Hüseyin Yürük
Amerika'nın ahlak anlayışını ve dünya görüşünü gösteren çok çeşitli sembolik olaylar vardır. Ben bunlardan en manidar olanını 15 yıl kadar önce NTVNSCB kanalında bir filmde görmüştüm. Amerikalılar Kızılderililerin topraklarını işgal ederken fazla can kaybı olmasın diye bazı kabilelere “Sizlerle anlaşma yapalım” diyorlar. Anlaşma töreni sonrasında kabile reisine içinde bir İncil ve bir Amerikan Bayrağı bulunan bir küçük sandık hediye ediyorlar. Reis de bunu çadırının en mutena yerinde saklıyor.
Bir yıl sonra Amerikalılar yeterince güçlendikleri için artık barış imzaladıkları Kızılderili kabilelerine saldırma zamanı geliyor.
Bir sabah ansızın Amerikan askerleri Kızılderili köyüne giriyor. Masum sivilleri ne olduğunu anlayamadan taramaya başlıyorlar. Onlar da “Biz Amerikalılarla barış halindeydik, niçin böyle bir şey yaşadık?” diye sağa sola kaçışırken çadırından çıkan kabile reisi Amerikan askerlerini ve bayraklarını görünce “Herhalde bir yanlışlık var” diye çadıra gidiyor. Sandığa koşuyor ve içinden Amerikan bayrağını çıkarıp dışarıdaki Amerikan askerlerine gösteriyor.
Reis “Siz yanlışlık yapıyorsunuz. Biz sizinle barış anlaşması imzalamıştık. İşte bunun vesikası diye Amerikalıların iki kutsalı olan incili ve bayrağı gösterirken Onu da alnından vuruyorlar.”
Amerikan ahlakını daha doğrusu ahlaksızlığını ilkesizliğini gösteren bu çok manidar bir film hiç aklımda çıkmamıştı.
Önceki sabah TRT 2'de gösterilen “Kanunsuz” isimli film bunun sanki adeta devamı gibiydi. Filmde Amerika’da kuzeyli ve güneyliler arasındaki savaş konu ediniliyor. Filmdeki anlatıma göre; Güneyliler bir mola yerinde ateşin başında dinlenirken güneylilerden bir grubun lideri onların yanına gelerek “Artık ben çok yoruldum. Geriye sadece biz kaldık. Herkes teslim oldu. Bizim de dayanacak gücümüz kalmadı. Biz de yakındaki Kuzeyli kampına giderek teslim olursak artık bu iş böylece tamamlanmış olur” diyor.
Ateşin başında ısınan yaklaşık 50 kişilik güneyli tereddüt ediyorlar. Fakat liderleri onları ikna ediyor. “Bu işin başka çaresi yok beni dinleyin” diyor. Sonunda yavaş yavaş toplanıyorlar ve teslim olmak üzere Kuzeyli kampına doğru gidiyorlar. Yalnız içlerinden biri (başrol oyuncusu) “Ben gelmeyeceğim, sonuna kadar direneceğim” diyor ve sonra dürbünle kampa giden arkadaşlarını izlemeye başlıyor.
Güneyliler onları trampetler eşliğinde ve tören için hazırladıkları yemeklerle karşılıyorlar. “Ancak yemeğe oturmadan önce silahlarınızı teslim edin” diyorlar. Onlar biraz gönülsüz de olsa silah teslim masasına geçiyorlar. Bu sırada oradaki askerler silahlarını teslim eden insanlara hakaret etmeye başlıyor. Bu rencide edici iş bittikten sonra “Şimdi bir de yemin edeceğiz. Böyle bir tören var” diyorlar.
Güneyliler yine canları sıkılarak “Amerikan yasalarına bağlı kalacağımıza, kendimizin bir haydut ve katil olduğumuzu kabul ettiğimize dair” şeklindeki yemin metnine de önce itiraz ediyorlar. Ancak artık kapana kısılmışlardır. “Lanet olsun” diyerek onu da tekrarlıyorlar.
Tam bu sırada onların karşısındaki çadırlardan birine iki asker giriyor. O çadırdan biraz sonra bir mitralyöz namlusu uzanıyor.
Güneyliler “teslim olmuş, silahlarını teslim etmiş ve Amerikan yasalarına bağlı kalacaklarına dair yemin etmiş bir vaziyetteyken Kuzeyli Amerikalılar onları mitralyözle taramaya başlıyorlar.
Tıpkı “Siz yanlışlık yapıyorsunuz. Biz sizinle barış anlaşması imzalamıştık. İşte bunun vesikası diye Amerikalıların iki kutsalı olan incili ve bayrağı gösterirken alnından vurdukları Kızılderili reisine yaptıkları gibi…
Bu manzarayı gören Onları teslim olmaya ikna etmiş liderleri komuta çadırındaki adama “Senatör niçin böyle yaptın? Hani onlara insanca muamele yapacaktın?” diyor.
Amerikalı senatör “İşte en insanca muamelemiz buydu” diyor.
Senatör bununla da kalmıyor. İşbirlikçi lidere “Sen şimdi gideceksin. Bize teslim olmayan geri kalan adamı da bulacaksın” diyor.
Amerikalılar kendileriyle işbirliği yapan adama şimdi bir de bu potansiyel milli kahramanı yakalama görevi veriyorlar.
Pes doğrusu dedirtecek kadar aşağılık ahlaksız bir tertipler zinciri…
Hafta sonu bazı gazetelerde ve sosyal medyada haber vardı: Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel merkezinde eski genel başkan Deniz Baykal döneminden beri bulunan Şero isimli kedi ölmüş. Zaman zaman bazı gazetelere haber konusu olan Şero bir kaç genel başkan eskitmişti.
CHP genel merkezinde Şero’nun ölümü büyük teessürle karşılanmış. Bunu çok önemli bir olay olarak kabul etmişler. Şero’yu bir törenle Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi binasının bahçesine gömmüşler. Sosyal medyada CHP Genel Başkan Özgür Özel'in elinde kürekle onun ölüsüne toprak atarken fotoğrafı vardı.
Benim bu haberi gönderdiğim Ankara'dan bir arkadaşım zamanında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü eşi başörtülü için havaalanında karşılamayan ve karşı tarafa geçen Ankara Garnizon komutanının da bir köpeği olduğunu, onun bu köpeğini çok sevdiğini, köpeği öldükten sonra iki albayın nezaretinde Cumhurbaşkanlığı atış poligonuna gömdürdüğünü haberini göndermişti.
Cumhurbaşkanlığı atış poligonuna lojman yapılması gündeme gelince generalin köpeğinin gömüldüğü yerin de lojman arazisinde kaldığı için o günlerde Genelkurmay 2. Başkanı olan generalin köpeği için yeni bir yer arayışına girdiğini dönemin gazeteleri yazıyordu.
Başörtülü eşi olan Cumhurbaşkanına selam durmayıp karşı tarafa geçen generalin köpeğine bu kadar bağlı olması milletin garibine gitmiştir.
CHP’liler ile bazı generallerin tavır ve davranışları birbirine ne kadar çok benziyor. Bu yüzden darbe yapan veya emekli olan generallerin çoğunluğu bir süre sonra karşımıza CHP milletvekili olarak çıkıyor.