Hüseyin Yürük
Hz. Ömer, İslam Tarihinin karizmatik, cerbezeli, lider devlet adamlarından biriydi
Müslümanlara hitaben “Vallahi ben, din konusunda şu taştan daha katıyım” diyen, Hacerül Esved'e hitaben “Ey taş, Resulullahın sana saygı gösterdiğini görmeseydim sana saygı göstermezdim” diyen; Müslümanlar saygı gösteriyor diye Akabe biatının yapıldığı yerdeki ağacı kestiren, “Artık Müellefe-i kulub kalmamıştır” diyerek 'kalpleri İslam'a ısındırıldıkları için' zekat verilen şahısların zekatlarını durduran müçtehit bir lider devlet adamı...
Ünlü İslam komutanı Halid İbni Velidi savaşta ordunun başındayken görevden alan ve “Müslümanlar zaferleri Allah'tan değil Halid'den bileceklerdi” diyen keskin tavırlı bir şahıs.
Aynı oranda danışmaya ve dinlemeye çok meraklı bir şahıs Hz. Ömer...
Nitekim İslam Ordusu İran üzerine sefere çıkacağı zaman çarşılara tellalları gönderip 'Parası, silahı, kahramanlığı ve danışılacak fikri olan Halifeye başvursun' diye ilanlar yaptırtan bir şahıs.
Son okuduğum kitapta işte bu Hz. Ömer'in fikre ve danışmaya ne kadar önem verdiğini gösteren bir bölüme rastladım. Bunu sizinle paylaşmak istedim.
(...)Basra'dan gelen heyettekiler, müminlerin emirinin karşısında durdular. Hz. Ömer 'hoş geldin' deyip onları etrafına oturttu. Daha sonra onlara kendilerinin ve halkın ihtiyaçlarını sordu.
Bunun üzerine kalkıp şöyle dediler: Halkın velisi ve işlerinin sahibi sensin. Biz ancak kendimiz hakkında konuşabiliriz.
Daha sonra her birisi kendisiyle ilgili ihtiyacını söyledi.
El-Ahnef İbn Kays heyette en son konuşan kimseydi. Çünkü o heyettekilerin yaşça en küçüğüydü.
El-Ahnef Allah'a hamd edip ona övgüde bulunduktan sonra şöyle dedi: “Ey müminlerin emiri! Mısır'a yerleşen Müslüman askerleri Firavunların yeşilliklerle dolu ve verimli topraklarında oturmaktadırlar.
Suriye'ye yerleşenler; Kayserler'in topraklarındaki güzel ve meyveli bahçelerinde oturmaktadırlar.
Ancak Basra'ya yerleşen kavmimiz, toprağı kurumayan ve ot bitirmeyen tuzlu ve bataklık bir yerde oturuyor. Oranın bir tarafı acı deniz, diğer tarafı da ıssız çöldür.
Müminlerin emiri! Onları bu kötü durumdan kurtar ve rahat bir hayata kavuştur.
Basra'daki valinin; onlara, tatlı su elde edecekleri, canlıları ve ekinleri sulayacak bir nehir kazdırmasını emret.
O zaman onların durumu iyileşir, geçimleri ve yaşama şartları düzelir.
Böylece Allah yolunda cihada sarılırlar'.
Hazreti Ömer hayranlıkla baktı ve heyetteki adamlara:'Siz de bu gibi yapsanıza! Vallahi, o efendidir” dedi.
Hazreti Ömer daha sonra onlara ve el-Ahnef'e hediyeler verdi.
Bunun üzerine el-Ahnef: “Ey müminlerin emiri! Biz çölleri bu hediyeleri almak için aşmadık, sana bunlar için gelmedik. Benim sana olan ihtiyacım, söylediğim gibi, sadece kavmimin ihtiyacıdır. Eğer onların ihtiyaçlarını yerine getirirsen hakkıyla ve tam manasıyla yerine getirmiş olursun”
Hazreti Ömer'in hayreti bir kat daha arttı ve “Bu çocuk Basra halkının efendisidir” dedi.
Hz Ömer'in 'Basra halkının efendisidir' dediği El-Ahnef İbn Kays, doğuştan çarpık bacaklı Temim kabilesinden bir gençti.
Ancak Beni Tenimli bu genç, keskin zekalılıkta, doğru görüşlülük ve fıtrat (yaratılış) temizliğinde eşi bulunmaz meziyetlere sahipti.
O küçüklüğünden beri kavminin yaşlılarıyla oturur, onların yaptığı toplantı ve görüşmelere katılır, hakim ve halimlerine öğrencilik yapardı.
Aradan yıllar geçti. El-Ahnef İbn Kays, zamanının Halifesi Muaviye'ye hem de makamında Sıffin savaşı ile ilgili ağır sözler söyledi.
Muaviye'nin kız kardeşi Ümmülhakem, Halife'ye hiç çekinmeden karşılık veren bu adamı görmek için örtünün ucunu kaldırdığında, kısa boylu, çelimsiz, saçları dökük, dişleri biçimsiz, çenesi ileri çıkık, gözleri çökük ve ayakları eğri bir adam gördü.
Kardeşine dönüp şöyle dedi: “Ey müminlerin Emiri…Halifeyi minderinin üzerinde tehdit eden bu adam kim?”
Hazreti Muaviye derin bir nefes aldıktan sonra şu cevabı verdi: “Bu adam; kızdığı zaman, neye kızdığını bilmeden onunla birlikte yüz bin Temimli'nin de kızdığı bir adamdır...'
İslam ümmetinin en önemli dertlerinden biri de barışta Hz Ömer'in yanında, savaşta Hz. Muaviye'nin yanında El-Ahnef İbn Kays gibi adamların artık bulunmamasıdır.