ALİHAN TÖRE SAGUNİ HAYATI, MÜCADELESİ ve ESERLERİ


Dr. Kutlukhan Şakir

Alihan Töre Saguni 21 Mart 1885 te Rusya İmparatorluğu Türkistan Genel Valiliği Yedisu eyaletinin Tokmak şehrinde (şimdi Kırgızistan'da) doğdu. Babası Şakir Hoca, annesi Narbuvidir. "Saguni" mahlası, doğduğu şehrin hemen yanındaki tarihi Balasagun'dan gelmektedir. Özbek asillı Nakşi bir İslam alimi ailesine mensuptur. İlk öğrenimini Tokmakta yaptı, ardından Mekke, Medine, Buhara mektep ve medreselerinde tahsilini tamamladı. Yüksek seviyede Arapça, Farsça, Türkçe biliyordu, Dungançaya, Moğolcaya da aşinaydi. Aynı zamanda tip bilgisine de sahip mahir bir hekimdi.

I. Dünya Savaşı başlayınca Osmanlılar'a karşı Türkistanlı müslüman gençlerin Rus ordusuna alınmasına tepki göstererek bu hususta ilk fetvayı verdi.Türkistan halklarının çarlık iktidarına karşı 1916 yılındaki ayaklanmasına aktif şekilde katıldı, bu harekat feci bir tarzda bastırılınca Doğu Türkistan Kaşgar’da muhaciratta bulundu.1917 Ekim İhtilâli sonrası memlekete dönen Saguni ağır şartlarda ateizme karşı İslâm dinini meşru yollarla savundu, ve gizli tarzda hücre sisteminde talebe yetiştirdi. Bu faaliyetleri sebebiyle önce Sovyet Rusya ve sonradan Çin hükümetlerince defalarca hapse atıldı.

Saguni, Uygur ve diger Müslüman halkların kurtuluş mücadelesine önderlik yaptı.1945-1946da Şarki Türkistan İslâm Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanlığında bulundu. Milli ordu Başkomutanı ve mareşal rütbesinin sahibiydi, pek çok askeri operasyon yönetmiştir. Çin ordusuna karşı savaşarak başarılar kazandı. Ardından Stalin gizli servislerince Sovyetler Birliği'ne, Özbekistan'a kaçrildı, bu olay Sovyetler dağılıncaya dek dünya kamuoyundan gizli tutuldu.

Saguni hayatınin son yıllarına kadar yılmadan İslâm dininin ve milli kültürün korunmasi yolunda büyûk çaba gösterdi, talebe yetiştirme faaliyetini kesintisiz sürdürdü. Şubat 1976'da otuz yıllik sürgünün ardından Taşkent’te vefat etti. Vasiyetine göre Şeyh Zeynettin Baba Asri Mezarlığina defnedildi. Cumhurbaşkanı olduğunda maaş almamış ve mütevazi bir hayat yaşamış olan Saguni geriye mânevi miras dışında hiçbir şey bırakmamıştır. Özbekistan bağımsızlığına kavuşunca Taşkent'teki iki camiye, bir mahalleye ve bir sokağa adı verildi.

Onun kaleme aldığı ve tercüme ettiği eserler çok olsa da mücadele içinde geçen hayatı sebebiyle bunların az bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Saguni hayatta iken yaptığı çevirilerden ancak ‘Tüzükât-ı Timur’ ve ‘Nevâdirü'l-vekāyi'adlı eserler kısmen neşredilmiştir. Onun şah eserleri olan Târih-i Muhammedi ve Türkistan Kaygısı çeyrek asırlık beklemeden sonra ancak Sovyet Rusya'nın dağılmasının ardından oğullarının çabalarıyla gün ışığına çıkarılabilmiştir.

Alihan Töre Saguni'nin telif ve tercümeleri şunlardır: Telif: "Tokmak'ta HayitHoca Hidır Hoca oğlu Tarafindan Kilinmış Sual" (Özbekçe, Taşkent, El-İşlah, 2/1,7 Rebiül-evvel1334/13 Ocak 1916, s. 22-25); Uyğanaylı,Uyğanış Devri Keldi: Nutuk (Uygurca, Çöçek1945, küçük bir eserdir); Târih-i Muhammedi (Özbekçe, Taşkent 1991,1997,2004, 2006, 2008,2016; Bişkek Kırgızca, 2001; İstanbul Özbekçe,2011; Türkçe 2023); Vatan Ehline Dediklerim (Özbekçe, Taşkent 1994); Şifaül-ilel (Özbekçe, Taşkent2004, 2019); Bizden Emesdirler Vatannı Sevmeyenler (Şiir, Özbekçe, Taşkent 2005);Türkistan Kaygısı: I-II kitaplar (Özbekçe, haz. ve nşr. K. Şakirov, İstanbul 2011; Türkçe 2019, 2023; Türkistan Kaygısı: 1. kitap, Özbekçe, Taşkent 2003; Türkistan Kaygisı: I-II kitaplar,Orient Institut der DGM, Würtzburg 2006); Neşir:AhmedDâniş.Nevâdirü'l-vekāyi"(Farsça’dan Özbekçe'ye tercüme, Şarkşinaslık Enstitüsü, Taşkent1960); Timur Tüzükleri (Farsça’dan Özbekçe'ye tercüme, Taşkent 1991, 1996);Bahtlık nedir. Şiiri toplam. Taşkent, 2021; Arminius (Hermann) Vámbéry, Buhara yahut Maveraünnehir Tarihi (Osmanlıcadan Özbekçe'ye aktarma, yazma halinde, Taşkent 1960).

Şimdi yukarıda şah eserler dediğimiz Saguni’nin iki kitabı hakkında biraz bahsedelim.

‘’Türkistan kaygısı’’ Sovyetler Birliği gibi bir komünist süper devletin dünyaya meydan okuduğu “soğuk savaş” diye bilinen dönemde yazılmıştır. Saguni’nin iktidardan gizleyerek kaleme aldığı bu eseri, bugünlerde de ilim dünyasının tam anlamıyla tanımadığı bir kaynak durumundadır. Onun, ithaf edildiği esas Türkçe konuşan halklarına ve bunun yanı sıra islam âlemine ve dünya kamuoyuna ulaşamamış olması da acı bir gerçektir.

Eserin birinci bölümü – Türkistan Kaygısı I –, 1969 yılında bizzat yazarın kendi kaleminden çıkmıştır. Modern Özbekçe döneminde yazılmış olmasına rağmen eserin dili, yüzyıllar mabeyninde tüm Türkistan milletinin ortak lisanı olagelen Çağataycadır. İkinci kısmı – Türkistan Kaygısı II – ise 1969–1980 yılları arasında, müellifin talimatıyla, oğlu Asılhan tarafından yazılmış ve böylece bir bütün hâline getirilmiştir. Bu eserin, Arap harfleriyle yazılmış orijinal nüshası, oğlu Muhammedyar tarafından birinci kısmının temize çekilmiş kaligrafik nüshası ve oğlu Kutlukhan Şakir’in Kirilce’ye aktardığı şekli bugün hâlâ muhafaza edilmektedir.

“Türkistan Kaygısı”nın, önemli bir kaynak olmasının birinci sebebi, yazarın Batı ve Doğu Türkistan’da 1917–1950 yılları arasında yaşanan olayları ele alması, o dönemde bölgede yaşanan gelişmelerin bilinmeyen yönlerini aydınlatmasıdır. Bu da kitabı tarihî ve siyasî açıdan kıymetli kılmaktadır.

Eserde, Sovyet rejiminin, devlet terörünü nasıl siyaset hâline getirdiği ve onu hangi tarzda pratiğe döktüğü, uluslararası düzeyde Rus-Çin anti-türkistan işbirliğini hangi yöntemlerle oluşturduğu ve bu siyasetin bölge halklarının mukadderatını ne denli feci şekilde etkilediği açıkça anlatılmıştır. Böylece Çin’in, sadece Orta Asya için değil, belki bütün dünya için büyük bir tehlike olduğuna dikkat çekilmiştir. Bununla beraber müellifin Türkistan milli istiklalinin geleceği hakkında kaygılanarak beyan ettiği fikir ve mülahazaları istikbale ışık tutucu niteliktedir.

Kitabı önemli kılan diğer bir sebep ise onun, müellifin kendi tabiriyle, Çağatayca denilen klâsik Özbek dilinde, kendine özgü bir üslupla, yani, “Baburname” geleneklerini geliştirerek kaleme alınmış olmasıdır. Eserin meydana geldiği dönemde komünistlerin, Türkçe konuşan halkların lisanını Büyük Rus şovenizmi ve Sovyet ideolojisi temeline oturtarak, Kırgızca, Kazakça, Özbekçe ve saire diye parçaladıklarını düşünürsek, bu yapıtın dilbilim ve edebiyat açısından taşıdığı mana kendiliğinden ortaya çıkar.

            “Türkistan Kaygısı”nın Türkçesi Alman Doğu Enstitüsü’nün saygın bir katkılarıyla uzun bir çalışma sonucu hazırlanmıştır. İşbu eserin, bugüne kadar ulaşmasında en büyük emek şüphesiz, her türlü tehlikeye göğüs gererek onu koruyan başyazar oğullarınındır. Bunu burada zikretmek bir vefa borcudur.Türkçe “Türkistan Kaygısı”nın neşri seksen yıldan beri milletten politik nedenlerden dolayı çok bir titizlikle gizlenegelen tarihi vakıa ve olguların gerçeğini bilmeyi hak ettiklerini düşünen pek çok okuyucunun ilgisini çekecektir.

‘’Tarih-ı Muhammedi’yi yazıldığı mekân ve zaman açısından ele almak onun kıymetinin tespitinde mühimdir. Buna göre o devirde Orta Asya’da İslam dininin durumuna kısaca göz atalım.

Sovyetler Birliği’nde İslam’ın temelleri sarsılmıştı: Dini mülk yasağı onun iktisadi esasını yok etti, dini edebiyatın ortadan kaldırılması ve din eğitiminin suç sayılması onun manevi temelini mahvetti.

Demir perde rejimi hac farizalarını yerine getirme imkânını ortadan kaldırdı ve diğer Müslüman halklarla ilişkileri kopardı. Camilerin kapatılması, dini bayramların ve orucun yasaklanması İslam’ı sosyal esastan yoksun etti. 1980 yılına kadar herhangi bir dini inancı, ezcümle İslam dinini ortadan kaldırmak ve tamamıyla ateist bir toplum oluşturmak hedeflenmişti. 

İşte tam bu sırada ve böyle ağır, her hangi bir hürriyet hakkı yok olmuş bir ortamda gizlice, tehlike altında “Tarih-i Muhammedi” kitabı yazılmıştır. O 1958–59 yıllarında kaleme alınmış olup, Hicri 1380 yılı, 26. Ramazan’da yani, 14 Mart 1961’de temize geçirilmiştir. Ancak baskı aşamasına ulaşıncaya kadar 30 yıl beklemek zorunda kalınmıştır. 1988 yılında bu eser Kirilce alfabeyle yeniden yazılmış ve özel teşebbüsle bastırılmıştır. 

Eser “Tarih-i Muhammedi” adıyla “Hakikat-ı Muhammediye”, “Mucizat-ı Ahmediye” kavramları gibi derin bir manevi anlam taşımaktadır. İçeriğine göre o ağırlıklı siyer-i nebeviye sahasına aittir. İşbu eser itibarlı kaynaklara dayanmakla beraber her bir tarihi olay beyanının ardından müellifin ona kendi münasebetini yansıtan fikir ve mülahazalarının ibret verici bir tarzda takdimiyle de farklılık arz etmektedir. 

Eserin başka bir özelliği şöyle ki, günümüze kadar siyer hem de İslam dini tarihi alanında Özbek Türkçesinde bu kadar kapsamlı yazılan tek kitap olup, tam manasıyla “salih amel” numunesidir. 

Bu eser “Türk” kelimesinin telaffuzunun bile tehlikeli olduğu o günlerde milleti kimliğini unutmamaya davet eden bir çağrıdır. Yazar diyor ki: “Ben fakir – Alihan Töre Şakirhan Töre oğlu Saguni bizden sonraki evlat-nesillerimize ve de diğer dilleri Türkçe olan akraba uluslara, din kardeşlerimize yadigâr olsun isteğiyle yukarıda zikredilen Peygamberimiz Muhammed (a.s.), Kuran-ı Kerim, dini İslam ve Kabetullah tarihlerini herkesin anlayabileceği bir şekilde açık Türkçe dille yazdım.” 

Eserin özelliklerinden bahsederken şunu söylemeli ki, buradaki hassas nokta o veya bu müellifin görüş açısı ve algılama tarzıdır. Totalitarizmin o ağır şartlarında İslam uleması imanını nasıl koruyabildi, dinine ne kadar sahip çıkabildi, Peygamberine muhabbetini nasıl algılıyordu ve bu sevgiyi nasıl yaşıyordu? Kitaptan bu ve buna benzer çok mühim sorulara cevap bulunabiliyor. 

Eserin en önemli özelliği - İslam’a davet ruhudur. Kitabın Resul-i Ekrem sevgisiyle yoğrulmuş olduğu daha ilk satırlarından belli oluyor: “Anlamak şarttır ki, ben ümmettenim diyen herkes Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.)’i kendi baba ve annesini tanıdığı gibi bilmesi elzemdir”. İslam dinine davet din propagandası diye suç sayılan şartlarda bunu söyleyebilmek tam manasıyla ilmiyle amel etmek demektir. 

Allah’ın büyük mucizesi olan Miraç’ı anlatım usulü İslami ilim adabının ibret verici örneği niteliğindedir. Kitapta okuyucu kitlesine hitap, Yaradan’a yakarış samimiyeti o kadar güçlü ki, insanın en nazik kalp tellerini titretir, heyecanı körükleyerek gözlerden yaş akıtır.

Toplum esere büyük ilgi gösterdi. Kitap 10 defadan fazla neşredilmiş, toplam baskı sayısı 110 bini geçmiş olup, yeni baskılara hazırlıklar devam etmektedir.

 

 

Güncel Haberler