz kıyafet yok. Psikolojik ve fiziksel işkence sürekli uygulanıyor.

Çin, Uygurlar Üzerinde İlaç Denemeleri Yapıyor: Herkese, her gün, ne olduğunu bilmediği bir ilaç yutturuluyor. Ayrıca, haftada bir, herkese zorla bir ilaç veriliyor. Ayda bir de, “duyguları uyuşturan” bir iğne yapılıyor. Bu iğne kişiyi hafızası yokmuş gibi hissettiriyor. Bu iğnenin vurulduğu kişi ailesini özlemiyor veya dışarı çıkmak istiyor gibi hissetmiyor.

Bazı tutukluları zehirliyorlar, hatta öldürüyorlar. Çin’in iç kesiminde bir çeşit takviye ilaç üretiliyor ve ihraç ediliyor. İşte Uygurlar, bu ilacın ham madde tedarikçisi ve denekleri haline getirilmiş durumda.

İzole Edilen Uygurların Dünya ile Tüm Bağları Koparılıyor: Uygurlar dünyadan izole edilmiş ve hiç kimseyle irtibat kurmalarına izin verilmiyor. Dünya ile iletişimleri kesilmiş durumda. İnternet kullanımı yasak, telefon kullanımı çok kısıtlı ve telefonlar dinleniyor. Kendi gazete ve televizyon yayınları yok. Uluslararası medya oraya girip yayın yapamıyor. Haber alma, iletişim ve bilgi edinme özgürlüğü yok. Tüm Uygurlar, her zeminde sürekli olarak kameralarla izleniyor.

Uygurlara Asimilasyon ve Çinlileştirme Uygulamaları Yapılıyor: Uygur Türklerinin milli değerleri ile ve İslam dini ile oluşmuş kimliği yok ediliyor. Türkleri mazisiyle birlikte yok etmek için, etnik ve kültürel soykırım yapılıyor. Uygur kültürünü ve İslam dinini içeren kitaplar yakılıyor. Uygurların yaptığı tarihi binalar yıkılıyor. Uygurların dini, dili, örfü ve âdetleri yok ediliyor. Uygur dili ve bu dil ile eğitim yasak. Uygur dili günlük hayattan git gide kaybolur hale geldi. Uygur gençlerin eğitimleri engelleniyor. Doğu Türkistan’daki kültürel kimliği yok etmek için tüm ileri gelenler, âlimler, aydınlar, sanatçılar, profesörler, akademisyenler, yazarlar gözaltına alınıyor, öldürülüyor.

Müslüman Uygur kızları, zorla Çinli erkeklerle evlendiriliyor. “Kardeş Aile” projesi adı altında, Komünist Parti üyesi Çinli erkekler, Müslümanların evine yerleştiriliyor. Kocaları hapiste olan kadınların yanına dahi yerleştiriliyor. Onlar Uygur aileyle birlikte aynı evde, aynı odada, hatta aynı yatakta kalıyorlar. Uygur Türkleri, Doğu Türkistan’dan uzaklaştırılıyor, Çin’deki başka bölgelere göçe zorlanıyor.

Yüzbinlerce Müslüman Uygur çocuğu, küçük yaşta ailelerinden alınarak, yatılı eğitim yerlerinde, yetimhanelerde Çin’li olarak yetiştirilip, mankurtlaştırılıyor. Uygurlar, Çin’in büyük üretim tesislerinde köle olarak çalıştırılıyor. Anne-babaları tutuklayan Çin, bunların çocuklarını Çinli ailelere veriyor. Uygur çocukları arasından fiziği güzel olanlar, adresi belli olmayan başka yerlere götürülüyor.

Uygurlar Organ Ticaretinde Meta Olarak Kullanılıyor: Kampa henüz kapatılmayan Uygurlar’dan da her ay belirli miktarda kan plazması alınıyor. Çin, Uygurları organ sermayesi olarak kullanıyor, organ ticareti yapıyor. Sırf Uygurların organlarının alındığı ayrı bir kamp inşa edilmiş. Önce tüm Uygurların DNA testleri alındı. DNA testleri sağlıklı çıkanların organları, ticari mallara dönüştürülüyor.

Uygurlara Topyekün Olarak Ağır Tutukluluk Hali Uygulanıyor: Kampta tutulan herkesin bileklerinde 5 kiloluk kelepçeler takılı. Kelepçeler derilerini soyuyor, kolları kan içinde bulunuyor. Bu halde, bir de nöbetleşe uyumak zorunda kalıyorlar. Tutuklular yürüyemesin diye kollarına taktıkları kelepçeleri ayak bileğindeki zincirlere bağlıyorlar. Bu durumda hiç kimsenin asla belini doğrultası mümkün değil. Herkes sanki rükûya eğilmiş gibi bir halde, aylarını, senelerini o vaziyette geçiriyor. Öyle ki, insanlar serbest kalsalar bile, bir daha bellerini doğrultamayacak hale geliyorlar. İnsanlar vatana ihanet suçlamasıyla hain muamelesi görüyor.

Kampta Bir Gün: Bununla ilgili olarak küçük bir kesit vereceğim. Kamplarında kalan Uygur kadını diyor ki: Kampta bir günümüz şöyle geçiyordu: Sabah 05.30’da kalkıyoruz, herkes üç sıra oluyor. Direkt duvara bakıp oturuyoruz. Sonra saat 08.00 olunca herkes üç sıra oluyor, duvara bakıyoruz, öyle oturuyoruz hiçbir şey yapmadan...

08.00’dan 08.40’a kadar herkesin 1 dakikası var yüzlerini yıkamak için. Bilekleri yıkamak, başa su sürmek yok. Abdest alır gibi bir haliniz olursa, ceza var. Sonra tekrar oturup duvara bakıyoruz. Kahvaltı için bir kuru ekmek, çorba, su var.

Her ay gelip bir iğne yapıyorlar, bir de günlük ilaç veriyorlar zorla. Ne olduğunu bilmiyorduk o iğne ve ilacın. Her gün bir kişi bayılıyordu. Konuşmak yasak. Bazı akşamlar yan yana otururken çaktırmadan konuşuyorduk, fark etseler ceza veriyorlardı. 24 saat kamerayla izleniyorduk. Her gün 17 saat duvara bakarak oturuyorduk.

Toplamda 1 yıl 3 ay 10 gün yattım. Çıkmadan yaklaşık 10 gün önce, ilk defa güneşi gördüm. Akıl sağlığımı korumak için günleri sayıyordum. Her anı işkenceydi. Bazı kişilerin ölüm haberini alıyorduk. Sürekli işkence ediyorlardı. Her gün saat 11.00’de Çin propagandası şarkıları dinlettiler. Haftada bir, ya da 10 günde bir polisler hücrelere baskın yapıyordu. Baskınlarda bizi çırılçıplak soyup arıyorlardı. Kamplarda duyduğum işkence çığlıkları kulaklarımda çınlıyor, hâlâ o işkenceleri yaşayan insanların olduğunu düşündükçe, ağlıyorum.

Kamptan Bırakılanların Hali: Nadiren de olsa kamptan bırakılanların hali ise başka bir dram. İnsanlar kamplarda öyle bir muameleden geçiriliyor ki, kamptan bırakılanların hali şöyle oluyor: Psikolojileri tamamen harap olmuş, tanıdıklarını gördüklerinde “merhaba” dışında hiçbir şey konuşmadan köşe-bucak kaçıyor, evlerine gizleniyor, sürekli kâbus görüyor ve sayıklıyor.

Bunlar, Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı zulümlerden sadece bazıları. Sadece, dışarıya sızanlar. Kim bilir daha neler var, bize ulaşmayan...

Buraya kadar sözünü ettiğim bunca zulmün, soykırımın geldiği son noktada, krematoryum da eklendi. Son zamanlarda çekilen uydu görüntülerinden, Çin’in Müslüman Uygur Türklerini imha etmek için hazırladığı toplama kamplarına krematoryum getirdiği görülüyor. Belli ki Uygurların “işe yarar” organlarını alacaklar, kalanını da krematoryumlarda yakıp kül ederek yok edecekler. Yani bir milleti tarih sahnesinden öyle bir silecekler ki, geriye birer mezarı, birer mezar taşı bile, kalmayacak. Doğu Türkistan’da Müslüman Türk izleri tamamen silinecek.

NELER YAPILABİLİR?

Peki, Türkiye, Doğu Türkistan için neler yapabilir? Buna dair birkaç önerim olacak. Türkiye bunları mutlaka yapmalı. Mesela;

• Çin’in, “Bir Kuşak Bir Yol” projesi var. Bu projenin önü mutlaka kesilmeli.

Tarihi “İpekyolu”nu “Bir Kuşak Bir Yol” adıyla yeniden canlandırmak isteyen Çin, bu yatırıma hem ekonomik geleceği için çok önem veriyor, hem de aslında dünya üzerinde kuracağı “ticari sömürü ağı”nın raylarını döşüyor.

“Bir Kuşak Bir Yol” projesi ile Asya, Avrupa ve Afrika; karadan tren yolları ile, denizden ise limanlar ve limanlara ulaşan bağlantı yolları ile ticaret ve enerji kaynakları bakımından birbirine bağlanacak.

Projenin ne kadar büyük olduğunu şöyle anlayın: Proje tamamlandığında, dünya nüfusunun %65’i ve 68 ülke, ticaret ve enerji bakımından birbirine bağlanacak; ve bunların tümü de Çin’e bağlanacak. Yani musluğun başında, Çin olacak. Bu proje, 21 trilyon dolarlık ilave katma değer ile dünya ekonomisinin %29’unu doğrudan, Çin’in kontrolüne verecek.

Çin’in modern İpek Yolu vizyonunun en önemli ayağını Londra ile Pekin’i birbirine bağlayacak kesintisiz demiryolu projesi oluşturuyor. İşte bu yolun kilit noktası, Kars ile Edirne arasındaki yüksek hızlı tren projesi. Tam 30 milyar dolarlık bir proje.

2034’e gelindiğinde, projenin yılda 3 milyon yolcu ve 17 milyon ton yük kapasitesine ulaşması hedefleniyor.

İşte bu hattın açılabilmesi, Türkiye’nin iznine bağlı. Eğer Türkiye buna izin vermezse, Çin’in sömürge ağının en önemli ayağı kırılır.

Türkiye’ye düşen, bunu Doğu Türkistan’daki soykırımı durdurmak için bir koz olarak kullanmak. Türkiye, Bir Kuşak Bir Yol projesinin Asya-Avrupa arasındaki stratejik geçiş güzergâhlarının tamamını kontrol ediyor. Peki, kâğıt üzerinde ediyor da, gerçekte ediyor mu? Hayır. Etse, Çin, Doğu Türkistan’da bu kadar pervasızca soykırım yapabilir mi?

• “Neler yapılabilir?” sualine verilecek bir diğer cevap, şu: Türkiye, tüm dünyada yoğun bir diplomasi atağına geçmeli. Tüm dünya başkentlerine sürekli diplomatik girişimlerde bulunarak, Çin’in bu imha politikasına karşı dünyayı örgütlemeye ve harekete geçirmeye çalışmalı.

•Yine Türkiye, gerekli yerel organizasyonları yapmak suretiyle, insan hakları kuruluşlarıyla iletişim ve işbirliği yaparak, tüm dünyanın tüm önemli şehirlerindeki tüm bilboardlara soykırımı anlatan afişler astırarak, sosyal bilgilendirme çalışmaları yaptırarak, dünya milletlerini Çin’in yaptığı Uygur soykırımı hakkında bilgilendirmeli. Böylece, Çin’i durduracak dünya kamuoyunu oluşturmaya çalışmalı.

• Ayrıca Türkiye, tüm dünya basınında, Çin’in yaptığı soykırımı anlatan yayınlar finanse ederek, Çin’in durdurulmasına yönelik baskı oluşturulmasına çalışmalı.

• Bunlar gibi daha pek çok şey yapılabilir. Ancak tüm bunların yanında, Çin ile ilişkilerini, kesin ve net olarak, Uygur Türklerinin insani ve İslami kimlik ve varlıklarının korunması şartına bağlayacak bir politika takip etmeli.

• Ülkemizde yaşayan veya bir şekilde ülkemize giriş yapabilen Uygurlara her türlü çalışma ve barınma kolaylığı sağlanabilir. Onların kesinlikle Çin’e iade edilmemesini sağlayacak bir yasal düzenleme yapılabilir.

Dünyanın başka bölgelerinde yaşanan dramlara gösterdiğimiz duyarlılığı Doğu Türkistan için de gösterelim. Eğer bugün bu zulme engel olacak bir adım atmazsak, yarın adım atacak bir şey kalmayacak. Tıpkı Mançurya halkının tarihten silinip tamamen Çinlileştirildiği gibi, Doğu Türkistan halkı da tarihten silinecek. O zaman haklarını savunacağımız bir Müslüman Uygur halkı, kalmamış olacak.

Hükümet’in, bu konuyu en önemli dış politika konusu haline getirmesi elzemdir. Bırakın biz Çin ile hiçbir ticaret yapmayalım. Bunun her türlü sıkıntısını bu millet çeker; yeter ki meseleyi doğru düzgün anlatın. Ancak bugünkü duyarsızlığın utancını hiç kimseye, hiçbir zaman, hiçbir şekilde anlatamazsınız. 

Faruk Köse*

Araştırmacı/Yazar

Güncel Haberler