Mustafa Altınsoy*
Milli Eğitim Bakanlığı, il müdürleri için yaptığı toplantılarda çeşitli alanlarda konuşmacılar getirirdi. Bunların bazıları zevahiri kurtarırken, bazıları ise istifade ettiğimiz şahıslar olurdu. Getirilen konuşmacılar içinde en çok faydalandıklarımdan birisi Sanko Holdingin sahibi Abdulkadir Konukoğlu olmuştu. Bir diğeri de bu makalenin konusunu teşkil eden, ezber bozan konuşmalar yapan Prof. Dr. İsmail Aydoğan olmuştu.
2017 yılında Antalya’da yapılan milli eğitim müdürler toplantısına konuşmacı olarak davet edilen İsmail Hoca, popülist değil, inandığı gibi konuşarak çok farklı şeyler söylüyor; Sistemi ve paradigmayı sorguluyor, eğitime farklı açılardan bakıyordu. Milli eğitim müdürleri tarafından ilgiyle izleniyor ve devamlı alkış alıyordu. Tüm arkadaşları etkilediğine inandığım İsmail Aydoğan Hoca’nın eğitim anlayışımızı sorgulayan konuşmalarından bölümler aktarmadan önce eğitimde PARADİGMA üzerine birkaç şey söylemek istiyorum.
Paradigma; Bir disipline hâkim olan model, kurumsal çerçeve, ideal örnek tip ya da modelin bir bakış açısının, kavrayışın, anlayışın adıdır. Eğitim felsefeniz ve eğitime bakış açınız ülkenin geleceğin şekillendirme açısından çok önemlidir. Merhum Nurettin Topçu: “Felsefesi olmayan milletin mektebi olmaz” diyerek eğitim felsefemizin kendimize ait olması gerektiğine işaret eder.
Türkiye’nin eğitim sorunundan daha ziyade eğitime bakış sorunu vardır. Türkiye’nin eğitim dâhil yaşadığı sorunların nedeni; kendine ait bir düşünüş, görüş ve yaşayış biçimi yani paradigmasının olmamasıdır. Bu paradigmasızlık; önce batının üstünlüğünü kabul etmeye, sonra batıya hayranlığa, daha sonra hayranlığın getirdiği korkuya kapılmaya, ardından kendinden şüphe etmeye ve en son olarak tüm bunların neticesinde aşağılık duygusunun oluşmasına yol açmıştır (1).
Mevcut eğitim felsefemiz yerli ve milli insan yetiştirmekten ziyade kopyalayan, taklit eden, tek tip adam yetiştirmeye yöneliktir. Türk eğitim sistemi (TES) kendine ait temel bir felsefeden yoksundur veya oluşturduğu sistemin sağlam bir temeli yoktur (2).
Eğitim sistemine hakim olan pozitivist paradigma insanın sadece rasyonel yanına önem vermekte, onun ruhsal, duygusal ve mistik yönlerini ciddiye almamaktadır (3).
Antalya toplantısında Hocanın Kültür Temelli Eğitim kitabını aldım. Sivas’a geldikten sonra okumaya başladım. Kitabın sağını solunu çizmeyi ve yan taraflarına not almasını çok severim. Bu kitapta da o kadar çok çizilecek yer vardı ki hem çizip hem de kitaptan epeyce notlar aldım. Sivas valimiz Sayın Davut Gül’e, İsmail Aydoğan Hoca’dan, konuşmalarından ve kitaplarından bahsettim. Valimiz kitabı benden istedi. Okuyup altlarını çizdiğim kitabı valimize takdim ettim.
Sayın Valimiz de kitabı ve içindeki yaklaşımları beğenmiş olacak ki İsmail Aydoğan Hocayı seminer vermesi için 20 Aralık 2017’de Sivas’a davet ederek birkaç seminer programı organize ettik. Sivas’ta uyguladığımız “Önce biz okuyoruz projesi” çerçevesinde Hocanın “kültür temel eğitim” kitabının okul müdürleri tarafından önceden okunmasını sağladık.
O zaman bizden başka davet eden il oldu mu? Bilmiyorum. Ancak şu an görevde olan Milli eğitim müdürlerine İsmail Hocayı davet ederek kitapları ile tüm eğitimcileri buluşturmalarını tavsiye ediyorum.
Şimdi sizlere Prof. Dr. İsmail Aydoğan’ın milli eğitim müdürleri toplantısı ve Sivas’taki konuşmalarından aldığım çarpıcı ve paradigmayı sorgulayıcı notlardan bazılarını istifadenize sunmak istiyorum.
Psikoloji bireysel bilim; sosyoloji toplumsal bilimdir. İkisi de toplum mühendisliği için var olmuşlardır. Okullar, sosyolojinin hedeflediği topluma, psikolojinin öngördüğü nitelikte modern/ seküler insanı yetiştirmek için kurulmuştur.
Türkiye’de asıl sorun paradigma, yani eğitime bakış sorunudur. Bu sorun dışındaki diğer sorunların hepsi kolaylıkla aşılabilir.
Eğitimde kültürel devrim yapmak lazım.
Paradigma, tarih ve edebiyatla oluşturulur, Matematikle değil.
Matematik, hayatın kendisidir sözü yalandır. Müfredatta ve eğitim sisteminde en önemli hale getirilmemelidir.
Bizim eğitim sistemimizde matematiğin önemli olması Fransa etkisiyle olmuştur. Fransa’yla matematik; İngiltere’yle hayat bilgisi bizim eğitim sistemimize dâhil olmuştur. Fen-Edebiyat Fakültesi adı bize Almanlardan gelmedir.
Şu andaki müfredat değişikliği boş ve oyalamadır. Temelde değişen bir şey yoktur. Kültürümüzü temel alan bir eğitim sistemine geçmek zorundayız.
Tanzimat, bir Fransız çocuğudur. Tanzimat’la birlikte Osmanlı’ya bakış paradigmamız değişmiştir. Tanzimat fermanı, bir ölüm fermanıdır.
Bir şeyi çok konuşursanız değerini düşürürsünüz.
Bir şeyin değerini azaltmak istiyorsanız onun sayısını artırın.
Öğrenci merkezli eğitim, değerler eğitimi, inovasyon ve benzeri uygulamalar Amerika’nın bize dayatmasıdır.
Öğrenci merkezli eğitim, Amerikan protestan anlayışını ve kültürünü yansıtır. Öğrenci merkezli eğitim sisteminden dolayı eğitimimiz ölüyor.
Bir an önce öğretmen merkezli eğitime geçilmelidir.
Öğretmen, isyan edendir; etrafını sorgulayandır.
Dürüstlük mü yetenek mi? Dürüst insan tercih edilmeli. Dürüstü yetenekli yapabilirsiniz ama yetenekliyi dürüst yapamazsınız.(Aliya İzzet Begoviç)
Her meslek gurubuna kendi alan eğitimi ile birlikte etik, ahlaki ve irfani davranış kuralları ve eğitimi de verilmelidir. Tıp eğitimi sırasında da sonuç odaklı ve pozitivist mantık aynen devam etmektedir.
Akraba evliliğinin zararlı olduğunu batının yalancı tıpçıları uydurmuştur. Akraba evliliğinin kültürü korumak gibi işlevleri nedeniyle olumsuzlandığını da bilmek gerekir.
Doku uyuşmazlığı nedeniyle Türkiye’nin batıdan aldığı değerler eğitimi de başarılı olamayacaktır.
Eğitime bakış açımız hep batıya dönüktür. Geminin yönü batıya doğru gittiği için geminin içinde doğuya doğru giderseniz gemiyi sizde yönetseniz sonuç değişmeyecektir.
Gemi batıya gidiyorsa siz müfredata Kur’an dersi koyun ya da değerler eğitimiyle dersler yapın sonuç değişmeyecektir. Çocuklarımızı kendi kültürümüzle buluşturmak yerine bu tür uygulamalarla oyalanırsak, çocuklarımızı ateizmi ve deizmi telkin eden batının bakış açısına teslim etmiş olacağız.
Evrensel ilkeler, batılıların dünyayı yönetmek için koyduğu kurallardır. Biz niye buna göre müfredat ve eğitim yapıyoruz?
Okullardaki projeler, kalan ahlak kırıntılarını törpülemek içindir.
Bizim eğitim sistemimiz, vali mühendis doktor, müteahhit yetiştiriyor, ama adam yetiştiremiyor.
Şakayla karışık, “Şu okullar olmasaydı maarifi ne güzel yönetirdim” sözü ile bilinen, Tuğba ağacı metaforunu ortaya atan Emrullah Efendi, “eğitimde düzeltmeye yukarıdan başlamak lazım” diyor.
İşe müfredattan değil yukarıdan, öğretmen yetiştirmeden başlanmalı.
Önce öğretmen ve üniversiteler düzeltilecek, yukarıdan, tümdengelim olacak ki düzelme olsun.
Tarafsız olmak, onlara (batılılara) alan açmaktır. Niye tarafsız olayım? Cemil Meriç’in dediği gibi, şimdiki bilim adamları batının yeniçerileridir.
Eğitim tarafsız olur mu? Tarihin ve edebiyatın tarafı olmaz mı? Tarafsızlık objektiflik köleliktir.
Gazali’nin öğrenci öğretmen münasebetlerini anlatan kısımlar okunmalı.
Özgür düşünmek özgün düşünmekle olur. Özgün olduktan sonra özgür olabilirsin.
Özgürleştirerek bireyselleştirmekle herkesi kontrol etmek istiyorlar.
4+4+4 eğitim sistemine şiddetle karşıyım.
Okul öncesini zorlanmasına hatta teşvik edilmesine karşıyım. Okul öncesi eğitim bir sömürgeleştirme eğimidir. Okul sürelerini uzatmanın altında başka art niyetler var. Seküler anlayış her zaman gelenekle savaşmıştır.
Hocayı ve fikirlerini daha yakından tanımak, konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kitaplarını okumanızı öneriyorum: Eğitim ve Paradigma, Kültür Temelli Eğitim, Eğitimin Türkçesi, Eğitimde Nezaket, Bir Dava Adamı Nurettin Topçu, Eğitimin Kimlik Arayışı
(1) İsmail Aydoğan, Eğitim ve Paradigma s.18
(2) Okul odaklı eğitim s. 22
(3) İsmail Aydoğan, Eğitimin Türkçesi s.83
www.maarifin.sesi.com
*Milli Eğitim İl Eski Müdürü/ MEB Müşaviri