Prof.Dr. Sefa Saygılı tarafından yazılmış ve Çıra Yayınları tarafından neşredilmiş Evrim Teorisi hakkındaki kitabı okurken çok istifade ettim doğrusu. Sefa Saygılı, konuları bir bilim adamı titizliği ile ele almış, akıcı, ikna edici bir dille kitabını hazırlamış. Yazar; psikiyatri profesörü olarak akademik ve popüler bilim alanında birçok kitap yazmıştı. Bu konuyu da detaylarıyla, her seviyeden okuyucunun anlayacağı tarzda iyi anlatması önemliydi. Nitekim kitabı bir solukta okuyunca dostlarıma bu kitaptaki bilgileri özet olarak anlatmak hem de bu konuda genel bazı tespitlerimi yazmaya karar verdim.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencilik yıllarımda birçok öğretim üyesi akademisyenin ve tıp öğrencisi arkadaşımın sanki ilmi bir gerçekmiş gibi inandıkları ve savundukları “evrim teorisi ve doğanın yaratıcı olması” fikrine ben hep uzak kaldım, mücadele ettim. Tıp fakültesinde insan vücudunun fizyolojik, anatomik, genetik, biyolojik olarak ne kadar mükemmel bir tasarım ve muhteşem bir ahenk ile yaratılmış olduğunu anlatan akademisyenler bile sözlerini ‘Doğa böyle yapmış’ diyerek bitirirlerdi.
‘Doğa’nın ne olduğunu, hava mı, su mu, atmosfer mi, yıldızlar mı, tüm kâinat mı olduğunu sorduğumuz zaman da ‘Belki hepsi, belki hiçbiri’ şeklinde bilimsel (!) cevaplarını verirlerdi. Bir akademisyen hocamız bu konuda şöyle söylemişti: Doğanın ne olduğunu ben de bilmiyorum. Ama,“yaratıcı güç” veya “Allah” dersem din dersi anlatıyorum gibi olur diye düşünüyorum’.
Batıda bilim-din çekişmesinin ve kilisenin dayattığı dogmaların etkisi ile Batı bilim adamları çareyi dinden ve yaratıcıdan uzaklaşarak kendilerine ateist-seküler bir bilim dili oluşturmakta bulmuşlardı. Bu ateist-seküler bilim dilinin ilahları, doğa olayları olmuş, adeta Yunan mitolojisindeki tanrılar ve tanrıçalar gibi doğayı ve doğal olayları tanrılaştırmışlar bunu da bilim adına yapmışlardı. Metafizik Naturalizm akımında olduğu gibi olayların doğal sebep ve sonuçlarını açıklamak, onun plan ve programcısını, yaratıcısını da açıklamak gibi kabul edilmişti.
Bir başka açıdan baktığımızda yaratıcı doğa kavramıyla ateizmin ve agnostisizmin yaratıcıyı reddeden, her şeyi tesadüfler ve doğa olayları ile açıklayan çok tanrılı inancını bilim olarak kabul etmişlerdi. Adeta doğa, doğa olayları, tesadüfler, mutasyonlar yaratıcı ve dönüştürücü güçler olarak kabul edilince, bilim özgür ve tarafsız oluyor, yaratıcı üst bir akıldan bahsedince bağımlı ve tarafgir oluyordu.
İslam anlayışında bilim-din çatışması olmadığını bilmeyen ve anlamayan ülkemiz aydın ve akademisyenleri batıdan ithal bilim anlayışı ile yıllarca bize de ateizmin bilim anlayışını tek gerçek gibi anlattılar. Hâlbuki İslam’da yaratılan her varlık, evren ve canlılar Allah’ın varlığının ve sonsuz kudretinin ayetlerinden ve şahitlerindendir. Mümin bir ilim adamı kâinatı ve doğa kanunlarını araştırırken her şeyi yaratan, muhteşem sanatkar, harika tasarım sahibi, hikmet ve sonsuz kudret sahibi Yaratıcının ayetlerini araştırmanın zevkini ve şevkini yaşar. Adeta muhteşem güzellikte ve harika bir tasarımdaki bir bahçenin sırlarını, gizemlerini araştırır.
Allah’ın varlığına ve en üstün yaratıcı güç olduğuna inanan bilim adamı, Mevlana’nın pergel metaforunda anlattığı gibi bir ayağı Hak ve hakikatte sabit olurken, diğer ayağı ile tüm diğer alanları, fikirleri, araştırmaları, yorumları inceler, değerlendirir, hak ve hakikate en uygun olanı anlamaya ve anlatmaya çalışır. Uydurma, güya bilimsel (!) teorilerin ve kilisenin skolastik dogmaları ile sınırlanmaz, her zaman ve konuda tefekküre, düşünmeye, akletmeye, en doğruyu bulmaya çalışır.
Akademisyenlerimizde yaygın olan ateist-seküler bilim anlayışının en temel desteklerinden biri de Darwin ve Evrim teorisidir. Her mükemmel ve kusursuz biyolojik olayı açıklarken ‘Doğa yaptı, evrim böyle yaptı, doğal seleksiyon sonucu böyle oldu’ derler. Evrim kuramında tesadüfler, mutasyonlar ve doğal seleksiyon kâinattaki her türlü mükemmel organizasyonu açıklamak için kullanılan sihirli değnekler, mitolojik tanrılar gibidir.
Tasarımın İhtişamı, Evrimin Tutarsızlığı
Prof.Sefa Saygılı,‘Tasarımın İhtişamı ve Evrimin Tutarsızlığı’ isimli eserinde bir tıp bilim adamı gözüyle konuları çok güzel ve herkesin anlayacağı bir dille özetlemiş. Bazı başlıkları yazsam merak edip okumanız için yeterli olur sanırım.
Evrenin başlangıcı, Big Bang, kainattaki müthiş denge, canlılık nasıl ortaya çıktı, evrim teorisi çıkmazı, evrim teorisi bilim değil, ideolojik bir saplantıdır. İnsan maymuna yakın bir yaratık mı, beynimiz evrimleşti mi, bilinç evrim teorisi ile açıklanabilir mi, dillerin evrimi var mı, DNA ve Mutasyonlar, Sosyal Darwinizm, Darwin’i çıldırtan yaratık tavus kuşu, evrimin açıklayamadığı yaratık ahtapot….Kitabın bazı başlıklarından seçtiklerim.
Yazar kitabın önsözünde evrim teorisinin aslında itici, zorlama, anlaşılması ve inanılması zor bir teori olduğunu söylüyor. Ancak yaratıcı fikrine inanmayanlar bu teoriye sarılmışlar ve bilimsel kılıf geçirmişlerdir. Bütün gayretlerine rağmen Evrim Teorisini doğrulayacak hiçbir bilimsel ciddi deney veya gözlem yoktur. Mevcut iddiaları, yalan ve sahte delilleri ise defalarca gündeme gelmiş ve çürütülmüştür. (S.9)
Evrimcilerin kitaplarında arka arkaya çizilmiş maymunların giderek insanlara dönüşmesini gösteren resimler bulunur ve ilginçtir ki bunlar hayali resimlerdir ve birkaç kemik kalıntısındaki benzerlikten yola çıkılarak uydurulmuş olup gerçekle ilgisi yoktur. (s.9)
Darwinizm uydurma bir teoridir ve gerçek bilim karşısında yenilmiştir. Özellikle üç konuda çökmüştür.
1-Evrim teorisi hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını asla açıklayamamaktadır.
2-Teorinin öne sürdüğü evrim mekanizmalarının gerçekte evrimleştirici bir etkiye sahip olduğunu gösteren hiçbir bilimsel bulgu yoktur.
3- Fosil kayıtları, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine bir tabloyu ortaya koymaktadır.
Buna rağmen pek çok bilim insanı ortaya çıkan bu bilgi ve bulgulara gözlerini kapayıp ısrar ve inatla bu temelsiz teoriyi savunmaktadır. Çünkü evrim teorisi bilimsel bir varsayım değil ideolojik bir bakış açısıdır. Ateizmin maskelenmiş görüntüsüdür.
Evrim Teorisinin alternatifi olarak günümüzde kusursuz tasarım ve mükemmel yaratılış görüşü kabul görmektedir. Bir yaratıcının her şeyi en güzel şekilde kusursuz tasarlaması ve mükemmel yaratmasıyla kainat, hayat, canlılar ve insan oluşmuştur. (s.10)
Michael Behe ve İndirgenemez Komplekslik
Canlılığın mikro ve makrokozmosta indirgenemez bir kompleksliğe sahip olduğuna ve bu mükemmel kompleksliği tasarlayan üstün bir aklın varlığına inanan bilim adamlarından Michael Behe ‘Darwin’in Kara Kutusu’ adlı kitabında bu konuda çok sayıda örnek vermiştir. Verdiği örneklerden biri, bakteri kamçısını çalıştıran küçücük, asitle çalışan mikromotordur. Bu motor o kadar küçüktür ki 35 bin tanesinin toplamı ancak 1 mm eder. İçerisinde rotor, stator, burçlar ve kumanda pilinin olduğu yaklaşık 40 protein parçası mevcuttur.
Behe, bu bakteri kamçısında bile mükemmel bir tasarımın olduğunu, bu 40 çeşit protein parçasından birinin bile eksik olması durumunda motorun çalışmayacağını yani indirgenemez derecede kompleks olduğunu söyler. Darwin bile önceden bu konuyu düşünerek şöyle demiştir. ‘Şayet art arda gelen sayısız, yavaş ve ufak değişimlerle oluşması mümkün olmayan kompleks bir organ keşfedilirse benim teorim tamamen çökecektir’ (s.101)
İşte Behe, Darwin’in bu meydan okuyuşuna cevaben (kamçı gibi) çok sayıda indirgenemez kompleksliğe sahip moleküler yapılar olduğunu göstermiştir. Tanımından da anlaşılacağı gibi indirgenemez derecede kompleks herhangi bir sistemi kurmak, evrimin aksini ispatlamak demektir.
Aslında canlılardaki bütün sistemler son derecede kompleks, indirgenemez mükemmellikte yapılardır. Sindirim sistemi, solunum sistemi, dolaşım sistemi, sinir sistemi hepsi mükemmel, indirgenemez kompleksliğe sahip sistemlerdir. Sadece gözün yapısı, mükemmelliği, görme olayının kompleksliği bile tesadüflere, mutasyonlara ve zamanla değişimle evrime inanan Darwincilere yeterli bir cevaptır.
Vücudumuzda bunlar gibi sayısız mükemmel, indirgenemez komplekslikte sistem vardır, Hipotalamus-Hipofiz tarafından kontrol edilen muhteşem hormonal denge, mükemmel dengedeki kanama pıhtılaşma mekanizmaları, trombositler ve pıhtılaşma faktörlerinin birbirini tamamlayan mükemmel uyumu, iskelet sisteminin eksiksiz, kusursuz, mükemmel tasarımı her biri evrimi değil, kusursuz tasarım ve indirgenemez mükemmellikte sistemlerin üstün bir akıl ve kudret tarafından yaratıldığını gösterir.
Behe, şöyle demektedir:‘Bu sistemler ne tabiat kanunları tarafından ne de tesadüf ve zorunluluk tarafından oluşturulmuşlardır, aksine bilinçli bir şekilde planlanmışlardır. Tasarımcı bu kompleks sistemleri tamamladığında nasıl görüneceğini önceden bilerek ve bu öngörüye göre sistemleri dizayn etmiştir. Temel seviyede ve en elzem bileşenleriyle yeryüzündeki hayat ancak akıllı bir faaliyetin, üst bir aklın eseri olabilir.’ (s.102)
Evrenin Başlangıcı; BigBang
Bilim adamlarına göre yaklaşık 15 milyar yıl önce sonsuz kütle ve sıfır hacimde bir noktanın patlaması ile bugünkü kâinat-evren ortaya çıkmıştır. Big Bang (Büyük Patlama) adı verilen teori kâinatın tek bir noktadan ve düzenli kontrollü bir patlama ile oluştuğunu kabul eder. Yıldızların ışığının birbirinden uzaklaşırken kırmızı renge doğru kaymasını gösteren doppler etkisinin keşfiyle yıldızlar ve galaksilerin giderek birbirinden uzaklaştığı bulunmuş, kâinatın sürekli olarak genişlediğinin anlaşılması, aslında kainatın sıfır hacim sonsuz kütlesi olan bir noktadan başladığı, bir başlangıcı ve sonu olduğunu göstermiştir. Big Bang teorisi eksikleriyle beraber adeta yoktan var edilmeyi, kontrollü, planlı bir yaratılışı anlatıyor
Big Bang patlaması kaotik, düzensiz ve tesadüfi bir olay değildir. Aksine çok kontrollü, planlı, organize bir patlama olduğu, galaksilerden yıldızlara ve gezegenlere kadar hepsinin çok dengeli, düzenli, planlı bir yapısı, büyüklüğü, hızı ve uzaklığı olduğu bilinmektedir. Ayrıca mükemmel, organize, zeki, kusursuz canlıların ortaya çıkabilmesi için tüm şartları titizlikle hazırlanmış insan aklının sınırlarının ötesinde bir hassasiyete ve karmaşıklığa sahip bir olay olduğu kabul edilmektedir. (s.13)
Ünlü fizikçi Stefan Hawking ‘Zamanın Kısa Tarihi’adlı kitabında evrenin genişleme hızı konusunda şöyle demektedir.’Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki Big Bang’ten sonraki 1. Saniyede bu oran eğer yüzbin milyon kere milyonda bir’ daha küçük olsaydı evren şimdiki haline gelmeden çökerdi’
Nobel ödüllü fizikçi Arno Penzias şöyle diyor; ‘Astronomi bizi benzersiz bir olaya, hiçten yaratılan bir evrene yönlendiriyor. Bu öyle bir evrenki hem hayatın oluşabilmesi için tam tamına uygun şartları sağlayacak çok hassas bir dengeye sahip hemde temelinde (tabiatüstü denilebilecek türden) bir plan yatıyor. (s.14)
İnançlı ilim adamları da sonsuz kudret sahibi, üstün bir akıl ve tasarım sahibi bir yaratıcının tüm kâinatı yoktan var ettiği, her canlıyı ayrı ayrı ve mükemmel olarak tasarladığı ve yarattığını söylerler. İlim adamları yüce bir kudret sahibi yaratıcıya inansalar aslında teorileri ve açıklamaları daha makul ve doğru bir temele kavuşacaktır.
Evrimin Çıkmazları
Kısaca Evrim teorisini tekrarlarsak cansız maddelerden tesadüfen tek hücreli canlılar ortaya çıkmış, tek hücreden yine tesadüflerle milyonlarca türde ve milyarlarca sayıda mükemmel organizmalar, bitkiler, hayvanlar meydana gelmiş, en sonunda hayvanlar, maymunlar oluşmuş, onlar da evrimleşerek konuşan düşünen bir canlıya, tesadüfler sonucu insana geçilmiştir. Kısaca tesadüfler, mutasyonlar ve doğal seleksiyon ile tek hücreli canlıdan kompleks, mükemmel, milyonlarca tür ve çeşitte canlıya geçilmiştir.(s.60)
Evrim teorisi-Darwinizm bilimsel değil ideolojik bir teoridir. Yaratılışın ihtişamı ve mükemmelliği karşısında ateist ve pozitivistlerin uydurma, zorlama sığınaklarından başka bir şey değildir. Aslında bilim adamlarının birçoğu bu mantık dışı teoriye inanmamakta ancak Yaratıcı gücü kabul etmemek için doğal-gizli-mistik güçleri tanrılaştırarak evrime inanıyor gözükmektedir.
Ayrıca tüm canlıların sanki bir gündemi varmış gibi davranmaları da tesadüfü reddetmektedir. Her canlı, yaşamın gereklerini yerine getirir, yuvalar kurar, yiyecek toplar, ürer ve yavrularını korur. Üstelik bunu tüm canlı dünyayı, çevreyi dikkate alarak yapar. Her canlı kendi gündemlerini gerçekleştirirken diğer canlıların özel gündemlerini de dikkate almak zorundadır. Bu kompleks plan ve etkileşimi doğal seleksiyon ile izah etmek mümkün değildir.
Yaşamın olağanüstü çeşitliliğinin kaynağı da halen esrarını korumaktadır. Milyonlarca tür canlının tesadüfen ve gelişigüzel oluşan mutasyonlarla ortaya çıktığını izah etmeye çalışmak mümkün değildir. Günümüzde yaşayan yaklaşık 9 milyondan daha fazla canlı türünden hiçbirisinin başka hangi türe dönüştüğünü gösterir bilgi ve bulgu yoktur. Ayrıca Darwin’in öngörülerinin aksine fosil kayıtlarında da bu konuda bir delil bulunmaz
Kromozom sayısı, kromozom yapısı ve gen mutasyonları türden türe dönüşüme kesinlikle izin vermemektedir. Bir türün başka bir türe dönüşme iddiasını destekleyecek bir tane bile ara geçiş canlısına rastlanmamıştır. Tesadüflerle, mutasyonlarla, doğal seleksiyonla bu kompleks ve mükemmel canlılık asla açıklanamaz. Tek mantıklı izah mükemmel mikro-makrokozmosu planlayan, kusursuz tasarım yapan, muhteşem canlıları ve kainatı yaratan sonsuz kudret ve hikmet sahibi bir yaratıcıya inanmaktır.(s.65)
Canlılık Nasıl Ortaya çıktı?
‘Yaşam, Evrimin Muhteşem Hikayesi’ isimli kitapta çocuklara yönelik olarak kâinatın oluşumu şöyle izah edilmiş: Başlangıçta dünya, yıldızlar ve gezegenler yoktu, sadece boşluk vardı. 14 Milyar yıl önce birden sıcaklık yükseldi ve dev bir patlama gerçekleşti. Patlama öyle büyük ve şiddetliydi ki sonsuz evrenin başlamasına neden oldu.
Patlamadan kalan şeylerden dünya, gezegenler ve geceleri başını kaldırıp gökyüzüne baktığında gördüğün yıldızlar ortaya çıktı. Gördüğünüz gibi boşlukta nasıl olduysa bir patlama olmuş ve arkasından dünya, yıldızlar, dev galaksiler, kâinat ortaya çıkmış.
Halbuki evrendeki fiziksel sabiteler, parametrelerin değerleri şu andaki ölçülerinden çok az bir sapma gösterse galaksiler gezegenler oluşamaz ve sonuçta yaşam mümkün olmazdı. O kadar hassas ve ince bir denge söz konusudur. (s.28)
Mesela Yunanlı filozof Diyojen mevsimlerin düzeninde tasarımı ve planlamayı fark ettiğinde şöyle demiştir. ‘Böyle bir düzenleme kesinlikle üstün bir akıl olmadan gerçekleşemez. Çünkü her şey belirli bir miktar ve denge iledir. Kış ve yaz, gece ve gündüz, yağmur ve rüzgâr, derken havanın farklı tutumları. Diğer şeyler de bunun gibidir. Yakından incelendiğinde her şeyin olabilecek en üstün ve kusursuz biçimde düzenlendiğini fark ederiz.’ (s.29)
Evrimcilerin bakışıyla canlılığın oluşması da şöyle anlatılır: ‘Dünya yüzeyinde sıcak sularda bundan 4 milyar yıl önce anlaşılması zor bir olay meydana geldi. Ana maddeler (Demir, oksijen, karbon, altın ve gümüş gibi) yavaş yavaş birbirine karışmaya başladılar ve hücre adını verdiğimiz yapılar oluşturdular: İlk yaşam.
Hücreler o kadar küçüktü ki görmek mümkün değildi. Bir milyar yıl boyunca yeryüzündeki tek yaşam formu hücrelerdi. Hücreler birleşerek organizmaları meydana getirmeye başladılar. Bazı organizmalar su kıyılarına yapışarak mantarlar ve bitkilere; bazıları da su içinde yüzen, birbirini yiyerek yaşayan hayvanlara dönüştüler. Dünyada yaşam çeşitlenmeye başladı. Hayvanlar ve bitkiler gelişti. Kuruyan topraklar üzerinde ilk ortaya çıkan bitkiler oldu. Balıkların bazıları da hem güvende olmak hem de yiyecek bulmak için sığ sularda yaşamaya başladılar. Bu balıklar burada nefes almayı da öğrendiler yavaş yavaş yüzgeçleri kol ve bacak haline dönüştü ve balıklar amfibi (hem karada hem suda yaşayan canlılar) haline geldiler. Bu amfibilerin bazıları gelişerek sürüngenleri, onlarda büyümeye devam ederek bugüne kadar yeryüzünün en iri canlıları dinozorlar oldular.
Evrim uydurması böylesi efsaneler, masallar ve uydurmalarla devam ediyor. Yokluktan gözle görülmeyen tek hücreli canlılara oradan da tonlarca ağırlıktaki dinozorlara geçilmiş. Günümüzde 6,5 milyon karada ve 2,2 milyonu denizlerde yaşayan milyonlarca farklı canlı türünün bu şekilde oluşmasına ancak çocuklara masal anlatan kitaplarda okuruz. Hele mikroorganizmaları da hesaplarsak canlı türleri 1 trilyonu bulmaktadır. Evrim teorisi bilimsellikten ve inandırıcılıktan uzak büyüklere masal gibi bir uydurmadır. (s.30)
Bilimsel anlamda iflas etmiş bir teorinin hala kabul görmesi konusunda 20. Yüzyılın büyük bilim adamı ve filozofu Ludwig von Bertalanffy şunları söyler; Bu kadar belirsiz, kanıtları bu kadar yetersiz, bilimsel ölçülere bu kadar uzak bir teorinin dogma haline gelmesi sanırım ancak sosyolojik nedenlerle açıklanabilir. Toplum ve bilim; mekanik, faydacı, ve serbest rekabetçi düşüncelere o kadar dalmıştır ki, artık gerçek realite olarak gökyüzüne Tanrı yerine seleksiyon çıkarılmıştır. (s.11)
İnananlar da Evrimi Kabul Edebilirler mi?
Evrim teorisinin temel felsefesi Yaratıcıya ihtiyaç olmadan doğa olayları, tesadüfler ve mutasyonlarla evrenin ve canlıların oluştuğu fikridir. Halbuki ya yaratıcı tarafından planlı yaratılış veya evrimle doğal oluşum doğrudur. İki zıt şey aynı anda mümkün olamaz. Zaten evrimcilerde evrenin ve canlılığın yaratıcı bir kudret tarafından yaratıldığına değil, doğa olayları, tesadüfler ve mutasyonlarla oluştuğuna inanmaktadırlar. Yani evrimcilik doğaya tapan çok tanrılı bir inanç sistemidir.
Bilim insanları gözlemler ile canlılığın suda başladığını, daha sonra kompleks canlıların ve türlerin en sonda da hayvanlar ve insanların yaratıldığını, canlı türlerinin safha safha ortaya çıktığını, türler içerisinde çevre şartlarına ve başka nedenlerle değişimler, farklılaşmalar olduğunu kabul etmektedir. Bu gözlem aslında yaratıcı gücün mükemmel tasarımını ve kusursuz yaratışını gösterir. Bu gözlemleri, safhaları, değişimi görmek ve açıklamak, canlılığın oluşumunun bazı sebep ve sonuçlarını göstermek onların kendi başına olduğunu, tesadüfen meydana geldiğini göstermez.
Yaratıcı güce inanmadan evreni ve canlılığı açıklamaya çalışmak beyhudedir. Yaratıcı güce inandıktan sonra canlılığın safha safha, türler halinde yaratıldığını, türlerin kendi içerisinde değişim ve evrimi olduğunu, farklı zamanlarda farklı canlı türlerinin oluştuğunu, tür içerisinde doğal seleksiyonla zayıf ve hastalıklı olanların ayıklandığını, çevre şartlarına göre türler içerisinde değişimlerin olduğunu kabul etmek anlamlı ve mantıklı olmaktadır.
Evrimcilere Tavsiyeler
1-Korkmayın, evreni ve tüm canlıları üstün bir aklın, sonsuz kudret sahibi bir yaratıcının planlayıp, organize ettiği ve mükemmel bir denge ile yarattığını kabul ederseniz bilimden çıkmış olmazsınız. Ateist, kaotik, doğa güçlerini tanrılaştıran garip bir dinden çıkmış olursunuz.
2-Korkmayın, yaratıcı güce inandığınızda kilisenin, havranın veya caminin tahakkümüne girmezsiniz, gerçeğin ve vicdanın sesini dinlemiş olursunuz.
3- Korkmayın, evrenin ve canlıların üstün bir akıl ve sonsuz kudret sahibi bir yaratıcı tarafından yaratıldığını kabul ettiğinizde, tesadüflere, bilinmeyen doğa güçlerine atfettiğiniz bütün mükemmel sistemler açıklığa kavuşur. Kaos ve belirsizlik ortadan kalkar, mükemmel organizasyon ve kusursuz tasarım bütün ihtişamıyla ortaya çıkar.
4- Bilim insanı evreni, hayatı, canlıları, her türlü bilimsel teoriyi, matematik, fizik, kimya formüllerindeki kusursuz dengeyi açıklarken muhteşem bir sanat galerisinde sonsuz bir kudretin eserlerini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışır. Hakikatin ve özgürlüğün tadına varır.
5-Bilim insanı bağımsız, hür vicdanın sesini dinleyen, hakikatin peşinde koşan, araştırmacı ve yalnızca gerçeği arayan insandır. Bunu da ancak her türlü bağnazlıktan uzak, bilimsel ve/veya skolastik dayatmalardan kurtularak yapabilir. Sonsuz bir kudret sahibine ve onun evrene yansıyan ilim, hikmet ve kudret sıfatlarına inanırsa ancak o zaman gerçekten hür ve bağımsız olarak evrenin sırlarını araştırabilir.
Kaynaklar
1-Sefa Saygılı (2020), Tasarımın İhtişamı Evrimin Tutarsızlığı, Çıra Yayınları
2-Michael J. Behe(1998),Darwin’in Kara Kutusu,Aksoy Yayıncılık
3- Ludwig von Bertalanffy (2001) Darwin’in Çöküşü , Ufuk Kitapları
4-Selahattin Semiz (2021),Bir Başhekimin Hayata Dair Notları, (Evrim Teorisi Bilim mi İdeoloji mi?) Tefekkür Düşünce Merkezi
5-Selahattin Semiz (2021),Bir Başhekimin Hayata Dair Notları, (Bilimin Zor Sorusu; İnsanı Yaratıcı mı Doğa mı Yarattı?) Tefekkür Düşünce Merkezi
*Uzm. Dr. Selahaddin Semiz. Özel Afiyet Hastanesi Başhekimi