Milli Şair Mehmet Âkif Ersoy’un Cenazesine Suçlu Muamelesi Yapılması
Tarihe düşülen kayıtlara göre, dönemin tek parti iktidarının ‘Dahiliye Vekili’ Şükrü Kaya, İstanbul valiliğine gönderdiği mesajda cenazeye sahip çıkılmamasını ve tüm resmi zevatın cenazeden uzak durmasını istemişti.
Gazeteci Ardan Zentürk, bu büyük ayıbı şöyle anlatır:Hafif kar yağışı olan 27 Aralık 1936 günü büyük Türk şairi, büyük Müslüman Mehmet Akif Ersoy’un tabutu dört hammalın sırtında Beyazıt Camii’ne getirildi. Burada kılınan öğle namazından sonra tabut, yirmibeş otuz kişiden ibaret cemaatin omuzları üzerinde yola çıkarıldı. Sonunda mezarının başında onüç kişi kaldı. (Zentürk,2009)
Beyazıd Camisindeki cenaze namazına onu seven binlerce genç ve dostları katıldı. Akif’in cenaze namazı için herhangi bir resmi bir tören hazırlanmamıştı. Cenazeye resmi kişilerden ve kuruluşlardan katılan hiç kimse olmadı.
Mehmet Akif’in Cenaze namazına bir hukuk fakültesi öğrencisi iken katılan Prof. Dr. Sulhi Dönmezer 5 Ocak 1987 de Tercüman gazetesinde “ Akif’in Cenaze Töreni” başlıklı yazısında o günü şöyle anlatır :Bizler alana geldiğimizde, namaz saatinin yaklaşmış bulunmasına rağmen bir tabuta rastlamadık, hep birlikte bekliyoruz. Birden lokantanın ön kısmını bir cenaze otomobilinin geldiğini gördük, iki kişi üzerine örtü dahi konmamış bir tabutu indirdiler. Yoksul bir fakirin cenazesinin getirildiğini düşünerek bir kısım arkadaşlar yardıma teşebbüs ettiler. Fakat tabutun Mehmet Akife ait bulunduğu anlaşılınca bir anda yüzlerce genç ağlamaya başladı.(Aymalı,2012)
O tarihlerde Milli Türk Talebe Birliğinde görevli bulunan Prof.Dr. Abdülkadir Karahan da cenazeye katılmış ve bir konuşma yapmıştı.
Taha Akyol da milli şairin cenazesine yapılan büyük devlet ayıbını Mithat Cemal Kuntay’dan nakille şöyle anlatır:27 Aralık 1936'dayız, Beyazıt Camii'nin musalla taşında bir tabut, üstünde ne bir bayrak var, ne de bir örtü. Cami avlusunda cenazeyi bekleyen şair Mithat Cemal, "Bir fıkara cenazesi olmalı" diye düşünüyor. O anda Emin Efendi lokantasının sahibi Mahir Usta elinde bir bayrakla cenazeye koşuyor. Sonra yüzlerce genç peyda oluyor, çıplak tabutunu üniversitenin büyük bayrağına sarıyorlar. Defnedileceği Edirnekapı Şehitliği'ne kadar omuzlarda taşınıyor. Kör ve sağır yetkililerin görmediği, duymadığı, tınmadığı büyük Âkif'in cenazesi bu şekilde 'millet töreni' ile kaldırılıyor. Ertesi gün gazetelerde, bir iki sütuna, sıradan birkaç haber yayınlanmıştı. Bir süre sonra gazetelerde "Kimseler yüzüne bakmadı, bitler içinde öldü" türünden yalan ve aşağılayıcı yazılar çıkmaya başlamıştı (Akyol,2006).