DEPREMİN SOSYAL ve KÜLTÜREL ETKİLERİ ÜZERİNE *

Mustafa Altınsoy**

İnsan plan yapar, kader gülermiş. Depremin üzerinden 45 gün geçti. 5 Şubat’ta kimsenin tahmin edemediği gelişmeleri 6 Şubat’tan sonra yaşamaya başladık. 50 binden fazla insanımız vefat etti, yüz binden fazla insanımız yaralandı. 14 milyona yakın insan göç etti veya çadırlarda yaşıyor. Annesini, babasını, yavrusunu kaybeden on binlerce insan büyük acılar yaşayarak aramızda dolaşıyor, bir teselli bulmak için gözlerimize bakıyor.

Hala artçı depremler sürerken psikolojik sarsıntılar da artarak devam edecek gibi gözüküyor. Pek çok insan yapılması gerekenleri ve alınması gereken önlemler hakkındaki görüşlerini dile getiriyor. Deprem bölgesine yaptığım ziyaretlerden, edindiğim izlenimlerden de yola çıkarak depremin sonuçları üzerine sosyal ve  kültürel  ihtimalleri değerlendirmeye çalışacağım.

Öncelikle bölge insanının inanç ve irfanından dolayı beklediğimizden daha fazla metanete sahip olduklarını gözlemledik. Tarihimizden, kültürümüzden ve şehirlerin kimliğinden birçok değeri de yutan depremin kuşkusuz, ekonomik faturası çok ağır olacaktır. Bölgede asırlardır ayakta duran camiler, çeşmeler, köprüler, medreseler, türbeler ve diğer birçok tarihî eserimiz yıkıldı veya hasar gördü. Toprak olan kültürün, manevi çöküntünün telafisi pek kolay olmayacak, yeri hemen doldurulamayacak.

Depremden sonra mimariye ve hayata bakış tarzımızda bazı değişmeler olacağından yeni sosyal değişimlere hazırlanmak ve hazırlıklı olmak gerekiyor. Evler, deprem nedeniyle yenilenecek. Zenginler evlerini kendi yapacak. Allah, fakirin evini devletin eliyle yaptıracak. Doğayla iç içe yaşamlar ve köye dönüşler artacak. Türkiye'yi yöneten akil irade, bu krizi fırsat bilip yeni bir anlayışla şehirler kurarak ülkeyi yeni baştan imar edebilir.

Yeniden inşa ve ihya sürecinde şehir planlamacılar, mimarlar, mühendisler kadar; sosyologlar, sanatkârlar, edebiyatçılar ve kanaat önderlerinden görüş alınarak yatay mimariyle sağlam bina yapmanın önünün açılması en büyük temennimiz. Osmanlı külliye sistemine, iki katlı, taştan, kalıcı yapılmış binalara; gerekirse çelik prefabrik konaklara dönülmeli. Bugünkü şehir yerleşimleri, İslami hayat tarzını, milli ve dini kültürü yok etmenin aracı olmuştur. Mahremiyet noktasında sınırları yok eden kooperatif evleri, tarım topraklarını da yok etti.

Özellikle pandemi döneminde insani ilişkilerde ciddi kopuşlar yaşanmış; ilişkilerimiz bencil, hazcı ve benmerkezci bir yapıya bürünmüştü. Akrabalar birbirini ziyaret etmez hale gelmişti. Birbirine gitmeyen, birbirinden haberi olmayan akrabalar arasında irtibatlar artacak; belki de önceden zengin olanlar fakirlerin, fakir olanlar da zenginlerin yanına sığınacak. Yani sonuç olarak deprem; toplumda merhamet duygusunu uyandıracak, bununla birlikte akraba arasında diyalog, destek ve dayanışma artmış olacak.

Edebiyatçılarımız; depremin sonuçlarından toplumun her kesiminin, her meslek gurubunun, sivil toplum kuruluşlarının fedakârlıklarından ve yaşanmış acılardan yola çıkarak araştırmalar yapacaklar. Romanlar, diziler, denemeler, şiirler, manevi dersler çıkaracağımız acı ve merhamet duygularıyla yoğrulmuş destanlar, hikâyeler yazılarak tarihe notlar düşürülecek.

Göçlerin getirdiği sosyal değişme, yeni tanışmalar, birliktelikler, kültürel değişimler olacak. Okulları değişen öğrencilerin yeni çevresiyle uyum ve rehabilitasyon sürecine ihtiyacı olacaktır. Deprem sonucu para ve sermayenin el değiştirmesiyle kaybedenler bunalıma girebilir. Yapılacak yeni imar faaliyetleri sonucu bazı insanların da uzun vadede ekonomik olarak önü açılacaktır. 

Bu da ayrı bir sosyal-kültürel değişimi beraberinde getirecektir. Mesela deprem dolayısıyla birçok Suriyeli fırsat bularak o arada uçakla İstanbul'a taşınmış oldular.

Depremde şok, acı ve travma, yaşam korkusu, gerçeklerle yüzleşme, hesap sorma ve muhasebe süreçleri iç içe yaşanır. Ani öfke, ağlama, küfretme, saldırganlık, içe kapanma yaşanır. Şimdi depremzedeler giderek yalnızlaşıyor, yalnızlaşacak… Bölgedeki herkesin her şeye ihtiyacı var. Uzun vadeli rehabilite çalışmaları ve yardımlar gerekecek. İlgi ve yardımı sürekli hale getirmek, zamana yaymak gerekir.

Depremzedeleri hem yaşadıkları büyük imtihana karşı sabırlı tutacak, hem de geleceğe hazırlayacak manevi rehabilitasyon sağlayan insanlar olması gerekiyor. Bölgede en az 500 civarı çadır ve konteyner kampları var. Ziyaretlerimizde çadır kampının içerisindeki mescitler maalesef sahipsiz ve adeta boş depolar gibiydi. Bu mescitleri gönüllü tebliğ ve irşat misyonuna sahip kişilerle doldurmalı. Gerektiğinde çadır çadır insanları ziyaret edebilecek hocalar, afet bölgelerinde çok stratejik tebliğ ve irşat çalışmaları yapabilirler.

Afet bölgelerinde dini ve milli duygulardan beslenmiş uzmanların sosyal ve psikolojik rehabilitasyon yapabilme imkanlarının sağlanması gerekiyor. İnsanları sadece fiziksel olarak beslemekle sonuca ulaşmak mümkün değil. Aksi halde afetzedelerin bulunduğu bölgeler, sadece cismani ihtiyaçların karşılandığı büyük toplanma merkezleri gibi kalacaktır.

Depremde çocuklarımız, büyük sınavdan geçtiler. Enkaz altında günlerce kaldılar, sabırla kurtarılmayı beklediler. Hâliyle korktular, yaralandılar ama asla pes etmediler. Bunlarında rehabilitasyona ihtiyaçları olacak. Rehabilitasyon deyince; çocuklar bölümünde “çocukların yabancı müzik eşliğinde dans ettirilmesi” uygulamasını gördük maalesef. Onları kendi değerlerimiz yerine batı değerleriyle beslemenin bir süre sonra başka kültürel sonuçları ortaya çıkacaktır.

Depremde Z kuşağı denilen sadece menfaatçi bir kuşak olmadığını da gözlemledik. Bu kuşaktan çocuklarımızın depremzedeler için kumbaralarını kırıp harçlıklarını kardeşlerine yolladığını gördük. Onların sadece kendini düşünmediğini, özverili ve fedakâr olduklarına şahit olduk. Bu felaketleri uzun vadeli doğuş için milat kabul edip, belki de en radikal kararlarımızı eğitim alanında vermemiz gerekiyor.

Deprem yaraları sarılıp soğukkanlı değerlendirmeler arttıkça bürokraside ve yönetim sisteminde bazı değişiklikler yapılabilir. Deprem; mahalle, köy, eğitim, sivil toplum örgütleri, belediye, siyaset kurumlarını da etkileyecektir. Yönetimde zaaflara sebep olan küçük belediye ve küçük ilçe devri kapanabilir. Bürokraside de gerek deprem sürecindeki başarılarından gerek yorgunluklarından gerekse yetersiz görülenler arasında yapılacak atamalar bölgede artçı yer değiştirmeleri de beraberinde getirecektir. Bu atamalar yeni kültürel değişiklikler getireceğinden devletin bölgenin kodlarını koruyucu ve destekleyici kararlara imza atması gerekiyor.

Depremde devletin elinden geldiğince bütün imkânlarını seferber etmesine rağmen, bürokrasinin risk almama, yetki dağıtma ve emir komuta zincirinde maalesef sıkıntılar olmuştur. Devlet kurumlarının nasıl kilitlendiğinin, anlamsız kurallara boğulduğunun müşahede edildiği yerler oldu. Bu gibi acil durumlarda ve özellikle ilk günlerde Türkiye’nin her tarafından gelen sivil toplum kuruluşları yaraları sarmakta oldukça hızlıydı.

Sivil organizasyonların çabuk inisiyatifler alarak; ibadet aşkıyla, bazen AFAD’la koordine halinde bazen de kendi koordinasyonlarıyla yaraları sarmak için verdikleri uğraş başarılı olmuştur. 15 Temmuz’da canından fedakârlık yapanlar şimdide can ve malları ile oradaydılar. O gün deprem meydanında herkes bir şeyler yapmanın telaşı içindeydi. “Başa geçtiği zaman Müslümanlardan herhangi biriymiş gibi hareket eden, başta olmadığı zaman da onların başkanlarıymış gibi hizmete koşan birisi olmalı.” diyen Hz. Ömer'in aradığı şahıslar meydanları doldurmuştu.

Gittiğimiz birçok yerde sağlam ve tarihi camilerin sığınılacak mekânlar olması ayrı bir kültürel etkileşimi de beraberinde getirmiş. Bazı camilerin bir külliye ve kültür merkezi gibi planlanarak yapılması, afet ve diğer zamanlarda sığınılacak hayat merkezleri olmuş. Bazı camilerde aşevleri hizmet veriyor. Bazı camilerde içerde kalanlar olduğu gibi bahçelerinde çadır kentler var. Bu durum, halkın camiyle irtibatını daha da artırarak böyle felaket zamanlarında camilerin sığınılacak kaleler gibi görülmesini sağlayacaktır.

Sonuç olarak; deprem vesilesiyle toplum çok güzel bir sınav verdi, gönülden kenetlendi, muhteşem bir yardımlaşma örneği sergiledi. Kardeş olduğumuzu, millet olduğumuzu dost düşman herkese gösterdi. Şimdi birlik olma, Anadolu’da yanan bu birlik ateşini tüm İslâm coğrafyasına yayma vaktidir. Büyük musibetler büyük inkişaflara gebedir.

21Mart 2023

 * www.maarifinsesi.com

**Milli Eğitim Eski il Müdürü/ MEB Müşaviri

 




Güncel Haberler