Hüseyin Yürük
24 Kasım günü ülkemizde uzun yıllardır düzenli olarak “Öğretmenler Günü” şeklinde törenlerle kutlanıyor. Son kutlanan öğretmenler günü münasebetiyle yayınlanan bir metin dikkatimi çekti, ezberimi bozdu.
Buna göre; Öğretmenler Günü, 12 Eylül 1980 darbecileri tarafından 1981 yılında ilan edilip okullarda kutlanılmaya başlanılmış. Demek ki bir toplumda darbeciler tarafından başlatılan bir uygulama bile sonradan her kesimden insanın ortak malı olabiliyor. Esasen darbeye ve darbecilere karşı çıkan kesimlerin ilkesel olarak bu uygulamaya da bir şekilde direnmeleri tutarlılık gereği ortaya konulmuş bir davranış olurdu.
Samiha Ayverdi'nin “Maarif Davamız” isimli kitabında Komünist Rusya diktatörü Stalin'den nakille "Bana mektepleri verin, size komünizmi ebediyyen garanti edeyim" (Ayverdi, 2015: 34) okulların bir ideolojinin yerleştirilmesinde ne kadar kilit bir rol oynadığını gösteren manidar bir cümledir.
Gerçekten de bu söz boşuna söylenmiş bir söz değil. Okullar,zihinsel gelişimini henüz tamamlayamamış 3. Dünya ülkelerinde bir devrimin bütün toplum kesimleri için hayata geçirilmesi için önemli bir ajan görevi görüyor. Eğer okullar sizin elinizde ise toplumun her kesimini ideolojik renginize benzetebilir ve boyayabilirsiniz.
Nitekim komünist ideologlar, okulları ellerini aldıktan sonra Rusya’daki Müslüman cumhuriyetlerde yeni nesilleri ideolojik komünist eğitim sisteminden geçirdiler. Komünist eğitim sisteminin ana söylemi, dinin hayatın içinden çıkarılması, onun yerine Komünizmin ikame edilmesiydi. Bunu bir hayli olarak başardılar.
1991 yılındaki sürecin ardından komünizmden kurtulmuş olmalarına rağmen,hatta aradan yaklaşık 30 yıl geçmesine rağmen bu ülkelere giden kişilerin hala bu ülkelerde komünizmin esaslarının cari olduğunu söylemeleri bundan dolayı olsa gerek.
Rusya’nın hegemonyasındaki Orta Asya cumhuriyetleri gibi özellikle I. Dünya Savaşı'ndan sonra Afrika'da, Ortadoğu'da, Anadolu'da İslam ülkeleri de emperyalist işgalcilerden kurtuluş savaşları verdiler.Nihayetinde yabancı işgalcilerden kurtulmayı başardılar.
Fakat bu aşamadan sonra manidar bir şey oldu.Verdikleri Kurtuluş savaşlarından sonra yönetime gelen kişiler, tıpkı komünist Rusya’da olduğu gibi kendi ideolojilerini, dinin ve o ülkenin değerlerinin yerine ikame ettiler.Bu ikame çalışmasında da Stalin gibi okulları kullandılar. Nihayetinde okullar aracılığıyla toplumun her kesimine ideolojilerini ilmek ilmek yerleştirdiler.
Kuran’ı Kerimde bildirilen şu süreç, İslam ülkelerinde düzenli olarak eğitim sisteminin bir parçası haline getirildi: “Peki onlar, Allah'ın dininden (ve Hakk düzeninden) başka bir din (ve bâtıl bir sistem) mi arıyorlar? Kim İslam’dan başka bir din ararsa (yani Hakk Dinin bazı hükümlerini gereksiz sayarak ılımlaştırmaya veya yetersiz görüp katılaştırmaya çalışıyorsa, ya da bâtıl din ve düşüncelerle uzlaştırıp yozlaştırarak bir İslam uyduruyorsa, bu) ondan asla kabul edilmeyecektir. O, ahirette de kayba uğrayanlardan birisidir.(Al-i İmran Suresi,Ayet 83-85)
“Allah'ın dininden (ve Hakk düzeninden) başka bir din (ve bâtıl bir sistem) mi arıyorlar?” ayetinde belirtilen süreç İslam ülkelerinde milli kurtarıcılar tarafından okullar aracılığı ile yaklaşık 100 yıl boyunca düzenli bir şekilde hayata geçirildi.
Mesela Tunus'ta her yer Tunus'un kurtarıcı lideri Habip Burgiba'nın heykelleri ile dolduruldu. Burgiba, İslam dininin yerine işgalci Fransızların laik pozitivist rejimini ikame etmeye kendini adadı. Ülkenin yönünü batıya çevirdi. Tunusluların dinden kaynaklanan kılık kıyafet dahil her şeyini batılı olanla değiştirdi.
Mesela Cezayir'de Ahmed Bin Bella, sosyalist bir asker olarak kurtuluş savaşının ardından,ülkede devrimler yaparak İslam’ın yerine sosyalizm geçirmeye çalıştı. Kurtuluş Savaşı'nı veren polit büro,Fransız dilini resmi dil haline getirdiler.Fransızların dini olan Hristiyanlığı da resmi din olmasa da İslam dininin yerine ikame edilmek için gayret edildi.
Benzeri uygulamalar İran ve Afganistan’da da hayat geçirildi.
Bu ülkelerde jakopen bir üslupla yukarıdan aşağıya baskı şeklinde yapılan devrimlerle, dil değiştirildi, kılık kıyafetler değiştirildi, dinde reform yapıldı…..Bütün bu uygulamalar devrim adı altında toplumlara kanuni mecburiyetler olarak dayatıldı.
Fikret Başkaya eski zamanlardaki bir tesbitinde “Resmi ideoloji, hakim sınıfların egemenlik aracıdır” der. Bu ülkelerde yüzde 1’lik konformist bir tabakadan oluşan resmi ideolojinin muhafızları, tıpkı İran’daki devrim muhafızları ve mollalar gibi, kendi ideolojilerinin rahipleri olarak egemenlik araçlarını toplumun ensesinde bir demokles kılıcı gibi kullandılar.
Benim ilkokul öğretmenim de 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün öldüğü gün ağlayanlar korosunda yer alıyordu.
Ben ise İsmet İnönü’nün Lozan’da neler feda ettiğini, yıllar sonra ülkenin seçilmiş iktidarını planladığı darbeyle devirdiğini öğrendiğimde, “Öğretmenim ezberimi bozabilir miyim? Diyecek durumda değildim.
Yıllarca tarih kitaplarından M. Kemal'in kurtuluş savaşındaki başarılarını okuyarak büyüdük. Kurtuluş savaşı sonrasında topraklarımızda ne Yunan, ne İngiliz, ne Fransız, ne de İtalyan bırakmadığımızı düşündük. Fakat gerçekler öyle değilmiş. Çanakkale 1936 yılına kadar 13 koca yıl İngiliz esaretinde kalmış. Bunu hiç bir okul tarih kitabında görmedik maalesef.
Çanakkale’de 1936 yılına kadar İngilizlerin işgali altında kaldığını hiç tarih kitaplarında okudunuz mu? İngilizler Çanakkale'den 20 Temmuz 1936'da Montrö Boğazlar Anlaşması imzalanınca gitti...
Ulus Gazetesi, bunu sadece bir defa, sadece bir defa, anlaşma imzalandığında yazdı. "Mukavele dün gece imzalandı... Askerimiz bugün öğleyin Çanakkale'ye girmiş olacak..." Haber, gazetenin 21 Temmuz 1936 tarihli baskısında yayınlandı ve bir daha asla hatırlatılmadı.
………………..
Bütün bu faaliyetler için okullar bu yabancı ideolojinin gönüllü ajanlığını yaptılar. Öğretmenler ise yazılmış müfredatların dışına çıkamadıkları için onlar da bu müfredatların bir anlamda takipçiliklerini yaptılar.
Böylece yüz yıl önce yazılmış ezberler adeta bu toplumların sabah andı oldu. Bu ülkelerde gazeteler, televizyonlar, radyolar hatta akademik makaleler dahi bu skolastik ezberlerle dolu.
Bütün bu çark dönerken kimse de çıkıp, “Öğretmenim ezberimi bozabilir miyim? demedi, diyemedi….
Her yıl 16 milyon öğrenci adeta bir marangozun atölyesinden geçerek barkodlanıyor, işaretleniyor, tek tip hale getiriliyor. Stalin’in keşfettiği ve önerdiği düzenin askerleri haline getiriliyor.