ÜLKEMİZDEKİ BİR YABANCI GÜÇ OLARAK CHP (2)

Hüseyin Yürük

 (…..) Dönemin idarecileri M.Akif tarafından kaleme alınan İstiklal Marşını ‘fazla batı aleyhtarı’ diye niteleyerek değiştirmeye dahi yeltenmişler ancak başarılı olamamışlardı.1925 yılının 2. yarısından itibaren adım adım takip edilen “Mehmet Akif Ersoy, bu muameleye çok kırılmış, “Bana memlekete ihanet etmiş adam muamelesi yapıyorlar. Buna tahammül edemiyorum” (Düzdağ,1990:3). diyerek vatanı terk etmiş ve Mısır’a yerleşmiştir.

Taha Akyol da bu vakıayı şöyle ifade eder:Mısır’a gidişinin asıl sebebi ‘takip altında’ kalmış olmasıdır. Peşine polis hafiyesi takılması çok ağırına gitmiştir (Akyol,2010).

CHP İktidarı, adeta bir işgal  yönetimi  gibi, ülkenin İstiklal Marşı Şairi Mehmet Âkif Ersoy’a karşı sistemli bir düşmanlık kampanyası yürütüyordu.

Tarihe düşülen kayıtlara göre, dönemin tek parti iktidarının ‘Dahiliye Vekili’ Şükrü Kaya, İstanbul valiliğine gönderdiği mesajda İstiklal Marşı Şairi Mehmet Âkif Ersoy’un cenazesine sahip çıkılmamasını ve tüm resmi zevatın cenazeden uzak durmasını emretmişti.

Gazeteci Ardan Zentürk, bu büyük ayıbı şöyle anlatır:Hafif kar yağışı olan 27 Aralık günü büyük Türk şairi, büyük Müslüman Mehmet Akif Ersoy’un tabutu dört hammalın sırtında Beyazıt Camii’ne getirildi. Burada kılınan öğle namazından sonra tabut, yirmibeş otuz kişiden ibaret cemaatin omuzları üzerinde yola çıkarıldı. Sonunda mezarının başında onüç kişi kaldı (Zentürk,2009).

Gazeteci Taha Akyol da Mehmet Akif’in çıplak bir tabut içersinde musallaya getirildiğini nakleder.Akif’in çıplak tabut içinde musalla taşına konulan cenazesine devlet değil, üniversite öğrencileri ve halk sahip çıktı (Akyol,2010).

…Gençler hemen Emin Efendi Lokantasının bayrağını alarak tabutun üstüne örttüler. Sonra merhumun bir kısım arkadaşları gelmeye başladı. Ama ne vali,ne belediye reisi ve ne de tek partinin zimamdarlarından hiç kimse ortalarda yoktu” (Aymalı,2012).

Taha Akyol milli şairin cenazesine yapılan büyük devlet ayıbını Mithat Cemal Kuntay’dan nakille  şöyle anlatır: Bir süre sonra CHP İktidarının gazetelerinde  "Kimseler yüzüne bakmadı, bitler içinde öldü" türünden yalan ve aşağılayıcı yazılar çıkmıştı (Akyol,2006).

O tarihlerde Milli Türk Talebe Birliğinde görevli bulunan Prof.Dr. Abdülkadir Karahan da cenazeye katılmış ve bir konuşma yapmıştır. ‘Akif’in Ebediyete Uğurlanışı ve Sonrası’ başlıklı bir yazıda hatıralarını anlatan Karahan, cenaze töreni sonrasında başına gelenleri şöyle anlatıyordu: “3 gün sonra beni Yüksek Öğretmen Okulundan Emniyet Müdürlüğüne istediler. Bir şube müdürü beni sorguya çekmiş ve “Ne sıfatla resmi makamların törene gerek görmediği bir şairin kabri başında konuşma yaptığımı sormuştu (Aymalı,2012).

6) Başörtüsü Düşmanlığı

CHP kurulduğu günlerden beri ülke insanının giyim kuşamı başta olmak üzere başörtüsüne karşı da  sistemli bir düşmanlık politikası izlemişti.Bu düşmanlık  toplum hayatında başörtüsünün belirgin bir şekilde ortaya çıkmasıyla birlikte bir hastalığın nüksetmesi gibi nüksetmiş, CHP’liler devletin çeşitli organlarını kullanarak başörtüsünü yasaklatma çabasının koçbaşı olmuşlardı.

Darbecilerin koyduğu yasakların ardından 1990 yılında; YÖK Başkanı İhsan Doğramacı’nın yönlendirmesi ile başörtüsü ile ilgili üç kanun metni yazılır. Bunlardan ‘Yüksek Öğretim Kurumlarında kılık kıyafet serbesttir’ şeklindeki kanun metni Meclis’ten geçer ve 28 Ekim 1990’da yürürlüğe girer.

Ne var ki bu sefer de CHP yerine faaliyet gösteren dönemin ana muhalefet partisi olan SHP, konunun Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurur. Mahkeme 9 Nisan 1991’de bu iptal talebini reddeder(Çaparoğlu,1999:41).

2002 yılında; 28 Şubat ürünü olan İmam Hatip Okullarındaki başörtüsü zulmü halen devam ediyordu. O sırada iktidarda ANASOL-D Hükümeti vardı. Yani ANAP-DSP ve MHP’den oluşan bir hükümet iktidardaydı ve Ecevit Başbakan olarak bulunuyordu.

2007 yılında; artık kronik  bir toplumsal sorun olan başörtüsü yasağını  kaldırmak üzere TBMM'deki 547 milletvekilinin 411'inin oyu ve 3 partinin uzlaşmasıyla geçen kanun CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürülmüştü. CHP, üniversitelerde başörtüsüne serbestlik getiren yasaya karşı çıkmış hatta bunu "anayasaya karşı hile" olarak adlandırmıştı  (Kökçe,2017).

7) Basın, Fikir ve  Özgürlüğü Düşmanlığı

CHP İktiadarında cemiyeti bütün hücreleriyle kuşatan baskı atmosferinin tabii olarak en önemli hedefi basın yayın organları olmuştur. Halkın kendisini ifade etmesinin önündeki bütün kanalları paranoyak bir anlayışla tıkayan Milli Şef bürokratları, yayın dünyasındaki bütün hareketlilikleri de büyük bir dikkatle izlemiş ve çizgi dışı hareket edenleri insafsızca cezalandırmışlardı.

Basın Yasası 25 Temmuz 1931 tarihinde kabul edilmişti. 28 Haziran 1938 tarihinde de önemli ölçüde değiştirilmişti. Yasanın ilk halinde yayın çıkarmak için sadece beyanname verilmesi yeterli görülmüşken 1938 yılında yapılan bir değişiklikle yayın çıkarmak  isteyenlerin, bulundukları yerin en büyük Mülki idare amirinden ruhsatname, yani  izin  almaları şartı getirilmişti. Bu şekilde hükümet yeni bir yayının çıkıp çıkmayacağına karar verme yetkisine sahip oluyordu.Matbuat Kanunu hür basının önünde bir utanç duvarı misali durmaktaydı. Uzmanlara göre “Bu kanunla tüm basın CHP emrine girmişti” (Ekinci,1997:88).

Bu kanunun en önemli hususiyeti hükümete, iktidarın sürdürdüğü politikalara aykırı yayın yapan gazeteleri kapatma salahiyeti vermesiydi.1931 tãrihli Kanun tek parti idaresinin genel karakterine uygun olarak güdümlü bir basın rejimi oluşturuyor, basın üzerinde hakimiyete dayanan bir karakter taşıyordu.

Aynı kanunda 1938 yılında yapılan değişiklikle iktidarın basın üzerindeki hakimiyeti bir kat daha pekiştirilmişti. Buna göre, gazete ve dergi çıkarmak için o yerin en büyük mülki amirinden izin almak gerekiyordu. “Yani hükümet yeni bir yayına izin verip vermemekte tamamen serbest kalıyordu” (Akandere,1998:210).

(…..) Bütün ülkenin Şef’in korosu olarak kabul edildiği bu siyãsî konjonktürde basın yayın hürriyeti CHP’nin ve bürokratlarının iki dudağının ucunda varlık yokluk mücadelesi veriyordu.

CHP Devri basın hayatı bu mânâda sayısız örneklerle doludur. Milli Şef bir gazetenin yayınını beğenmedi mi ‘Kapatın şu gazeteyi’ diyor aynı gün gazete telefon emriyle kapatılıyordu. Savaş yılları boyunca gazeteler Matbuat Umum Müdürlüğü’nün verdiği emir ve direktiflerle yönetilmişti. Basın, idarenin denetimi ve güdümü altına sokulmuştu. “Savaşın devam ettiği altı yıl boyunca verilen gazete kapatma kararları, ülkede ilk gazete çıkışından beri verilen toplam kapatma kararlarından daha fazlaydı” (Akandere,1998:218).

Dönemin ünlü gazetecilerinden Emin Karakuş’un naklettiğine göre;“Savaş yıllarının atmosferi içersinde sabun fiyatlarının yüksekliğinden bahsetmek gazetecinin Matbuat Umum Müdürü tarafından aranılıp ‘Kanatlarını kopartırım’ ikazına uğramasına sebep olabiliyordu” (Karakuş,1977:25).

Gazete sahiplerinin, yazar ve muhabirlerinin azarlanması, tehdit edilmesi günlük hadiselerdi.“Bir daha böyle bir şey yazarsanız kemiklerinizi kırarım’ gibi sözler o yıllarda gazete sahiplerinin ve gazetecilerin sıkça duydukları sözlerdi” (Akandere,1998:218).

Ankara Valisi Nevzat Tandoğan o devrin önemli bürokratlarındandı. Ankara adeta onun yönettiği bir krallıktan ibaretti. “O da beğenmediği yayınlarla ilgili gazetecileri makamına çağırarak ikaz ediyor, çekmecedeki tabancasını göstererek bu tür haberler yazılmasının mukadder neticesini şimdiden hatırlatıyordu” (Karakuş,1977:19).

Uygulanan bu baskı ve devlet terörü tabiî olarak gerisinde çok sayıda mağdur bırakıyordu. Devrin istibdat politikasından nasibini almayan basın mensubu neredeyse yok gibiydi. “Bir çok ünlü gazeteci ve yazar hükümetçe çizilen istikamette yazı yazmadıkları için cezalandırılmışlar ya da yazmaktan men edilmişlerdi” (Akandere,1998:222).

Bu devrin önemli mağdur gazetecilerinin başında Zekeriya Sertel geliyordu. “Sertel’in arkadaşları Cami Baykurt, M. Ali Aybar, Milli Şef’e hakaretten yok yere 4 yıl ceza almışlardı” (Uyar,1999:216).Bütün şimşekler muhalif gazetecilerin üstündeydi.“İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de uzaktan yakından biraz dili sürçen gazeteci kendisini cezaevinde buluyordu” (Karakuş,1977:261).

Görülen lüzum üzerine kapatılan gazetelerin başında ise Tan ve Vatan gazeteleri geliyordu.“Vatan ve Tan gazeteleri 10 Mart 1944’te bir ay süre ile kapatılmaktan kendilerini kurtaramamışlardı” (Ekinci,1997:273).

Vatan Gazetesi’nin başına gelen sansür basın tãrihine geçecek boyuttaydı. “Gazete bir dönem tam altı ay boyunca kapatıldığından 26 Ağustos 1944 ve 23 Mart 1945 tãrihleri arasındaki nüshaları gazete koleksiyonlarında bulunamıyor, arayanları şaşkına çeviriyordu”’(Toker,1970:33).

Sol ve liberal basın kadar ‘Türkçü basın da bilhassa Almanya’nın yenilgilerinin başlamasından sonra ağır müeyyidelere uğratılmıştı.Küllük Dergisi’nin kapatılma emrini gösteren vesika ise devrin hesap defterine düşülmüş manidar bir kayıttır. “1940’ta gerçekleşen kapatılma hãdisesinde üzerinde ne mühür, ne bir adres, ne de bir resmî sayı bulunan bir evrakla dergi kapatılmıştı.

Evraktaki kapatma iradesi şu kısa cümleden ibaretti: Sahibi bulunduğunuz Küllük Mecmuası’nın Dahiliye Vekaletinin emirleriyle bugünden itibaren kapatılmış olduğu tebliğ olunur. Emniyet Müdürü Muzaffer Akalın” (Ağaoğlu Samet,1993:104).

4 Aralık 1945 tarihinde  devrin iktidarı tarafından Tan Gazetesi’ne karşı organize edilen linç teşebbüsü Şeflik Devri’nin adeta yüz karasıdır. CHP Parti müfettişleri ve gençlik kolları tarafından organize edilen, İlhan Selçuk, Ali İhsan Göğüş gibi meşhurların da katıldığı Tan saldırısı bugün de hafızalarda tazeliğini koruyan kara bir lekedir.Dönemin gazete baskınları sadece Tan Gazetesi ile sınırlı değildi. İktidarın emrinde hazır kıta gibi bekleyen üniversite öğrencileri yukarıdan aldıkları işaretle başka gazeteleri de basarak tahrip etmektedirler.

1947 yılında İstanbul’da çıkmaya başlayan Zincirli Hürriyet isimli gazetenin yönetimi, sıkıyönetimden kurtulmak için İzmir’e taşınmıştı. Gazete İzmir’de de rahat bırakılmamış ve bazı öğrenciler tarafından matbaası basılarak tahrip edilmişti” (Karpat,2008:198).

CHP'nin Milli Şefi İsmet İnönü'nün tek başına iktidar olduğu yıllarda 108 gazeteyi muhalif yayınlar yaptığı gerekçesiyle kapattırmıştı.

Tarihçi-Yazar Mustafa Armağan, “Tek Parti Devri” başlıklı kitabında Milli Şef Dönemi Basın hayatının karnesini şöyle çıkartır:İnönü, sınırlı imkanlarla yayın yapan 108 gazetenin kapısına kilit vurdu. İnönü'nün ilk kapattırdığı gazetenin başında ise bugün CHP'nin yayın organı gibi davranan Cumhuriyet gazetesi geliyordu.

Yazımıza en başta yaptığımız tesbitle son verelim:Dikkatli bir tarih okurunun ülkemizle ilgili şu tesbiti yapması zor  değil:Türkiye'yi yaklaşık 100 yıldır gittikleri söylenen yabancıların kayyımı olarak CHP yönetiyor. 100 yıldır gün be gün, an be an yaşadığımız bütün acılar bu işgalin bir tezahüründen başka bir şey değil.

 

KAYNAKÇA

Ağaoğlu Samet, (1993), Siyãsî Günlük,İstanbul:İletişim Yay

Akandere Osman, (1998),Milli Şef Devri, İstanbul:İz Yay

Akyol Taha, (2006) Milliyet, 26.12.2006

Akyol Taha, (2010), Milliyet, 29.12.2010

Altıkulaç Tayyar,(2011) Zorlukları Aşarken I,İstanbul:Ufuk Yayınları

Aymalı Ömer,(2012), Dünya Bülteni,28.12.2012

Cebeci M.Cemal (2014), Doksanüç Yılın Ardından,Hatıralarım,Ankara:Kimder Yay

Çaparoğlu Bülent,(1999),Meclis Hatıraları,İstanbul:Şule Yay

 

Düzdağ M.Ertuğrul,(1990),Safahatİstanbul :İnkılap  ve Aka Yayınevi

 

Düzdağ M.Ertuğrul,(2016),Yakın Tarihin İçinden, İstanbul :Gonca Yayınevi

 

Efe Ahmet,(2013), Bir Müftünün Hatıraları, Ankara: Boğaziçi Yayınları

 

Ekinci Necdet, (1997),Çok Partili Hay. Geçişte Dış Etkenler, İstanbul:T.D. Yay.

 

Ergin Ali Şakir, (2016),Bir Şeyh Bir Şehzâde, İstanbul: Seçil Ofset

 

Goloğlu Mahmut, (1972), Devrimler ve Tepkileri,Ankara:Başnur Matb

 

Goloğlu Mahmut, (1974), Tek Partili Cumhuriyet,Ankara:Kalite Matb.

 

Kabaklı Ahmet,(1989),Temellerin Duruşması, İstanbul: Türk Edebiyat Vakfı Yay

 

Karaçam İsmail, (2009),Hatıralar, İstanbul:Çamlıca Yayınevi

 

Karakuş Emin, (1977), İşte Ankara,İstanbul:Hürriyet Yay

 

Karpat Kemal, (2007), Osmanlıdan Günümüze Elitler ve Din, İstanbul: Timaş Yay

 

Karpat Kemal,  (2008),Dağı Delen Irmak, İstanbul:  İmge Kitabevi

 

Kırkıncı Mehmet, (2004), Hayatım ve Hatıralarım, İstanbul: Zafer Yayınları

 

Kökçe Halime,(2017), Star,25.02.2017

 

Mısıroğlu Kadir,(1995), Geçmiş Günü Elerken, İstanbul:Sebil Yay

 

Oğuz Orhan, (2004), Cumhuriyete Yaşıt Bir Hayat, İstanbul: Doğan Kita

 

Oğur Yıldıray,(2017) karar.com,11.11.2017

 

Özdemir Hikmet, (1995),Türkiye Cumhuriyeti,İstanbul: İz Yay

 

Serdengeçti O. Yüksel, (2000),Mabetsiz Şehir,İstanbul:T.E.V. Yay

 

Toker Metin,(1970),Tek Partiden Çok Partiye,İstanbul:Milliyet Yay.

 

Yeni Akit (2012),27.4.2012

 

Zentürk Ardan, (2009), Star, 8.10.2009

 

 

*Yenisöz  Gazetesi/ 23 Nisan 2021

 




Güncel Haberler