ESKİLER, YENİLERİ İSTEMEZLER!

Hüseyin Yürük

Prof. Dr. Nilüfer Göle'nin, 'Eskiler, yenileri istemezler' şeklindeki sosyolojik tesbiti bir çok şeyi özetleyen bir şifre çözücü olarak karşımızda durmaktadır.

Yaşadığımız hayattan ve tarihten örnekler vererek konuya devam edelim.

Avrupa'dan 43 yıl sonra, 1493'de matbaa, bir büyük icat olarak Osmanlı Devleti'nin kapılarına dayandığında o günlerde sadece İstanbul'da geçimini yazı yazmaktan sağlayan 90 bin adet hattat olduğu zikredilir.

Devreye girecek matbaa, bu hattatları tabi olarak işsiz bırakacaktı. Bu gelişmeyi öngören hattat esnafı, 'İşimizi kaybedeceğiz' diyemedikleri için 'Kur'an-ı Kerim'in alfabesi ortadan kalkacak' diye propaganda yaptılar.

Hattatların mesleklerini kaybetmesi herkesi ilgilendirmeyebilirdi. Ama 'Kuran'ın alfabesi tehlikede' denilince herkes hattatlara ve hattatların davasına sahip çıktı.

Türkiye'de matbaa 1729'da Avrupa'dan yaklaşık 280 yıl sonra aktif bir şekilde kullanılmaya başlanıldı. İlk kitaplar, İbrahimi Müteferrika'nın evindeki matbaada basılan eserlerdi.

Böylece tarihte çığır açan bir büyük icadı yaklaşık 300 yıl boyunca millet ve devlet olarak ıskalamış olduk.

………..

Sultan Abdülhamit'in Afrika'ya gönderdiği Osmanlı Paşalarından birinin hatıralarında okumuştum.1905 yıllarında Somali civarında Almanlar demiryolu yapmaya çalışıyorlar. Ancak yerel halk demiryoluna karşı çıkıyor, yer yer sabotajlar oluyor. Paşa bunun sebebini sorunca bir kabileden yaşlı bir şahıs gerçeği şöyle anlatıyor: Bu yöredeki kabileler ve kabile reisleri geçimlerini deve ile yük taşımaktan sağlarlar. Eğer tren devreye girerse bu insanlar işlerini kaybetmekten korkuyorlar.

Konu duygusal yani!

Deve kervancıları, kendi deve kervanlarının yürümesinin devam etmesi uğrunda ülkeye demiryolu konforunun gelmesine karşı çıkıyorlar.

......

Güneydoğu Anadolu gezimizde Fırat Nehri'nde bir köprünün tam 50 yılda yapıldığını öğrenince bir hayli şaşırmış, 'Bir köprünün yapımı nasıl 50 yıl sürer?' diye merakla sormuştuk.

Fırat Nehri'nin iki yakasında ibtidai usullerle yolcu ve yük taşıyan salcı esnafı bu köprünün yapımına tam 50 yıl direnmişler. Zaman zaman köprüyü yıkarak sabote etmişler.Maksat, kendi peynir gemileri yürüsün!

Bu konu da duygusal anlayacağınız!

Bir ara Bolu Dağı'ndaki ızgaracı İsmail Ustagiller de 'Yeni yol yapılınca bize artık yolcular uğramayacak!' diye acıklı bir propaganda yapmamışlar mıydı?

Az kalsın Bolu Dağını delerek tünel yapan ve onları müşterisiz bırakan devletten tazminat isteyeceklerdi.(!)

......

Bir beldede kanalizasyonlar sürekli tıkanıyorsa, o beldenin en önemli adamları kanalizasyonculardır. Bir gün bir belediye başkanı gelir, kullandığı teknoloji ile bütün kanalları kanalizasyonculara ihtiyaç kalmayacak şekilde açıverirse, kanalizasyoncu esnafı o adamı hain ilan ederler. Ama, kurnazca bir siyaset izleyerek, ihaneti Başkana değil, kullandığı teknolojiye yüklerler. Bu daha elverişli bir yöntemdir çünkü.

Önceki günlerde bir marketteydim. Beni gözüne kestirmiş olacak ki peşimden bir adam geliyor, bir yandan da Sözcü Gazetesi ezberlerini tekrarlıyordu.

Sonunda dayanamayıp “Türkiye eski Türkiye değil. Bir çok şey iyi gidiyor.Bu durum seni rahatsız ediyor anlaşılan” dedim.

Şaşırdı ,bocaladı, bir başka ezberini tekrarladı: Atatürkümüze dokunmayın!

Son yüzyılda; hattat esnafı, deveci esnafı, salcı esnafı işlerini kaybettiler.

Sıra, Atatükçülükten beslenen esnafa geldi.

Çok yakında onlar da işsiz kalacaklar inşallah.

 

 

 




Güncel Haberler