Osmanlı’da Müderris Bir Sufi
Muhammed Hâdimi
(Şimşek Halil İbrahim, İstanbul, Enes Matb,2016)
SUFİLİK ÜZERİNE TESBİTLER
Sûfiler diğer İslâmî ilimlerde otorite âlimlerin yaptığı gibi kendi temel anlayışlarını birinci kaynak olan Kur'ân-ı Kerim'e dayandırmaktadırlar. Tasavvufî çevreler tarafından "Seyyidü't-Taife" diye vasıflandırılan Cüneyd el-Bağdadi: "...Bizim bu ilmimiz Kur'ân-ı Kerim ve Sünnet'le mukayyeddir (sınırlandırılmıştır).” diyerek tasavvufî düşüncede Kur' ân-ı Kerim'in merkeze alındığını açıkça vurgulamaktadır. (Şimşek,2016:88)
Bunların arasında mürşid-mürid ilişkisi çerçevesinde Hz. Peygamber’in manevî hayatını nesilden nesile aktarma gayretinde olan sûfîler dikkat çekmektedir. Genelde Nakşbendiyye özelde ise onun bir kolu olan Müceddidiyye temsilcisi sûfiler Sünnet'e uymayı tarikatın temel düsturları arasında saymışlardır. (Şimşek,2016:94:95)
Kadızâdeliler ve Sivasîler arasında meydana gelen tartışmalara neden olan konular şunlardır: Semâ, deverân, müspet ilimlerin tahsilinin meşruiyeti, Hz. Hızır ın hayatta olup olmadığı, mevlid ve naat okumanın caiz olup olmadığı, Hz. Peygamber e salat u selam ve ashaba tazim, Hz. Peygamberin ebeveyninin imanı, Firavn'ın imanı, İbnü'ı-Arabî'nin konumu, bidatlar, kabirlerin ziyareti ve oradan istimdat gibi meselelerdir. Türer, Mehmet Nazmî Efendi: Osmanlılarda Tasavvufî Hayat, s. 40. (Şimşek,2016:86)
Kasım Kufralı, Nakşbendiliğin Kuruluşu ve Yayılışı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Türkiye Enstitüsü, İstanbul 1949, no: 337, s . 168. (Şimşek,2016:47)
MUHAMMED HADİMİ VE TESİRLERİ
Ebu Said Muhammed Hâdimî'nin mühründe şu ibareler yazılıdır: "Ey Bâri Hüdâ be-hakkı hesti şeş cüz-i merâ meded firisti iman, emân, ten dürüsti ilim, amel, ferâh desti." Türkçesi şöyledir: "Ey Allah'ım! Varlığın hakkı için şu altı şeyi bana ver: İman, güven, beden sağlığı, ilim, amel ve el bolluğu. (Şimşek,2016:57)
Muhammed Hâdimî'nin ilim camiası tarafından tanınması ve meşhur olmasında bazı eserlerinin payı büyüktür. Özellikle onun fıkıh alanında geliştirdiği usûl ve bu meyanda yazdığı Mecâmiu'l-Hakâik adlı eseri zikre değerdir. Adı geçen eserde onun ortaya koyduğu görüşlerin ve belirlediği ilkelerin önemli bir kısmı Mecelle hazırlanırken kaynak olarak kullanılmış, hatta maddelerin önemli bir kısmı Hâdimî'nin eserinden aynen alınmıştır. (Şimşek,2016:45)
Pek çok sûfî müellife atıf yaptığını belirttiğimiz Muhammed Hâdimi'nin bir sûfî şahsiyet olmasına rağmen kendinden beş asır önce aynı bölgede yaşamış olan Mevlânâ Celâleddin Muhammed er-Rûmî'ye (ö. 672/1273) eserlerinde isim belirterek veya işaret ederek atıf yaptığı bir ifadesine rastlayamadık. Ancak isim vermeden Risaletü'n-nesâyıh ve'l-vesâyâ adlı eserinde "Sana bazı şeyhlerin vasiyetlerini tavsiye ediyorum...” cümlesiyle başlayarak Mevlânâ'ya atfedilen edilen meşhur yedi öğüdü aktarmıştır. (Şimşek,2016:87)
Muhammed Hâdimî tasavvufun ilk şartının kalbin Allah’ın zâtından gayrı her şeyden (mâsivâu'llah) temizlenmesi, anahtarının ise Allah’ın zikriyle kalbin doldurulması olduğunu ifade eder. Sûfi, Allah’ı ve sıfatlarını bulunduğu hâl üzere bilen, O'nun yolunda giden demektir. Yine ona göre tasavvuf, yerilen ahlâkın her türünden kurtulmak, övülen ve Hz. Peygamber’in sünnetine uygun ahlâka sahip olmaktır. Başka bir değişle o, toplulukta kalbini zikir halinde bulundurmak ve sünnete ittiba ile amel etmektir. Bu vesileyle kişi nefsini terbiye ederek kalbini kötülüklerden arındırır ve iyiliklerle kendini bezendirir.
Muhammed Hâdimî, bazılarının şaşkınlaşarak utanç içine düşüp sözlerini hezeyanlarla karıştırabileceğine işaret eder. Onlar, batıl ve haddi aşan şeylerden konuşup söz konusu edilen türden yaldızlı laflar etmeğe başlarlar. Hakikate yönelenlerin bahsi geçen türden kişilere ve sözlerine itibar etmemeleri gerekir. (Şimşek,2016:103)
Muhammed Hâdimi ilk dönem sufîlerinden Bayezid el-Bistamî'den bazı sözleri naklederek kerâmetlerin nasıl algılanması gerektiğini ortaya koyar:
Bir gün Bayezid'e denildi ki:— Falan kimse bir gecede yürüyerek Mekke'ye gitti.
O şöyle cevapladı:Allah’ın lanetlediği Şeytan da bir anda doğudan batıya yürür.
Denildi ki: Falan kimse havada uçuyor.
O cevapladı:Sinek de aynı şeyi yapıyor.
Denildi ki:Falan kimse su üzerinde yürüyor.
O cevapladı:Balık da aynı şeyi yapıyor.
Bu sebeple mürşitler müritlerini açık olan kerametlere meyletmekten koruyarak onlara hakkı istemelerini, nefsin heves ve arzularını terkedip Hakk'a meyletmelerini öğütlemelidirler. (Şimşek,2016:184:185)
18. Yüzyıl Osmanlı toplumundaki Nakşbendî-müceddidî şeyhlerden Mehmed Emin Tokadi raks ve deverân konusunda karşıt görüşün yanında yer alan Nakşbendîlerin genel yaklaşımının aksine eleştirilen sûfileri savunurken aynı tarikatın mensubu olan Muhammed Hâdimî bu konuda karşıt tutum sergilemiştir. Onun bu yaklaşımı benimsemesinde iki nedenin etkili olduğu söylenebilir:
Birincisi, deverân konusunda karşıtlıklarıyla tanınan Kadızâdeliler geleneğine yakınlığıyla bilinen Ahmed Kazabâdî'nin talebesi olmasıdır. İkincisi ise Hadimî'nin; sûfîlerin bazı konulardaki görüşlerine karşıt tavır geliştirmelerinde Kadızâdeliler'e kaynaklık eden Mehmed Birgivî'nin et-Tarikatü'l-Muhammediyye adlı eserinin şârihi ve ona muhabbet besleyen bir şahıs olmasıdır. Arz edilen her iki neden de raks ve deverân konusundaki medrese geleneği ve genel yaklaşımının Muhammed Hâdimi üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. (Şimşek,2016:194:195)