Sosyal Mikrosefali Ve Sonuçları

Bir dostum ile sohbetimizde bizim toplumda gerek işletmelerin gerekse sivil toplum kuruluşlarının yapısı üzerine konuşuyorduk. Toplumsal bazı eksiklikler ve anomaliler ile insan vücudundaki hastalık ve anomalileri birbirine benzerlikler gösteriyor. Bunun bir örneği de gövde ile beyin arasındaki orantısızlığı anlatan ve beynin daha küçük olması durumuna neden olan mikro-sefali anomalisi idi. Bazı toplumlarda ve kuruluşlarda da gövde büyük; beyin-yönetici kadro küçük ve yetersiz oluyor, böylece ‘sosyal mikrosefali anomalisi’ ortaya çıkıyordu.

Beynin bedene göre küçük olması her zaman olmasa da genellikle zeka geriliğine de neden oluyor. Toplumda da sosyal mikrosefali durumu, düşünce ve gelişim geriliğine neden oluyor.

Sivil toplum ve işletmelerde; insan kaynakları, sermaye, gönüllü katılımcı ve yapılan işlere baktığımızda çok büyük ve sağlam bir gövdeye/bedene sahip olduğu halde, iş düşünmeye, yeni işler/hedefler üretmeye, kurumsallaşmaya, yapılan faaliyetleri güncellemeye geldiğinde bu kuruluşların beyin/düşünce konusunda çok küçük kaldıklarını görüyorduk. Bu kuruluşlarda, bedeni büyük beyni küçük mikrosefali anomalisi olan çocuklar benzeri ‘sosyal mikrosefali’ vakalarının olduğu anlaşılıyordu.

Tıbbi olarak Mikrosefali rahatsızlığı baş ve baş çevresi boyutlarının standartlara göre daha küçük olması durumudur. Mikrosefali bir hastalık olarak nitelendirilmezken klinik bir bulgu olduğu ifade edilir. Kafatasının standartlara göre daha küçük olması aynı zamanda beynin de daha küçük olduğunu ifade eder. Ancak bu durum bebeğin zeka seviyesini etkileyen başlıca neden olarak belirlenmez. Zeka geriliğini beynin boyutu değil, altta yatan yapısal patoloji belirler.

İnsanda mikrosefali anomalisi genetik/doğumsal bir hastalık iken, sosyal mikrosefali ise iç ve dış sosyal etkenlere bağlı olarak bilerek-isteyerek-gönüllü ve adeta göz göre göre oluşan bir sosyal bozukluktur. Sosyal ve ticari yapılar gövdesi büyüdükçe beynini de büyütüp geliştirecekleri yerde, genellikle beyni sabit tutmayı yeğlemektedirler. Zaman ilerledikçe bu işletmeler-kuruluşlar yerinde saymaya ve geri gitmeye ya da batmaya mahkûm olmaktadır.

Sosyal problemleri çözmede beynin/düşüncenin önemini anlatan en güzel örnek bir problemin çözüm tarzında kendini gösterir. Bir problemin çözümü için 1 saatlik süre verildiğinde genellikle düşünce/ bilgi ağırlıklı olmayan gruplar-insanlar hemen çözmek için harekete geçerler. Beyin-düşünce ağırlıklı gruplar ise bu sürenin en az yarısını çözüm yolları üzerine düşünerek geçirirler. Tabii ki beyin-düşünce ağırlıklı gruplar daha doğru ve zamanında çözüm üretirler.

Özellikle günümüzde bilgi ve teknolojinin çok öne çıktığı çağımızda, beyne/düşünceye/arge çalışmalarına gerekli önemi vermezsek geri kalmaya ve yerinde saymaya mahkum oluruz.

Bu tespitlerden sonra tüm sivil ve ticari kuruluşlara teklifimiz yapılarının beyin-düşünce merkezlerini güçlendirmeleri ve geliştirmeleridir.

Yoksa sosyal mikrosefali rahatsızlığına düçar olacak, bir müddet sonra geri kalacak, yarıştan kopacak ve batmaya mahkum olacaklardır.     

* Bir Başhekimin Hayata Dair Notları, Tefekkür Düşünce Merkezi, İstanbul,2021

**Uzm. Dr Selahaddin Semiz

1962 yılında Sivas, Gürün’de doğdu. 1985 yılında İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden mezun oldu. Kırşehir, Kaman’da mecburi hizmetini, GATA-Ankara hastanesinde askerlik hizmetini, İstanbul Haseki Hastanesi Radyoloji Kliniğinde ihtisasını tamamladı.

Hekimlik hayatı boyunca birçok STK’da aktif görev aldı. Deprem, sel ve tsunami sonrası Endonezya-Ace, Pakistan-Keşmir ve Pakistan-Pencap bölgelerinde, Sudan ve Nijer’de sağlık gönüllüsü olarak çalışmalara katıldı.

Afiyet Hastanesi, Afiyet OSGB, Biomekatronik Şirketinin Ortağı ve Biomedikal Ar-Ge kooperatifi Başkanıdır. Halen Özel Afiyet Hastanesinde radyoloji uzmanı ve başhekim olarak çalışan Dr. Semiz, Kutupyıldızı Sağlık Gönüllüleri Derneği Başkan Yardımcısıdır.

 

 

 

 




Güncel Haberler