BEYAZ TÜRKLER MÜZESİNDEN PORTRELER: TALAT PAŞA (SADRAZAM)


Mehmet Talat Paşa 1909 – 1910 Türk Masonluğunun ilk Büyük Üstadıdır. 1874 Kırcaali doğumludur. 1898'de Selanik Postanesi'nde postacı olarak çalışmaya başlamış, bu kurumda on yıl süreyle çeşitli görevlerde bulunduktan sonra Postane Müdürlüğüne tayin edilmiştir. Bu arada İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye olmuştur. 1908 Devrimi'nden sonra Edirne milletvekili seçilmiş, 1909’da Dahiliye Nazırı olmuş ve Paşalık rütbesi kazanmıştır. 1917'de kendisine vezirlik unvanı verilmiş ve sadrazamlığa getirilmiştir.

 

1. Dünya Harbinin yenilgiyle sonuçlanacağı anlaşılması üzerine Ekim 1918’de bu görevden istifa etmiş, Kasım ayında da yurt dışına çıkmak zorunda kalmıştır.

 

1903’de Macedonia Risorta Locasında tekris edilmiş, Vatan Locasında Üstad-ı Muhteremlik yapmıştır. 1909 da üç yıl için seçildiği Büyük Üstatlık görevinden 1910’da ayrılmıştır. 15 Mart 1921’de ölmüştür. (https://www.mason.org.tr)

 

Hakkında Şahitlikler

Rıza Nur, Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor: Metr Salem (d. 1859[1]- ö. ?) Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde yönetimde etkin olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kurucularının ve liderlerinin özellikle Enver Paşa, Mahmut Şevket Paşa ve Talat Paşa’nın akıl hocalığını yapmış, Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı olan bir Yahudi'dir.

 

Şalem vaktiyle Talât (Paşa)'nın en baş dostu ve sırdaşı idi. Devletin en mühim işlerini ona danışırdı. O da tabii Frenklere haber verirdi. İşte herif karşımıza İtalyan müşaviri olarak çıkmıştır. Bu zavallı milletin ciğerini böyle dost sıfatında nice kurtlar yemiştir (Nur,1991:124-125).

(…..) Meşrutiyet ilan olunca, Rahmi,Talat ve arkadaşlarından çoğu İstanbul'a gelince, derhal İstanbul'da mason locaları açtılar.Birçok Türkleri localara kaydettiler.Bunların mühim bir kısmı da dönmeler idi. İttihat ve Terakki Cemiyeti demek, Mason locası demek oldu. İttihatçılar locaları kendilerine kuvvet ve alet yaptılar (Nur,1991:265).

 (…..)Bu Emanuel Karaso, o vakit beş parasız bir yahudiydi. Fakat Talat, onu çok severdi. Adeta her sözünü yapardı. Tuhaf şu ki, İtalyan tebasıydı. Hem biz de mebus. Onun bu durumunu Talat da biliyordu (Nur,1991:278).

Eyüp Sabri Bey, Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor:Talat'ın hiçbir başkasında rastlamadığım ve rastlanması güç teşkilatçılık kudretine şahit oldum. Çok kısa zaman içinde tam bir siyasi fırka olmuştuk. Herkese yapabileceğini isabetle tayin ederek veriyordu. Resmen seçilmiş reis değildi. Fakat İttihat ve Terakki kendi kendisini feshederek Teceddüt Fırkasının bünyesinde kuracağı ana kadar rakipsiz reisiydi. (Akgöl,2021:75-76)

Hakikat şudur: Başta Talat, Mithat Şükrü, Cavit, Manyasizade Refik, Rahmi gibi ilk şahsiyetler Mason idiler. Askeri kanattan da mesela kolordu kumandanı Faik Paşa da masondu. Talat’tan sonra Meşrıkı Osmaniye üstadı azamı oldu. İttihatçıların bir kısmı siyasete girmeden Masondular.Bir kısmı politikaya atıldıktan sonra Mason localarına kayıt olundular.  (Akgöl,2021:77).

Halil Menteşe,Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor: Talat Bey, önce Tokatlıyan Oteli’nde tavan arasandaki bir odada, sonra Sahib Molla’nın Paşabahçe'deki korusunda küçük bir bekçi kulübesinde saklanır ve İttihad ve Terakki Cemiyetini oradan idare etmeye, ayakta tutmaya çalışır. Menteşe,1986:36)

 (…….) Dahiliye Nazırı Talat Bey, yanına Halil Bey'i de alarak 2 Ocak 1914 günü Harbiye Nazırı Ahmed İzzet Paşa’ya gider ve  ondan Ordudaki tasfiye listesini bir an önce uygulamaya koymasını ister.Talat Bey, İzzet Paşa’dan tereddütlü cevap alınca  “O zaman siz çekilin yerinize gelen yapsın” der. Ahmed İzzet Paşa ertesi gün çekilir ve yerine rütbesi tuğgeneralliğe yükseltilen Yarbay Enver Bey Harbiye Nazırı olur.(Menteşe,1986:41)

Hüseyin Kazım Kadri Bey,Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor:Saraydan çıktıktan sonra Talat Bey'i gördüm, "Selanik'e ne vakit gidiyorsun?” dedi. "Evet! Oyunu kazandığını itiraf ederim. Fakat böyle oyunlarla memleketin bir şey kazanabileceğini ümit etmiyorum” dedim. Avdetimi telgrafla Selanik'e bildirdi. Çok memnun görünüyordu. (Kadri,2000:121) 

Tahsin Uzer, Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor: O günlerde İstanbul'dan ve vilâyetten birer telgraf aldım. Sebep gösterilmeksizin İstanbul'a gitmem emrediliyordu. Merak ettim. Çocukları hasta olarak bırakmak da istemiyordum. Annem ve karım gitmemi uygun gördüler. İstanbul'a geldim, mektupçu Şükrü Bey’i görerek çağrılışımın sebebini sordum. Genel merkeze giderek Talât Bey'i (Talât Paşa) görmemi söyledi. Ziyaretimde Talât Bey'i Rahmi Bey'le beraber buldum.

Talât Bey (Paşa) bana: “— Hoş geldin arkadaş. Seni çağırmamızın sebebi şudur: Zeki Bey'in öldürülmesinden dolayı, Ahmet ve Doktor Nâzım kayınpederin Hacı Hulûsi Bey'in mahkemesinde sorguya çekiliyorlar. Bu cinayeti işleyen onlar değildir. Kayınpederine söyle onları beraat ettirsin! . . . Kendileri hakkında da iyi olur.” buyurdular.

Metanetimi muhafaza ederek kayınpederim Hulûsi Bey'in evine gittim. Bu üzüntü içinde durumu olduğu gibi anlattım.

Geliş nedenimi evvelce söylemediğim için memnun oldular ve bana: “— İsterlerse benim işime son verebilirler, ben vicdanımın sadasından başka bir şey diyemem” buyurdular. (Uzer,1999:304-305)       

Cemil Topuzlu,Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor:Bir de ne göreyim? Tekmil bahçe halkla dolmuş. Herkes birbiri üstüne yığılmış, çimenler çiğnenmiş, tarhlar bozulmuş... Hattâ bir çokları ağaçların üstüne çıkmışlar! Hepsi de Padişah'ı bekliyormuş. Sultan Reşad pencerede görünür görünmez bir alkıştır koptu. Hünkâr, eliyle halkı selâmladı. Bir ikinci alkış daha. Ondan sonra, başladılar nümayişe...Bu arada iki kişi gözüme çarptı: Talât Bey (Daha paşa ve nazır olmamıştı) ile mebus Hallaçyan Efendi. Her ikisinin ortasında, uzun bir direğe takılmış Osmanlı bayrağı vardı. Bayrağın sağ tarafında duran Talât Bey, sol eliyle; sol tarafında duran Hallaçyan Efendi sağ eliyle direği tutuyorlardı. İkide birde bayrağı sallıyorlar ve avazları çıktığı kadar: Harp isteriz, harp” diye bağırıyorladı.Bu sözlerin arkasından da sanki kıyamet kopuyormuşçasına bir vaveyla başlıyor; meydan, halkın sesiyle çın çın ötüyordu. Halkın arasında bulunan o zamanki “Darülfünûn-u Osmanî” talebeleri mitingdekilerin en ateşlileri ve en heyecanlıları idiler. Talât Bey ile Hallaçyan Efendi'nin “Harp isteriz, harp!” diye bağırmalarını müteakip, onlar da yumruklarını sıkıyorlar: Filibe'ye hücum, Sofya'ya hücum! Filibe, Sofya, Filibe, Sofya” feryadını basıyorlardı.(Topuzlu,2017:164)

Rıza Nur, Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor: Mizancı Murat Bey ise 31 Mart'ın sırf İttihatçılar tarafından tertip olunduğu fikrindeydi. Bu hususta bir kitapta yazmıştı. Bunu bana Midilli'de okudu.Onun delili şuydu.Vaka patlayınca İttihatçılar, hep delik aramış, saklanmışlardı. Talat da Fatih'te Hoca Halis Efendi'nin evine saklanmıştı.Bu zat ilim ve kitap meraklısı iyi bir hocaydı.Fikren muhalifti, fakat iki tarafla da dosttu.Talat’ı da evinde saklar. Talat ona “Hoca bir halt yedik, ağzımıza burnumuza bulaştırdık. Felaket oldu” demiş. Hoca bunu sonra Murat Bey'e söylemiş (Nur,1991:297).

Ziya Nur Aksun,Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor: Bilâhare yazdıklarından anlaşılıyor ki, Tal’at, ittifakı bir “komitacı anlaşması” addetmektedir. Nâzırlığa yükselmiştir ama, hâlâ komitacı hâlet-i rûhiyesinin tesirindedir. Devlet ve millet menfaatlerinin zıddına bir harb tarafdarlığı yapışının sebebi de, herhalde budur.  (Aksun,2018:102).

Halil Menteşe,Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor:Meşrutiyetin ilanından iki buçuk sene kadar evvel bir yaz günü Millet Bahçesinde otururken Talat Bey “Arkadaşlar gazete ve mecmular dağıtmak ve okumakla bu iş bitmez.Bir cemiyet kuralım,efradımız çoğalınca İstanbul’a gidelim ve Sultan Hamid’i öldürelim demişti. (Menteşe,1986:121)

Rıza Nur, Talat Paşa’dan  şöyle bahsediyor:Meclis Ayasofya'daki Adliye binasındaydı. Koridordan geçiyordum. Talat beni gördü, suratı çamur gibiydi. Kızınca öyle olurdu.Yolunu çevirip bir kavis yaparak yanımdan geçti. Kulağıma doğru eğilip “kefenini hazırla” dedi. Bu tehdit müthişti. Yaparlar mı yaparlar. Mukaddes Cemiyet boyuna adam öldürüp duruyor. (Nur,1991:286).

 (…..)İttihatçılar Selanik ve Manastır’da silah, top, bomba, benzeri adlarla bir sürü gazete çıkardılar. Bunlarda bize olmaz küfürleri yapıyorlardı.Ağızları pek pisti.Bunları mülazımlar çıkarıyorlardı.

Bunlardan biri silahçı Tahsin idi.Gazetesinin adı silah idi. Tam bir tulumbacıydı.Benim hakkımda neler yazmadı? Sonra onu Talat bir gece Bakırköy civarında kestirip bir çuvala koydurmuştur. Bunlar muhalifleri kestikleri gibi bazen kendi adamlarını da keserlerdi (Nur,1991:293-294).

(…..)Ertesi gün araba ile Babıli'den doğru gidiyoruz.Baktım Babıli'de kimse yok. Babıli'nin merdivenlerindeki kanlar yıkanıyor.Ha, kanlar temizleniyor. Sonradan öğreniyorum. Talat Enver ve emsali içeriye dalmışlar.Kabine korkmuş, sadece Nazım Paşa kahramanlık etmiş. Çıkıp önlerine durmuş, “dağılın” demiş. Enver'i görmüş. “Ya Enver böyle mi yapacaktın? Hani namusun üzerine söz verdindi?” demiş.

Yüzbaşı Mustafa Feyzi bir kurşun sıkmış. Diğerleri de sıkmışlar. Nazım Paşa ve yaveri Kıbrıs'lı Tevfik yıkılıp ölmüşler.Kamil Paşa’nın yaveri olan Yüzbaşı Nafiz mukabele etmiş. Mustafa Feyzi'yi vurmuş, onu da vurmuşlar. Kabinenin toplantı salonuna girmişler.Bu esnada Şeyhülislam Cemalettin kaçıp abdesthane'ye saklanmış. Kamil Paşa odasına saklanmış. Kamil paşayı bulmuşlar, “istifanı yaz” demişler. “Canıma Dokunmayın” deyip yazmış. Enver istifanameyi alıp padişaha gitmiş.

(…..) Yine sonra öğrendim. Enver ne yapıp yapıp Nazım'ı iğfal  etmiş. Babıali'deki muhafız bölüğünün zabitini de kaldırıp yerine kendi komitecilerinden birini tayin ettirmiş.Benim gözümle gördüğüm vaka da zaten bunu izah eder. İşte Nazım ne Gafil insan idi. Hey millet nelerle idare olundun? Hatta sonradan işittiğime  göre Nazım yıkılınca, Talat ayağı ile kafasına vurmuş. Bir kurşun da o sıkmış. (Nur,1991:393-394).

(…..)Buradan hanımla birlikte Onun amcasının bulunduğu Paris’e gittik.Hanımın amcası Ziya bey Mahmut Şevket'ten bahsetti.Ben Ona alık alık bakınca, “Haberin yok galiba Mahmut Şevket'i vurdular” dedi. “El ceza, min cinsül amel” dedim.

Nitekim Talat sonra şöyle söylemiştir: “Bu herif başımıza bela çıktıydı. Düşmanlarımız bu işi görüverdiler. Onlar yapmasa, biz yapacaktık” demişti (Nur,1991:414).

Ahmet Reşit Rey,Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor:Babıali hücumundan sonra kendini Dâhiliye nazırlığına tayin eden Talat Bey'in (sonradan paşa) birkaç gün sonra tesadüf ettiği birine, "Kamil Paşa'nın ve filanın ne ayarda adam olduklarını anladın mı? On yedi kişi ile Babıali’yi zapt ettik" yolundaki iftiharı da gösteriyor ki İttihad reisleri nihayet kendilerini tehlikeye atarak böyle bir eşkıyalığı ne pahasına olursa olsun göze alacak derecede ümitsizliğe düşmüşlerdi. (Rey,2007:278)

Mehmed Selahaddin Bey,Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor:Sadarete tayin olunan Talat Bey, devlet protokolü gereği "paşa" ünvanını da aldı. Sadrazam Talat Paşa, İttihatçıların ileri gelenleriyle bir kabine kurarak işe başladı. O sırada Mısır'da bulunuyordum, Talat Paşa'nın sadarete tayin edildiğini haber veren bir telgraf gelince, arkadaşlarımdan biri O'nun hakkında şu beyti söyledi.

Sen yakışmaz dersin ama kel başa şimşir tarak/ Sadrazam oldu Talat, cilve-i takdire bak. (Selahaddin,1989:99) 

(…….) Talat Paşa kabinesine ne isim vermek gerekir? Çünkü kabinesine cinayetler işleyen birçok katil girmiş ve kendileri de bu kabinenin reisi olduğu için, buna kimsenin hükümet kabinesi demeye dili varmaz. Bu sebeple bu kabineye "katiller ve caniler" kabinesi veya İttihat ve Terakki'nin çetesidir denilebilir.

Muhalefette bulunan ve idam edilemeyen ne kadar vatanperver varsa hepsi temizlenmiş, en akla gelmeyecek zulüm ve cinayetler işlenmiştir. Ahaliyi katletmekten çekinmeyen hükümetin, bu gibi cinayetler işlemesi milletin ve memleketin kurtuluşu için olmayıp, muhalefeti susturmak için girişilen hareketlerdir. 

Diğer taraftan öldürülen ve sürülen halkın mallarını da canilerine yağma ettirip, cemiyetin kasasını doldurmak, farmason ve siyonist cemiyetlerin emirleriyle, Almanya İmparatoru Wilhelm'in haince isteklerini eksiksiz olarak yerine getirdiklerini göstermekten başka birşey değildir. Caniler bununla da kalmayıp, memleketimizi bir hercümerc içinde bıraktıktan sonra, diğer İslam alemine de taarruz ve tecavüzlerde bulunmuşlardır.  (Selahaddin,1989:100) 

Tevfik Biren,Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor: 1901 -1902 senelerinde, yâni Selânik valiliğinde bulunduğum esnada, Talat Paşa oradaki Posta ve Telgraf idaresinde memur imiş. Paşa, bazı kerreler, Şûrâ-yı Devlet'teki bir işin tesrii için kartını göndererek, bazen de bizzat gelerek çok nezâketle iltimasta bulunurdu. Muhatabına i'timad telkin eden konuşma tarzına ve görüşüne sahib bir insan olup, bana da çok hürmet ve i'timad duyduğu tavrından anlaşılıyordu.1326 senesi Kânûn-ı Sânî'sinde Dâhiliye Nâzırı nasbedildiği zaman kendisini tebrik etmek üzere makamına gitmiştim. O gün bana ilk söylediği: "Ben hiç Dahiliye Nâzırı olacak adam mıyım?! Ne yapayım ki, Cemiyet böyle emretti.” tarzında bir cümleydi. (Biren,2006:90)     

Lütfü Akdoğan,Talat Paşa’dan şöyle bahsediyor:Yüzbaşılıktan, ‘Ordular Başkumandanlığı’na  gelen Enver Paşa ile yine yüzbaşılıktan ‘4 Ordu Kumandanlığı ve Bahriye Bakanlığı’na getirilen Cemal Paşa ve telgraf memurluğundan ‘Sadrazamlığa’(Başbakanlık)yükselen Talat Paşa, sadece İmparatorluğu batırmakla kalmamış, aynı zamanda Galiçya’da, Kafkaslar ’da, Sina’da Gazze’de ve Filistin  ile Yemen ve Sarıkamış’ta İmparatorluğu bitirmişlerdi. (Akdoğan,2011:229)

 

Güncel Haberler