TEK PARTİ İKTİDARI'NIN BİR DEMOKRASİ AYIBI: 21 TEMMUZ 1946 SEÇİMLERİ

Hüseyin Yürük

 

Siyasi Tarihimizin Çok Partili Rejim anlamında ilk seçim faaliyeti sayılan 21 Temmuz 1946 Seçimleri Türk Demokrasisinin sancılı günlerini gösteren anlamlı bir örnektir. Dış tesirlerin baskısı altında ülkemizde çok partili hayata kerhen de olsa start veren Tek Parti Yöneticileri, mevcut konjonktür kendi aleyhlerine dönmeden bir oldu bitti ile ilk seçimi yapmaya çalışmışlardır.

 

Tek Parti İdaresi tarafından önce yerel seçimler öne alınmış, ancak 7 Ocak 1946'da kuruluşunu henüz gerçekleştirmiş Demokrat Parti ve eş zamanlı kurulmuş diğer partiler bu seçimi protesto ederek bu haksız yarışa katılmamışlardır.

 

Tek Parti Yöneticileri bu kez 1947 yılında yapılması gereken genel seçimleri öne alan kanunu kabul ederek ve mevcut Meclis'i feshederek ülke demokrasisini yeni bir oldu bitti ile karşı karşıya bırakmışlardır.

 

Bernard Lewis, Tek Parti'nin ve Yöneticisi Milli Şef İnönü'nün kendisiyle çelişkiye düştüğü bu sürece işaret ederken, Prof. Dr. Kemal Karpat da erken seçimin CHP'deki bir endişe ve panikten doğduğuna dikkat çeker.

 

Bu karar henüz ülke çapında örgütlenmesini tamamlayamamış DP dahil birçok parti için yeni bir sarsıntı sebebi olmuş, seçimlere katılıp katılmama hususunda partilerin üstdüzey yöneticileri uzun süren tartışmalar gerçekleştirmişlerdir. Tek Parti idaresinin kesif sansür uygulamalarından iyice yılmış basın da 'seçimlere girilmemesi' şeklinde bir yayın başlatmıştır.

 

Yapılan uzun tartışmaların ardından DP yöneticileri demokrasi içinde varolmanın ve meşru kalmanın bir vesilesi olur kanaatiyle 21 Temmuz seçimlerine girme kararı almışlardır. Bu karara rağmen, muhalefet cephesinin lideri konumunda bulunan DP'nin 16 ilde seçimlere girememesi, muhalefet partilerinin bu seçime ne kadar hazırlıksız yakalandığını gösteren çarpıcı bir örnektir.

 

Seçim sathı mailine girildiği andan itibaren, Türk seçmeninin muhalif kanadı ağır bir baskı bombardımanına tabi tutulmuş, muhalif olmanın bedelini ağır ödemiştir. Birçok ilde meydana gelen sövme, dövme, darp, gözaltı gibi uygulamalar her kademeden devlet görevlisi tarafından muhalif vatandaşlara uygulanmıştır.

 

Tek Parti Devleti görevlilerinin vatandaşlara uyguladığı fiili ve psikolojik şiddet, ayrıntılarıyla birçok kaynakta kayıtlıdır. Bunlardan bazılarını dönemin atmosferini kavramak bakımından zikretmekte fayda var:

 

Bir dönem Hürriyet Gazetesi'nin Ankara Temsilciliği görevinde bulunan, esasen kendisi de CHP'li düşünen gazeteci Emin Karakuş o günleri şöyle anlatıyor:

 

(...) Seçim günü yaklaştıkça, ülkedeki siyasal tansiyon da artmaya başladı. Özellikle Ege Bölgesi'nde çok şiddetli bir seçim kampanyası egemendi. Gazeteler, İzmir'de eli bıçaklı tanınmış sabıkalıların CHP hesabına çalışmak üzere görev aldıklarını haber veriyorlardı.

 

(...) Buna karşılık CHP çevrelerinin halk üzerindeki baskısı gün geçtikçe artmaya başladı. Ankara'nın köylerinde kanlı olaylar meydana geldi. Çubuk Kaymakamı, yanında Jandarma Komutanı olmak üzere köyleri dolaşıyor, halkı dövüp ölümle korkutuyordu. Yüzü gözü kan içinde kalan köylüler, “Yetişir artık çektiklerimiz, Particilik bu mudur?” diye haykırıyorlardı. Bu haberi İzmir'den gelen bir başkası izliyor, elleri zincirlenerek, gözleri kapalı tutularak yurttaşların karakollarda sabaha kadar dayak yedikleri ileri sürülüyordu. (Karakuş,1977:122)

 

Yazar, İsmet Bozdağ ise Bursa civarında yaşananları şöyle anlatıyor:“Bütün Türkiye sathında Demokrat Parti teşkilatı büyük bir baskı altındaydı. Bazı vilayetlerde Demokrat Parti'nin kapanacağı günler bekleniyor, valiler ve bu arada Bursa Valisi, Demokrat Parti ileri gelenleri için birer sahte 'zabıt dosyası' hazırlatıyor ve bu kimselerin asılmalarını sağlayacak suçlar icat ediyordu.” (Bozdağ,1993:52)

 

Bir dönem CHP'nin önemli kurmaylarından biri olan CHP Milletvekili Sırrı Atalay da o günlere şu cümlelerle tanıklık ediyor: “1946 yılıydı. Seçimlerden birkaç gün önce Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptığım Lice'de ilginç bir olay yaşadım. Karahasan Mahallesi'nde oturan Ahmet Erdoğan isimli vatandaş Lice'de DP örgütünü kurmak istediğini ancak, resmi makamların buna engel olduğunu bildiriyordu. Araştırdım, Lice'de muhalefet partisinin kurulmasının istenmediği yanıtını aldım. Ben Ahmet Erdoğan'a olumlu yanıt verdim. Ertesi gün Lice'ye Diyarbakır İl Müdürlerinden biri geldi. Yemekte Lice'de DP örgütünün kurulmasına Valilik, genel müfettişlik ve CHP yöneticilerinin iyi karşılamadığını, öfke içinde olduklarını söyledi. (Atalay,1986:77-78)

 

(...) Vali Rollas, dürüst, çalışkan bir kamu görevlisiydi. Ne var ki, iktidarın eleştirilmesine dayanamıyordu. Sert eleştirilerde bulunan DP'lilerin derhal salondan atılmasını ve haklarında işlem yapılmasını emretti. Görevli jandarmalar gözlerimin önünde DP'lileri çok sert bir şekilde hırpalamaya başladılar.(Atalay,1986:80)

 

Bir başka CHP kurmayı CHP'li Turan Güneş'in tanıklığı ise bir başka bölgeden:“Olaylı bir seçim yaşanmış Kandıra'da o yıl... Seçimde oylar değiştirilmiş. Kandıra Savcısı, 'Ben böyle bir hükümete hizmet etmem' diyerek görevinden istifa etmiş.” (Barlas,2000:171)

 

Radikal Gazetesi yazarı Türker Alkan da 1946 seçimlerine ait hatırasını şu çarpıcı cümlelerle anlatıyor:Oyların açık atılıp gizli gizli sayıldığı, kaymakamların CHP İlçe Başkanı, valilerin il başkanı olduğu tek parti döneminde yapılan seçimlerden birinde babamla dayım oy vermek için yola çıkmışlar. “Sandıkların bulunduğu okulun kapısında polisler duruyordu” diyor babam, “Bizi görünce, 'Haydi gidin', dediler, 'Sizin oyunuza ihtiyacımız yok!” (Radikal, 09.06.2002)

 

Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı Doğan Nadi de 1946 Seçimlerini şu ironik dil ile eleştiriyordu: Meşhur hokkabaz Zati Sungur İzmir'den gitmiş.Ayol ne oldu? Güzel güzel temsiller verirken neden birdenbire kaçtı? Merak ettik.Telgrafçektik.şu cevap geldi. Rey sandıklarının başında yapılan numaraları gördükten sonra İzmir'de bana iş kalmadı.

 

İşte bu şartlarda gerçekleşen 21 Temmuz seçimlerinin ardından basın ve kamuoyu infial içinde ayağa kalkar. CHP, demokrasi konusunda ilk sınavını verememiş, sınıfta kalmıştır.

 

O günkü atmosferi ve seçim sonuçlarını günün gazetelerinden izleyelim:“Seçim yapıldı. Seçimlerin özellikle illerde, CHP'li devlet görevlilerinin büyük baskısı altında yapıldığı söylentisi çıktı.  DP'liler şikayetlerini basın yoluyla yansıttı. “Demokrat Parti hemen bütün memlekette tazyikin birdenbire artıp son haddini bulduğunu iddia ediyor.” (Cumhuriyet,  22.07.1947). -İstanbul'da, İzmir'de, Aydın'da, Manisa'da, Konya'da ve diğer bazı yerlerde heyecanlı bir hava içinde şüpheler ileri sürülüyor, Demokratlar seçim mazbatalarının değiştirildiğini söyleyerek durumu protesto ediyorlar. (Cum., 23.07.1946). -DP seçimin feshedilmesini isteyecek. -Partinin milletvekili seçilen üyelerinin hep birden istifa etmeleri de muhtemel görülüyor. (Cum., 24.06.1946).  (Ahmad,1976:23)

 

Seçimlere karıştırılan şaibe o kadar büyük boyuttadır ki ülkenin en büyük vilayeti olan İstanbul'da bile sonuçlar 3 gün sonra açıklanır. Şehir oyları DP'nin, köy oylarının ezici çoğunluğu CHP lehine idi. İstanbul'da sonuçların seçim akşamı alınması beklenirken ancak üç gün sonra sonuçlar ilan edildi.

 

1946 genel seçimleriyle ilgili kanaat ortaktır: Seçimlere iktidar partisi hile karıştırmış, devlet görevlisi ve jandarmanın açık oy baskısı altında yapılan seçimlere rağmen, halk DP'yi tercih etmiş, CHP'nin iktidardan olacağı anlaşılınca gizli sayım sırasında DP'nin oyları CHP'ye yazılmıştır.

 

“Seçimlerin bir baskı ve korku ortamında yapıldığına dair genel bir konsensus vardı ve bunun sonucu olarak iki parti arasındaki ilişkiler geleceğe dönük olarak zehirlendi.” (Ahmad,1999:130)

 

“Seçim yapıldıktan sonra hile, baskı tartışmaları daha da arttı. Çünkü mevcut seçim yasasına göre oylar açıkta atılıyor, yani seçmenin hangi partiye oy verdiği belli oluyor, fakat tasnif ise kapalı kapılar arkasında gerçekleştiriliyordu. Hiç bir art niyet olmasa bile seçimdeki bu işleyiş biçimi sonuçlara gölge düşürmekte, seçmenin özgürce oy kullanması ve oyunun güvence altında bulunması gibi ilkeleri zedelemekteydi. Yasanın bu açıkları yerel yöneticilerin baskılarına da temel teşkil etti. Sonuçlar üzerindeki meclis tartışmaları da 46 seçimlerindeki oyların boyutunu gösterir. Fakat DP hiçbir zaman bu sayıları kabul etmemiştir. Onun iddiasına göre seçimi 279 DP ve 186 CHP milletvekili kazanmıştır.

 

Fakat ne olursa olsun 1946 seçimleri gölge düşürülmüş bir seçimdir, bunun için de hiçbir zaman unutulmamıştır.” (Çavdar,1999:413)

 

Seçimlerin ardından yeni kabineyi kurmakla görevlendirilmiş Recep Peker 5 Ağustos 1946 akşamı Millet Meclisi Binası'nda iken, kendisinin ifadesine göre karşı kaldırımları dolduran “basit kılıklı” bir kalabalık “Yaşasın demokratlar” diye bağırarak hileli seçimleri protesto etmişlerdir.

 

Bunun üzerine atlı polisler kılıçlarını çekerek meclis kapısında biriken kalabalığı dağıtmış, bu hareket meclisin yalnız kapısına değil, manevi şahsiyetine karşı bir saldırı sayılmıştır.

 

Dr. Osman Akandere 21 Temmuz seçimleri ve sonrasını şöyle tahlil eder: Yeni parti halkta taban bulmuştu. DP'nin 1946 milletvekili seçimlerinde üç milyona yaklaşan bir oy tabanı olmuştu. Bu, kuruluşunun henüz 6. ayında olan ve birçok merkezde teşkilatlanamamış bir parti için büyük başarıydı. (Akandere,1998:454)

 

21 Temmuz 1946 seçimlerinde hile ile bastırılan toplumsal dip dalgası, 4 yıllık gecikmenin ardından siyaset tarihimize damgasını vurmuş, 14 Mayıs 1950 yılında yapılan seçimle Demokrat Parti, Tek Parti iktidarını silip süpürerek halkın iradesini iktidara taşımıştır.

 




Güncel Haberler