Bundan 78 yıl önce, Tek Partili Cumhuriyet Döneminde Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarında Isparta’nın Senirkent bucağında siyaset tarihimize kara bir leke olarak geçen bir olay yaşandı. “26 Kasım 1946 tarihinde CHP İktidarı Tarafından Senirkent Seçmenine İşkence Uygulanması” şeklinde kayıtlara geçen Senirkent Faciası zaman içersinde ısrarla gizlenerek ustaca unutulmaya terk edildi.
Senirkent Faciası, o zamanlar Isparta'nın Uluborlu ilçesine bağlı bir bucak olan Senirkent'te on üç vatandaşın 18 Ocak 1947'de noter aracılığıyla TBMM Başkanlığına bir protesto mektubu göndererek bucak müdürünü ve jandarmayı protesto eden bir mektup göndermeleriyle ortaya çıkmıştı.
Mektubun tam metninin 28 Ocak'ta Tasvir gazetesinde yayınlanması olayın tüm ülkede duyulmasını sağladı. Senirkentli vatandaşlar hiçbir suçları olmadığı halde bucak müdürlüğünü vekâleten yürüten komiser Halil Altınay ve jandarmanın kendilerine 2 aydan beri çeşitli bahanelerle sistemli olarak işkence boyutuna varan kötü muamele yaptıklarını belirtiyor ve bu duruma bir son verilmesini istiyorlardı.
Yapılan tahkikat sonucu 4 Şubat'ta jandarmanın bazı vatandaşlara işkence yaptığı ortaya çıkmıştı.
Başyazarlığını ve sahipliğini yaptığı Senirkent Gazetesi'ni çıkaran Kemal Cabioğlu anlatıyor: “1946’da DP (Demokrat Parti)’nin ilk taşra teşkilatı Isparta Senirkent’te kurulmuştu.O zamanın valisi Halk Partili tabii. Çok öfkelenmiş buna. Hemen karakol kumandanına: “İyi bir ders verin şunlara!” der.
Jandarmalar Senirkent’teki demokratların ileri gelenlerinin ağızlarına gem takmışlar, sırtlarına binmişler deh diyorlar, kamçı kötek!..
Önce vurup kan ter içinde bıraktıktan sonra, hayvanların su içtiği hatıllara yatırıyorlar, bir de onun içinde dövüyorlar!.. Sonra ölmüş hayvan leşlerinin işkembelerini başlarına takıyorlar filan derken bir facia oldu. Senirkent faciası…”
Bu olayı önce basın duyurmayıp gizlemeye ve örtbas etmeye çalıştı.
Ne var ki geçmiş dönemde Erzurum Mebusluğu yapan ve o günlerde İstanbul Noteri olan Hüseyin Avni Ulaş bu büyük skandalı noter kanalıyla basına duyurdu.
Hüseyin Avni Ulaş’ın naklettiği olayın ayrıntısı şöyleydi: "Devletin Partisi, CHP’ye ye oy vermeyip, Komünist (!) Demokratlara taraftar olmak, düpedüz eşekliktir. Bu yaratıklara EŞEKÇE muamele etmek gerekir." diye kararlar alındı gizlice. İlk uygulama Erkan'ların Hamza'da başladı.
Kaymakamlık odacısı, Erkan’ların Hacı Hamza’nın kafasına yular bağlamış, onu cadde ortasından çarşı içine doğru çekerek götürüyordu. Hacı’nın sırtına tahribat kâtibi binmişti, elindeki kızılcık sopasıyla;“Deh hadi, deh!” diyerek, bacaklarına olabildiğince şiddetlice vuruyordu…Daha elli metre gitmeden yere çöktü Hacı. Odacı, Hamza’nın kafasına takılı yuları, hala koparırcasına çekiştiriyordu.
Tahribat kâtibi, yere yığılan adamın üstüne daha rahat oturup elindeki kızılcık sopasıyla vurmaya devam etti;- Deh, hadi deh!
İlçenin tüm memurları, jandarma korumasında, bu senaryodaki görevlerini, caddenin iki yanına sıralanıp; “Deh, hadi, deh!” naralarıyla eksiksiz yerine getirirken Senirkent halkı akla hayale gelmeyecek bir olayı görmenin şokunu yaşıyordu…(gerçektarihdeposu)
Senirkent Faciasının avukatı Şefik Seren'in ifadelerine göre; 26 Kasım 1946 tarihinden itibaren mağdurlara Senirkent bucağındaki devlet yetkilileri ve jandarma tarafından şu işkenceler yapılmıştı:
1) Sandalye üzerine oturtulan Jandarma erinin yardımıyla kıpırdamasına imkan verilmeden ayakları patlatıncaya kadar falaka dayağı atmak. İnsan şuurunu bozacak kadar olan bu hakikatin ilavesini anlatmaktan hicap duyuyoruz.
2) Ağızlarına gem vurularak veya gemsiz olarak hayvanlar gibi su içmeye götürülmemiz, bizi insanlığımızdan bıktıracak hakaret ve işkencelerin diğer bir örneğidir.
3) Islak ve karanlık bodrumlara hapsedilip üzerimize 20-25 gaz tenekesi su dökülmek suretiyle ıslanma cezası
4) Şapkalarımızı başımızdan çıkarıp içini ufak ve büyük pisliklerle doldurduktan sonra şapkayı başa giymeye mecbur etmek ve hatta şapka içindekileri içirmek..
5)Yüzüstü yere yatırıp insanların en mukaddesi olan namuslarına tecavüz etmeye yeltenerek mağdurlara korku ve dehşet vermek
6) Su dolu havuzlara vatandaşları soğuk gecelerde elbiseleriyle birlikte atarak boğazına kadar su içinde ördek gibi yüzdürmek. Ara sıra boğma tehditleri yaparak çıkarıp yeniden çeşitli dayaklara maruz bırakmak (Seren,1947:9-10)
Senirkent Olayı, 18 Ocak 1947'de noter aracılığıyla TBMM Başkanlığına bir protesto mektubu göndererek, bucak müdürünü ve jandarmayı şikâyet etmeleriyle ortaya çıkmıştı.
Olayla ilgili başlatılan soruşturma sonrası yakalanan sanıklara dava açıldı. Duruşmalar sırasında 100'ün üzerinde tanık dinlenirken basın bu olaya büyük ilgi gösterdi. Sonuçta 11 sanığın halka fena muamele yaptıkları sabit görüldü. Suçlular 2 ay 15 gün ile 5 ay 25 gün arasında çeşitli hapis ve 2 ay 15 günden 17 ay 15 güne kadar memuriyetten mahrumiyet cezasına çarptırıldılar. (https://tr.wikipedia.org)