ÜSTADLAR KONUŞUYOR

Adnan Yılmaz*

Söz uçar, yazı kalır (Atasözü)

Ölümden sonra da bir şeyler anlatmak isterseniz sizi hatırlatacak eserler bırakmak gerekir. Ne kadar not, yazı ve kitabınız varsa arttırın o zaman kadar çok hatırlanırsınız. Önemli olan nesiller değişse yine de hatırlanmak güzeldir. Bizden önceki atalarımızın bu kadar çok imkanı yoktu. Her şeyi öz olarak şiir şeklinde anlatıp sonsuza ulaşacağı çözmüş, en uzak nesillere doğru şekilde ulaşmak istemişler… Tüm sanatları bir araya toplayıp herkese ulaşmakta "şiir" sanatın zirvesidir…

 

Yusuf Kaplan Hocamız yazısında şöyle bahseder; "Anadolu ruhu, bir kıtanın, gönül coğrafyasının adıdır. Bu ruh, iki asırdır can çekişiyor, toparlanıp kendine gelmeyi bekliyor. Anadolu ruhunu, Anadolu kıtası olarak adlandırıp hayata döndüren, şahlandıran ilk kişi, ilk öncü Necip Fazıl Kısakürek üstadımız olmuştu.

Oradan Sezai Karakoç’un Diriliş yolculuğu doğdu.

Oradan Yedi Güzel Adam’ın toparlanış yolculuğu hayat buldu.

 

Oradan Nurettin Topçu’nun Anadolu ruhunun mayasını başta eğitim olmak üzere her alanda karan “hareket”i gerçeğe dönüştü.

 

Oradan nefes almasalar da aynı diriltici kaynaktan kana kana içen Cemil Meriç ile İsmet Özel ülkenin makûs talihini yenecek entelektüel temizlik harekâtını geri dönüşü zor zirvelere taşıdılar.

O yüzden hepimiz Necip Fazıl’ın paltosundan çıktık diyorum.”Ufka işaret etmektedir.."

Nasıl bir gençlik?

Üstadın; NECİP FAZIL'IN, "GENÇLİĞE HİTABE"sinde;

" Her şeyini,hayatını ortaya koyduğu,

Mücadelesini verdiği, çilesini çektiği,

Arzulanan, Özlenilen, Beklenilen,

"Kim var diye seslenilince;

Sağına, soluna bakmadan,

Ben varım.."diyebilecek bir Gençlik.....

Hayatın hakikatini keşfedecek

Hakikat'in hayatını inşa edecek bir gençlik!"

 

Yusuf Kaplan!

Aşk’ıyla yaşayacak;

“Aşk”la yol bulup yoğrulacak,

“Aşk”a yol olup doğrulacak,

“Aşk”la yol sunacak ve doğrul(t)acak

bir gençlik!

 

Hakîkati kuşanacak ve hakîkatten taşacak bir gençlik

İslam'ın ışığını keşfedecek

İslam'ın ışığıyla hayatına yön verecek bir gençlik!

 

Girdiği ortamın şeklini almayan, girdiği ortama şekil veren , hakikatin şuurunda olan bir gençlik!

 

İnşa ve ihya  için gençler için gelecek için dertlenen bir biricik hoca ve  onun biricik talebeleri… İşte özlenen beklenen  gençlik..!

 

Bilime inanan, ahlaklı, analiz yapma yeteneği olan, biat etmeyen, dini istismar edenlere prim vermeyen, sürekli okuyup araştıran bir gençlik. Gerisi hikaye.

 

Nasıl bir gençlik?

Ahlak ve adaletin erdemini  keşfedecek, hak hukuk ve adaleti tesis edecek bir gençlik!

 

Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…!

 

“zaman bendedir ve mekân bana emanettir! " şuurunda bir gençlik..!

 

Âsım’ın nesli’ diyordum ya, nesilmiş gerçek!

İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek!” diyen bir gençlik…!

 

"zaman bendedir ve mekân bana emanettir! " şuurunda bir gençlik

 

“Ben bir genç arıyorum”

Şairler  Sultanı üstad Necip Fazıl Kısakürek diyerek, gençler geç kalmamalarını tembihler

Ey genç adam, yolumu adım adım bilirsin!

Erken gel,beni evde bulamayabilirsin!”

İlk şiirinden son şiirine kadar toplumun nefsi ile didişen bu şair mütefekkir, Şairler Sultanı Necip Fazıl Kısakürek, toplumun nefsi ile mücadelenin bir çırpıda başarıya ulaşamayacağını bildiği için,Mehmet Akif … gibi meseleyi zaman zaman geleceğe bırakmaya, gençliğin ülküsünü yapmaya çalışmıştır.

 

İşte “ Muhasebe” şiiri bu görüşü yansıtıyor:

 

MUHASEBE”

Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri!

Sadece, beyni zonk zonk sızlayanlardan biri!

Bakmayın tozduğuma meşhur Bâbıâlide!

Bulmuşum rahatımı ben de bir tesellide.

Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası!

Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?

Evet, kafam çatlıyor, gûya ulvî hastalık;

Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık.

Büyük meydana düştüm, uçtu fildişi kulem;

Milyonlarca ayağın altında kaldı kellem.

Üstün çile, dev gibi gelip çattı birden! Tos! ! !

Sen, cüce sanatkârlık, sana büsbütün paydos!

Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle;

Ve cemiyet, cemiyet, yok eden güruhiyle...

Çok var ki, bu hınç bende fikirdir, fikirse hınç!

Genç adam, al silâhı; iman tılsımlı kılınç!

İşte bütün meselem, her meselenin başı,

Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı!

Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden,

Daha keskin eliyle, başını ensesinden,

Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına;

Yerleştirse başını, iki diz kapağına;

Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi?

Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi?

Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen,

İçimde homurtular, inanma diye gülen...

İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe!

Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe?

Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!

Üst kat: Elinde tesbih, ağlıyor babaannem,

Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları,

Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları.

Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;

Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim!

Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş!

Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş...

Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım!

Mukaddes emanetin dönmez dâvacısıyım!

Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana;

Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.

Zaman, korkunç daire; ilk ve son nokta nerde?

Bazı geriden gelen, yüzbin devir ilerde!

Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak!

Bir saman kağıdından, bütün iş kopya almak;

Ve sonra kelimeler; kutlu, mutlu, ulusal.

Mavalları bastırdı devrim isimli masal.

Yeni çirkine mahkûm, eskisi güzellerin;

Allah kuluna hâkim, kulları heykellerin!

Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta;

Lafını çok dinledik, şimdi iş inkılâpta!

Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni!

Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni!

Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak!

Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak? Evet merhum yazar ve düşünce adamı Ahmet Kabaklı’ ya göre Necip Fazıl, çökmüş bir cemiyeti kurtarmak istediği ve bunu başaramadığı İçin devamlı çığlıklar atan bir mustariptir" Ahmet Kabaklı, Üstad ve Ahmet Kabaklı, s. 409

 

Necip Fazıl, siyasetteki başlıca gayesinin” ebedi yeni ve daima taze nesillerin” toplum hayatında “ maya tutması” olarak gösterir.

Xxx

“ Büyük Doğu ideali, tek zerresini feda etmeksizin İslama yol açmanın sistemidir.”diyen Necip Fazıl, hayatı boyunca güttüğü davanın kavgasını verir. Sağına ve soluna bakmadan doğru bildiği yolda tek başına da olsa yürümeye çalışır.

 

Üstad, adeta tırnaklarıyla taşı işleyerek resme şekil vermeye çalışan bir mermer ustası olarak tarihe geçti.( S. 393-399)

 

Toplumumuzdaki İslami duyarlığın tohumunu o atmıştır. Kuruyan çeşmeler gür sularını onunla yeniden akıtmaya başlatmış, suların apaydınlık, berrak akacağı günlerin hasretiyle yanıp durmuştur…

O öyle bir kaynaktı ki, kim gidip ağzını dayasa mutlaka onda içecek bir şey vardı…merhum Şair, yazar Cahit Zarifoğluna göre bütün bu insanları bir araya getiren, onda kaynaştıran şey ise İslam’ı. Üstad ve Cahit Zarifoğlu S. 369

 

“Gönüldaşlarına ufku gösterdi, ardından gelen gençliğe umut aşısı yaptı.

 

Mehmed’inin şahsında milletine yazdığı şu dizelerde görürüz bunu:

 

“Zindandan Mehmed'e Mektup

 

Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!

Baba katiliyle baban bir safta!

Bir de, geri adam, boynunda yafta...

Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!

Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

 

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,

Kırmızı tuğlalar altı köşeli.

Bu yol da tutuktur hapse düşeli...

Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.

 

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir âlem ki, gökler boru içinde!

Akıl, olmazların zoru içinde.

Üstüste sorular soru içinde:

Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?

Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

 

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;

Kaydını düştüler, mühür basıldı.

Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.

Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;

Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

 

Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!

Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...

Beni Allah tutmuş, kim eder azat?

Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...

Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

 

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;

Sayım var, maltada hizaya dizil!

Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!

İnsanlar zindanda birer kemmiyet;

Urbalarla kemik, mintanlarla et.

 

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;

Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...

Yalnız seccâdemin yününde şefkat;

Beni kimsecikler okşamaz mâdem;

Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

 

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!

Dakika düşelim, senelik paydan!

Zindanda dakika farksızdır aydan.

Karıştır çayını zaman erisin;

Köpük köpük, duman duman erisin!

 

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;

Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,

Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...

Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!

Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

 

Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;

Tek nokta seçemez dünyadan nazar.

Yerinde mi acep, ölü ve mezar?

Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?

Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

 

Ses demir, su demir ve ekmek demir...

İstersen demirde muhali kemir,

Ne gelir ki elden, kader bu, emir...

Garip pencerecik, küçük, daracık;

Dünyaya kapalı, Allaha açık.

 

Dua, dua, eller karıncalanmış;

Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.

Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...

Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;

İplik ki, incecik, örer boşluğu.

 

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;

Karanlığında nur, yeniden doğuş...

Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!

Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!

Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

 

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin, eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!”

Rasim Özdenören’ in ifadesiyle Necip Fazıl, sanki sürekli olarak bir kefareti ödemek borcuyla dünyaya gelmiştir…Özdenören’e göre böylece o, bu dünyadan alacaklı olarak göçmüştür..”(sahife:364,Acelesi Olan Adam)

 

Erdem Bayazıt’a göre:” İslami bir müessese olarak batın anlamıyla şüphesiz o bir” mürşid “ değildi, ama irşadın peşindeydi. Işığını gerçek mürşidden alan bir” muallim”, bir” yol gösterici” tam anlamıyla bir “ Üstad”dı.

Çok yönlü, kabına sığmayan kişiliği ile hizmet ediyordu.(Üstad ve Erdem Bayazıt. S. 358 )

 

Xxx

 

Rasim Özdenören’e göre bir cesaret anıtı olan Necip Fazıl, çoğu kimsenin dolambaçlı yollara ve tevillere başvurduğu zamanlarda o fikirlerini düpedüz ifade ederek anlatırdı…

Necip Fazıl’ı İslamı tefekkür alanında Müslümanca düşünmenin Cumhuriyet dönemindeki ilk örneği olarak temayüz ettiğini belirtir. Hatta onun öncesi ve sonrası yoktur.” der.(Sahife 346,Üstad,Rasim Özdenören)

 

Xxxx

 

Nuri Pakdil ‘e göre:“ Necip Fazıl,Şiirleriyle,piyesleriyle, tarihsel eleştirileri içerleyen kitaplarıyla uygarlığımızın en güçlü savunucusu oldu . Onunla kelimelere, kurşun gibi ağır, ama öldüren değil inşa eden, bir yük yüklendi.”( Üstad ve Nuri Pakdil. S. 336)

 

Xxxx

 

Mehmet Akif İnan’ a göre “Necip Fazıl,ın şiirindeki İslam, ideoloji ağırlıklıdır.’ Sakarya Türküsü’, bunun en karakteristik örneğidir.Bir ihtilal şiiridir o.Üstad bir ideolojik kavgayı sürdürdü.Bu, hepimizin gönlünde taht kurmasına vesile olan yanıdır.

İslam’ı bir entelektüel kesime, aydın ve düşünen kesime mal etmenin soylu kavgasını verdi.Bu anlayışa bağlı bir gençliğin yetişmesi için bir ömür boyu kalem oynattı, kelam sarfetti ve çileler çekti.”(Sahife:318,Üstad ve Mehmet Akif İnan)

 

Xxx

 

Mustafa Yazgan’a göre;” …Bizim medeniyetimiz kitap ve kitap kültürden geçer” diyerek Büyük Doğu ekolüne mensubiyetin değerini anlattı.(Sahife; 285, Üstad ve Mustafa Yazgan)

Xxx

Osman Yüksel Serdengeçti onun için; Çok farklı bir adamdı, ne onun yükselebildiği yere yükselebilirdiniz, ne de düştüğü yere düşebilirsiniz.

Sonuna kadar zirve, sonuna kadar derinlik… Öyle bir kişiliğe sahiptir ki onun hakkında karar verebilmeniz mümkün değildir.

İnsanı hükümsüz bırakır.

Necip Fazıl, noktasız, virgülsüz bir adamdı.

Ne dur, bilirdi ne durak.

Ondaki hayata hükmetme hırsı sonsuzdu.

Mağlubiyeti asla kabul etmezdi….

Ölümünden 15 gün önce ziyaretine gitmiştik. ‘Osman gel yanıma otur’ dedi.

O fırtına gibi adam, bir köşede, yaprakları sararmış kırık bir dal gibiydi.

Yanına yanaşmaktan korktum.

O sarı yapraklar dökülecek, adam ölecek sandım. Ben Necip Fazıl’ı o gün kaybetmiştim.

Fırtına dinmiş, güneş batmış, koca İstanbul koskoca bir mezarlık olmuştu….

Herkes şu beylik lafı ediyor; ‘Bıraktığı boşluğu kimse dolduramaz.’

Boşluk bırakmadı ki doldurulsun. Her şeyi doldurdu gitti.

Kafaları doldurdu, gönülleri doldurdu ve yaşını doldurdu.”(Sahife:271, Üstad ve Osman Yüksel Serdengeçti.)

Xxx

 

Sezai Karakoç’ a göre:” “ Mutlak hakikati bulan Necip Fazıl onun bütün sistemini taşıyan İslamın bir eri gibi kendini tarih içindeki büyük İslam varoluşu savaşına adamış ve bunun içinde poetik sınırları dışına taşmak zaruretini duymuştur.

…Büyük Doğu’ nun sadece bir dergi olmadığını, bir mektep, bir düşünce , edebiyat ve aksiyon akımı olduğunu… Büyük Doğu’ nun yepyeni bir nesil yetiştirdiğini söyleyen Karakoç, İslam idealini taşıyan genç nesillerin manevi alanda babası olan Büyük Doğu’ nun hakkını unutmak büyük bir nankörlük olur.”

 

Beşir Ayvazoğlu’ na göre,” Kaldırımlar şairi” nin ‘ Büyük Doğu’ da attığı maya tutmuş ve bu mayanın kıvama erdirdiği ilk hamur Sezai Karakoç’ un şiiri ve düşüncesi olmuştur.”

Necip Fazıl’ dan sonra, İslami Camiada öncü bir edebiyatçı kuşağının başını Sezai Karakoç çeker.”

 

Göklerin Çektiği Kartal

Altmış yıl durmadan dinlenmeden bin bir çile içinde, eserler vererek, mücadeleler yaparak milletinin varoluş savaşında yerini alan bir millet büyüğü, düşünce ve edebiyat hayatımızın dinmez ve sinmez kalemi, yerinden oynamaz üslubuyla kendini edebiyat tarihine hâkkeden kalem, Üstad Necip Fazıl, aramızdan sıyrılıp, adeta bir kuş gibi uçup gitti.

Fanilik arkadadır artık.

Dev sulara karşı bir ömür boyu gerilmiş kollar düştü.

Ve yüz yılımıza şeref olan şiir saati, durdu.

Ve doğru, iyi ve güzel için yükselen ses sustu. Yankıları çağların ufkunda çınlayacak.

İslâm’ın onuru için çağın çelik yüzüne karşı koyan elmas kas, gevşedi.

Atalarımız bir an için ebedi meşgalelerini bırakarak bizim bu dünyamıza doğru dönüp baktılar: ‘Kim geliyor? Bu gelen kim?’

Ey ölüm, sen ne sırlı bir güçle donanmışsın ki, en yalçın kayalıkların tepesinde, zamanın üstünde dimdik duran kartallar bile avın olur. Gök şahini ağına, tuzağına düşer.

Çağdaş bir destandı, bir kahramanlık destanıydı, sonuna nokta konan. Ama bu bir ara noktasıdır. Destanın öbür yüzü bundan sonra söylenecek.

Dünya çağının bu ikindisinde ne büyük gölgeydi vurdu karşı ufuklara, güneşin doğduğu ufuklara.

Evet, bir kahraman düştü toprağa. Bir kez daha bin kez daha yeşerip boy atacak bir tohum olarak.

En önde koşan atlının atı kapaklandı. Ve en birinci süvariyi toprak bağrına bastı. Herkeslerden daha çok seven ana gibi.

Gaib, onu ‘kurcalayan çilingir’i, ‘canlı cenazeler’in üstünden aşırarak gözlerden gizledi. O gözler ki zaten görmüyorlardı.

Ve perde kalktı. Ten maskesi sıyrılarak, ruh, potada saf altına kalboldu.

Kartal süzülüp gitti, sonsuz göklerde kayboldu.

Bize ne düşer, bütün bu manzara karşısında, susmaktan başka.

(Sezai Karakoç – Diriliş 26 Mayıs 1983) (Üstad ve Sezai Karakoç. S. 259)

 

Xxxxx

 

Nurettin Topcu’ nun Büyük Doğu’ da 1949-1959 yılları arasında yayınlanmış 15 yazısı bulunmaktadır. “…Necip Fazıl Bey, …’Türkiye’nin Maarif Davası’ diye bir kitap yazdım, yeni bitti, kimseye göstermedim,onu vereyim” diye cevap verdi.

Maarif Davamız,ismi ile başlıyan ve “ Maarif Meselemiz” diye devam eden 8 yazısı bunlar arasında en önemlisi.( Üstad ve Nurettin Topçu S : 208) (Bir Neslin Üstadı, Necip Fazıl Kısakürek, Hüseyin Yorulmaz, Hat Yayınevi 2010)

 

Adnan Yılmaz* Emekli Vali

 




Güncel Haberler