1945 yılında Demokrat Pati ve diğer partilerin kurulmasıyla birlikte Türkiye’de çok partili hayat başlamış oldu. Artık politik dayatma ve oyunlarla iktidarda kalınamayacağını, iktidar olmak için halkın oyuna ihtiyaç olduğunu bilen dönemin CHP’si 1947 yılında yaptıkları kurultayda ‘halka açılma kararı aldılar. Halbuki 25 yıldır ülkeyi ‘Atatürk devrimleri’ ile yönetiyor,farklı bir görüş açıklayanı ise ‘mürteci’ diye suçlayarak İstiklal Mahkemesi’ne gönderiyorlardı.
“Eyvah Din Elden Gidiyor!”
Başbakan Hasan Saka Hükümetinin (5 Eylül 1947/14 Ocak 1949) Maarif Vekili Tahsin Banguoğlu anlatıyor: “Diğer CHP milletvekilleri gibi seçim bölgeme hiç gitmeyenlerdendim. DP (Demokrat Partisi)’nin ayak sesinin duyulmasıyla beraber, bizde de hareketlilik başladı. Vekiller olarak, memlekette nelerin olup bittiğini öğrenmek için, seçildiğimiz şehirlere gitmeye başladık. Yani bizlere oy veren insanlarla ilk kez yüz yüze gelecek ve görüşecektik. Bu durumun çok geç olduğunu seçim bölgelerine gidince öğrenecektik ama nafile…”
Banguoğlu, seçim bölgesi Bingöl’den Ankara’ya döndüğünde, gördüklerini ve yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Bir sürü maddi ihtiyaçları olmasına rağmen gördüm ki, halkın en yoğun şikâyeti dini konular altında toplanıyordu: Camiler bakımsız, imam yok, bırakın imamı cenazeleri kıldıracak kişi bile bulunamıyordu. Çocuklara en iptidaî dinî bilgileri verecek insan, okutulacak kitap bile yoktu, v.s…
Ankara’da seçim bölgelerinden gelen Milletvekilleriyle bir araya geldiğimizde bahsettiğim şikâyet ve isteklerin bütün Türkiye çapında geçerli olduğunu anladım. DP ise, CHP’nin ihmal ettiği dinî ve sosyal alanları doldurmaya çalışıyor, bundan dolayı da halktan büyük ilgi görüyordu. Onlar güçlenip palazlandıkça, bizde telaş artıyordu. CHP olarak bu konuya el atmanın zaruretine inandık. Çünkü parti açısından gidişatın hiçte iyi olmadığı artık görülüyordu. Bizdeki bu tedirginlik önü alınamaz şekilde büyüyordu. Dolmuş olan barajın önü bir şekilde açılmalıydı. Ama nasıl?
“Efendiler! Mekteplerde Din Dersinin Okutulmasını Kabul Etmezsek Gelecek İntihapta (Seçimde) Partimiz Bir Oy Bile Alamayacaktır”
İşte bundan dolayı 1947 kurultayında dinî anlamda bazı ciddi kararlar aldık. Mesela, Laiklik ve Din eğitimi, ardından Din Dersinin okullarda okutulması, 1925 yılında kapatılan tekke ve zaviyelerden bazılarının açılması, Kuran Kurslarına ve Hacca gitmeye izinin verilmesi, Ankara İlahiyat Fakültesi’nin açılması gibi… Bütün bunlar kaygı ve DP korkusundan dolayı olmuştur. İhmal ettiğimiz bu alanlardaki gevşek yaklaşımla, kısmen de olsa toplumu rahatlamaya çalıştık.
Bu ve buna benzer konularda Mecliste de, hayatî tartışma meydana geldi. İşin ehemmiyetini kavrayan Başbakan Hasan Saka: “Efendiler! Mekteplerde din dersinin okutulmasını kabul etmezsek gelecek intihapta (seçimde) partimiz bir oy bile alamayacaktır.” dedi.
CHP’li Milli Eğitim Bakanı Din Dersi Kitabı Yazdırılması İçin Komisyon Kurduruyor
“Bunun üzerine ilk önce Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer, okutulması düşünülen Din Dersi Kitabı için bir komisyon kurdu. Komisyon kitabı hazırladı.
Hazırladı hazırlamasına ama hazırlanan kitabı, Diyanet İşleri Başkanı Merhum Ahmet Hamdi Akseki şiddetle tenkit etti. Diyanetin bu tenkidine Hasan Saka’da katıldı. Başbakan, Milli Eğitim Bakanlığına beni (T. Banguoğlu) getirdi. Ben de Din Dersi kitabının hazırlanmasını Diyanete havale ettim. Hazırlanan Din dersi Kitabının kabulünün ardından, mecliste bu dersin okutulma meselesi tartışmaya açıldı. Epeyce bir tartışmanın ardından seçmeli olarak okutulmasına karar verildi.
Yalnız burada bir hususu belirtmeliyim. Din Dersinin seçmeli olarak okutulmasını kabul edilmesinin ardından; ‘Bu dersi okutmak istemeyen veli dilekçe verecektir.’ diye şart koştum. Bu şart velilerin, Toplumsal psikolojiyi de dikkate alarak, dilekçe vermelerini önledi. Böylece sanki mecburiymiş gibi bu ders okutulmaya başladı” (İsmail Kara, Dergâh Yay. İst. 2006, S.87-100)