Mustafa Altınsoy*
Azınlıklar ve farklılıklar insanoğlunun hep dikkatini çekmiştir. El üstünde tutulmak veya dışlanmak, farklı olanların kaderidir. Birçok güzellik, farklılıkların kıyaslanmasıyla gün yüzüne çıkar.
Renklerle dolu bir dünyada yaşıyoruz. Hepimiz zorlu bir imtihandayız ama hiçbirimiz toplumun engellilerle, engellilerin de toplumla imtihan halinde olduğunu pek fark etmeyiz. Engellileri yakından tanımak,ya yakınlarınızdan birisinin engelli olmasıyla ya da benim gibi resmi görevler nedeniyle bir engellinin sizin dünyanıza girmesiyle daha yakından tanıma fırsatınız oluyor.
Yüzlerce yıl önce Peygamberimiz, Mekke’nin ileri gelenlerinden biriyle yaptığı ‘kritik’ görüşme sırada Abdullah ibni Mektum adında bir âmânın ısrarla araya girmek istemiş; Allah Resulü âmânın yaklaşıp araya girmesi nedeniyle yüzünü ekşitmiş ve dönmüş, akabinde “Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye çevirdi…” (Abese, 1-2) mealindeki ayetlerle başlayan Abese Suresi nazil olmuş, “Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur’an), bir öğüttür.” (Abese, 11) ayetiyle de Cenabı Allah, Resulüne ilahi bir uyarıda bulunmuştur. Bir yönüyle “Yüzünü ekşitme ve dönme” diyerek onun vesilesiyle bizlere evrensel bir mesaj vermiştir. Daha sonraki zamanlarda Allah Resulü, şehir dışına çıktığında bu âmâ sahabeyi yerine vekil bırakmıştır.
“Bu dünyada ne ki sizden alınmıştır, ahirette fazlasıyla size verilecektir, Allah, bir insanın iki organını, gözlerini alırsa o kişi de sabrederse Allah, ona ebedi kalacağı cenneti ihsan eder.” (Hadis). Engellilere bu farklı anlayışla ve yaşayan cennetlikler gözüyle de bakmamız gerekebilir.
Engelli Eğitimleri
Dünyada ülkelerin neredeyse tamamına yakını “üstün zekâlı çocuklar heba edilmesin” anlayışıyla yatırım yapmaktadır. Hatta kendi vatandaşı olmayan, üstün yetenekli öğrencileri ülkelerine çekebilmek amacıyla ciddi anlamda cazip burs imkânları sağlamaktadırlar.
Peki, toplumda sayıları %10 civarında çeşitli engellere sahip bireylerimiz ne olacak? Son yıllarda ülkemizde devlet olarak engellilere yönelik ciddi adımlar atılmış, teşvik ve tedbirler alınmıştır. Ancak sivil toplum olarak sadece 3 Aralık Engelliler Günü’nde şöyle bir hatırlanır, sonra engelliler kendi dünyasıyla baş başa kalırlar.
“Sınavlarda öğrenciler nasıl başarılı olur?” konusunda toplantılar yapılır da “sınavlarda başarılı olamayacak öğrencileri hayata hazırlama” konusuna pek kafa yorulmaz. Bu çocuklar sınıflarda ötekileştiriliyor, evde ailesi nasılsa başarısız diye kendi çocuğunu önemsemiyor. Okula gitsin gelsin, yeter diyor. Oysa “engellilerin eğitimleri ve engellilere sağlanacak destek” son derece önemlidir. Engelliler, alacakları iyi bir eğitimle gerek sosyalleşme ve gerekse istihdam piyasalarına girmeleriyle mevcut kayıplarının, engele dönüşmesini önleyebilirler..
Engellilik; doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yetilerin çeşitli derecelerde kaybedilmesidir. Malum olduğu üzere engelliler görme, işitme, bedensel, zihinsel ve süreğen hastalar olmak üzere beş temel gruba ayrılır.
Engellilik durumuna göre hayatta kendine göre zorluk dereceleri vardır. Mesela; işitme engelli insanlar, gözleri görmesine rağmen, bilgi bakımından görme engellilerden çok daha sınırlı durumdadırlar. Bütün bunlar gösterir ki, problemlerin çözülmesi, yalnız gözlerin görmesine bağlı değildir. Problemleri çözerken görme engelinden kaynaklanan sebeplerden dolayı alışılmışın dışındaki alternatif çözümler üretmek, muazzam bir hazinedir.
Engellilerin Üstün Tarafları
Hiç şüphesiz görmeyenlerin hayatı görenlerinkine kıyasla kat kat fazla güçlüklerle doludur. Biz şuna inanıyoruz ki Allah, hiçbir şeyi boş yere yaratmamıştır. Engelli insanların bir misyonu ve insanlığa önemli katkıları olduğuna inanırız. Mesela; görmeyenler, bu güçlüklerin üstesinden görenlerin aklına gelemeyecek öyle enteresan çözümler üreterek gelirler ki, bu bir matematik problemine alışılmadık çözüm bulmaya benzetilebilir.
Bilgilerimizin yüzde yetmişinin görmeye dayandığı söylenir. “İnsan bilgisinin yüzde yetmişi gözle kazanılmış bilgilerdir.” sözü çok söylenir. Bu hesaba göre, bütün görme engellilerin görenlerden en az yüzde yetmiş cahil olması gerekmez miydi? O zaman şöyle ifade etsek belki daha doğru olur: Gören insanların bilgisinin %70’i gözle kazanılmış bilgilerdir. Görme engelliler,%70 daha cahil değillerse, bilgi gözden başka organlar kullanılarak da elde edilebilir demektir.
Ayrıca görmeyen insanlar, toplumda algılandığı kadar da farklı değillerdir. Onların bu dünyada bizim kıyısına yanaşamayacağımız özel imtiyazları var. Lambalar sönse de yolunu buluyor, karanlıkta bile kitap okuyabiliyor, dostlarının sesinden tanıyor, tanıdıkların isimlerini el sıkışından biliyor, seslerden örülü özel bir dünyada bizim göremediklerimizi görüyor, gösterebiliyorlar. Mesela; Manisa’da görme engelli bir çocuk, saatle bir ilişkisi olmadığı halde, günün hangi saatinde saati sorsanız zamanı dakikası dakikasına saati söylerdi. İşte bunun gibi hazineleri mecburiyetlerden keşfedenler, görme engellilerdir
Neler Yapılabiliriz?
Eğitim camiası olarak dezavantajlı çocuklarla ilgili eylem planı yapmak ve tüm okullarda bunu uygulamaya koymak zorundayız. Okul ve sınıf gezilerinde bu çocuklara pozitif ayrımcılık yapabilir; hayatın gerçekleriyle yüzleştirme adına esnaf, hastane, pazar yeri, huzurevi ve sanayi ziyaretleri düzenleyebiliriz.
Ayrıca bir sonraki makalemde kendisinden özel olarak bahsedeceğim Halis Kuralay gibi “engelli, ancak engellilerin eğitimini kendilerine dert edinmiş ve gündem yapmış” şahsiyetlerin hem Engelliler Haftasında hem diğer zamanlarda seminerlere davet edilmesi, veliler ve öğrencilerle buluşturulması, onlara rol model olması açısından oldukça faydalı olacaktır.
Engellilerle ilgilenmemiz, gördüğümüz olaylardan ve insanlardan ders ve ibret almamıza daha çok şükretmemize sebep olabilir. Eşrefoğlu Rumi derki; “Her kim ibret almaya nazarında / Ol düşmanıdır sahibinin başı üzerinde.” Mesela ben, Halis Bey’i her gördüğümde bana ötelerden haber verecekmiş gibi gelir. Dünyanın öbür yüzüne, varlığın arka yüzüne bakan bu adamda önemli şeyler olduğunu düşünürüm.
Memleketimizin birçok yerinde kendini engellilerin eğitimlerine ve problemlerine adamış isimsiz kahramanlar var. Onlardan biri de Sivas’ta engelli dostu Prof. Dr. Recep Toparlı Hoca’dır.
Görev süresince ve sonradan birçok engelli tanıdıklarımız da oldu. Bir sonraki makalemde bunlardan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünde beraber mesai arkadaşlığı yapığımız Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu, doğuştan görme engelli, hayatla barışık, enerji dolu, hem yazar hem de engelli eğitimcisi Halis Kuralay ve çalışmalarından bahsetmek istiyorum.
Doğuştan görme engelli olan yazar, 1968 yılında Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde doğmuş. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra İstanbul’daki çeşitli okullarda İngilizce öğretmenliği yapmış. 2005-2012 yılları arasında İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde Özel Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptı. Ben de kendisini bu dönemde tanıdım. Halen Aile ve Sosyal Hizmetler İstanbul İl Müdürlüğünde Müdür Yardımcısı olarak görevine devam etmektedir. Çeşitli STK’larda kurucu üye, başkan ve yönetim kurulu üyesidir. İleri düzeyde İngilizce bilmektedir. Ayrıca Uluslararası Kabartma Kur’an Hizmetleri Birliği’nin kurucularındandır.
Halis Bey, evli ve dört çocuk babasıdır. Burada bir ayrıntıyı özellikle vermek istiyorum. Halis Bey’in eşi Ayşe Hanım, hiçbir engeli olmayan ve özellikle Halis Bey’le evlenmeyi tercih eden üniversiteden sınıf arkadaşı.
Halis Bey, kendisiyle ve toplumla barışık, bir şeyler üretmeye çalışan, herkesle diyaloğu olan; engelini hiçbir zaman engel olarak görmeyen, hatta sık sık fırsata dönüştüren mutlu bir insan. Engelini kafasına takmayan, hatta engeliyle alay edecek kadar geniş ruhlu, gönül ehli ve sürekli çevresini teselli eden, ümit ışığı saçan örnek bir şahsiyet.
Halis Kuralay’ı görev yaptığım illerden iki kez Manisa’ya, bir kez de Sivas’a davet ederek velilere, okul idarecilerine ve engelli öğrencilere seminer vermesini sağlamıştık. Engelli birinin engellilere ve ailelerine seminer vermesi birbirlerini tanımaları ve anlamaları açısından ayrı bir moral ve eğitim kaynağı oluyor.
Mesela; görmeyen birisi salondakileri nasıl sayabilir, sayma usulü nasıl olur? Birkaç saniye düşünün. Ben de merak etmiştim.
Halis Bey, konferans vereceği sahneye çıktı ve bir yoklama alayım, diyerek başladı. Önce hanımlar bir alkışlasın dedi. Sonra erkekler, sonra herkes birden deyip alkış sesinden salondakilerin sayısını ve cinsiyetini tespit etti. Daha sonra hangi branştan kaç öğretmen var? Tek tek alkışlatarak salonda bulunan tüm branşlardaki öğretmenlerin yaklaşık sayısını öğrenmiş oldu.
Konuşma ve Tavsiyelerinden
Herkes tek başına bir görme engelli ne anlatacak diye merak ediyordu. Ama salon yavaş yavaş ısındı. Yaşantılar mizahi anlatımla süslenirken salondan kahkaha ve alkış sesleri yükseldi. Çıkan herkesin yüzü gülüyordu.
• Sizin için geceyle gündüzün bir farkı var mı? sorusuna verdiği cevap: “Benim için geceyle gündüzün farkı yok sandınız, öyle mi? Nasıl olmaz geceyle gündüzün farkı dostlarım? Gündüzlerde hareket vardır, insanlar çalışır; gece ise ben kendimi dinlerim, sessizliğin sesini, kabuğuna çekilen mahlûkatla beraber. Benim için rüya yoktur sandınız, öyle mi? Nasıl olmaz rüya dostlarım, rüyayı yalnız görüntüdür mü sandınız? Ellerimin dokunuşlarını kulaklarımın işitişlerini umutları, korkuları rüyada yaşarım ben, tıpkı uyanıkken ki gibi.”
• “Çoğunluğun görenlerden oluşturduğu dünyamızda görenler görmeyenleri ‘bu bizden değil’ deyip dışlarken, hatta aşağılarken bir kısmı da görmeyenlerden işlerine geldiği vakit olabildiğince faydalanırlar; işlerine gelmediği zaman aralarını almaya bile tenezzül etmezler.”
• “Bir engellinin hayatı insanları niçin ilgilendirir ki? diye soralım kendimize. Bir adada yalnız başına kalmış bir adamın hayatı insanları ne kadar ilgilendirirse, bir engellinin hayatı da o denli ilgilendirebilir, diye düşünmekteyim.”
• “Ben bir görmezim, elimde baston! Gözle görmeden bahar nasıl yaşanır öyle mi? Nasıl yaşanmasın ki bahar dostlarım, çiçeklerin kokusu gözle mi görülür? Kuşların cıvıltısı gözle mi işitilir? Nisan yağmurunun zevkini gözle mi tadarsınız? Siz gözlerinizle mi hissedersiniz ferahlığı? Rüzgâra binmiş sevgileri yürek hisseder dostlarım.”
• “Yine tavsiye olarak, ‘görme engelli okulu’ açmayın. Yalnız başına olmasınlar; başkalarıyla, diğer çocuklarla etkileşim ve iletişimleri olsun.”
• “Biz görmeyenler, başka bir dünyanın insanı değiliz. Engellilerin ayrı bir dünyası yoktur, dünya tektir. Hayattan memnunsa insan, gören de bir görmeyen de” diyerek şu şiirini okudu.
Gören de Bir Görmeyen de
Hayattan memnunsa bir insan,
Gören de bir görmeyen de.
Bulamıyorsa huzuru,
Gören de bir görmeyen de.
Sevilmez hiç çirkin, gizli,
Bir insan ki kötü sözlü,
Hele bir de ikiyüzlü,
Gören de bir görmeyen de.
Ayrılık herkese acı,
Sağlık hepimizin amacı,
Dünya fani ve geçici,
Gören de bir görmeyen de.
Dili tatlı söylüyorsa,
Kalpte iman kaynıyorsa,
Yolu Hakka varıyorsa,
Gören de bir görmeyen de...
Onlarca hatıralarından birkaçını da bu vesileyle paylaşmak istiyorum: Halis Bey, bir gün işitme engellilere konferans vermek üzere gider. Bir saat süreyle konuşmasını yapar, bitirir. “Muhataplarınızla nasıl anlaştınız, nasıl anlattınız, nasıl dinlettiniz? Siz görme engellesiniz, onlar işitme engelli” diye sorulunca, gayet doğal bir şekilde, “Nasıl olacak hocam, gayet kolay: Körler, sağırlar birbirlerini ağırlar.”
Onları yakından tanıdıkça anladım ki, engelli insanlar toplumda algılandığı kadar da farklı değillerdir. Özel çocukların diğer çocuklarına bir farkı yoktur, öğreniyorlar ancak geç öğreniyorlar. Çevresindeki bireylerden hiçbir farkı olmadığını her bireyin karşılıksız sevgi beklentilerini taşıdıklarını unutmamamız gerekir. Onlara karşı diğer bireylere davrandığınız gibi davranmama, kıyaslama yapmak ve ayrıcalıklı davranmak en büyük hatamızdır.
Engellilerle ilgilenirken aynı zamanda ailelerinin rehabilitesiyle de uğraşıyorsunuz. Manisa’da beraber çalıştığımız 33 yıllık eğitimcilik hayatını engelli ve onların yakınlarına ayırarak geçiren, Görme engelliler okul müdürü Hasan Şahin gibi her ilde birçok isimsiz kahramanlarımız var. Ayrıca Manisa’da görme engelli Mehmet Göktaş ve yine Sivas’ta görme engelli Selman Devecioğlu, karanlığa küfretmek yerine bir mum yakmak için azami gayret göstererek engellilerin problemlerine yardımcı olmaya ayıran arkadaşlarımız. Onlara da buradan teşekkür ediyorum.
Onun için şu anda görevde olan arkadaşlara engelliler haftasında en iyi farkındalık faaliyeti olarak Halis Kuralay gibi “engelli, ancak engellilerin eğitimini kendilerine dert edinmiş” şahsiyetlerin seminerlere davet edilmesi, veliler ve öğrencilerle buluşturulması, onlara rol model olması açısından faydalı olacaktır.
Halis Bey, hayatla ne kadar barışık olduğunu sizlere anlatmak için aşağıdaki kitapları da yazmış.
• Abese Ruhu
• Kör Öyküler
• Fati’nin Maceraları
• Hayata Dokunmak
Hayata Dokunmak kitabındaki yaşanmış olaylardan sadece iki tanesini buraya koyuyorum. Diğerlerini kitabı aldıktan sonra okumanızı özellikle tavsiye ediyorum.
Bir görme engelli arsa almak niyetiyle bir emlakçıya girer. Her yerde olduğu gibi, emlakçıda görmeyen arkadaşı dilenci zannederler. Daha meramını anlatmaya fırsat olmadan kapıdan girer girmez, emlakçı: “Bozuk yok be ağabeyciğim.” der. Görme engelli hiç yabancılık çekmez: “Olsun efendim biz bozarız.” cevabını verir.
Emlakçı daha sonra işin aslını anlar ve özür dilemek durumunda kalır.
Bir görme engelliden kimlik sorarlar.
Görme engelli olduğu her halinden anlaşılan kişi: “Af edersiniz, kimliğimi evde unutmuşum.” Adam üsteler: “Ehliyetiniz de mi yok?”
*Milli Eğitim İl Eski Müdürü/ MEB Müşaviri