Müslümanların adâlette ne seviyeye ulaştığını gösteren târihî bir misâl de şudur: Müslümanlar Humus şehrini idareleri altına almışlardı. Onları muhafaza ettikleri için de mâkul bir miktar vergi alıyorlardı. Bu esnâda Bizans Kralı Herakliyus büyük bir orduyla Müslümanların üzerine yürüdü.
Müslümanlar karşılarındaki gücün çok büyük olduğunu öğrenince endişelendiler.Humus ahâlîsinin ödediği vergileri kendilerine iâde ettiler ve:“–Biz şu anda bir saldırıya mâruz kaldığımız için sizi muhâfaza ve müdâfaa etme imkânından mahrumuz. Siz artık işinizde serbestsiniz, dilediğiniz gibi hareket edebilirsiniz” dediler.
Humus ahâlîsi:“–Vallahi sizin idâreniz ve adâletiniz, bizim için daha önce içinde bulunduğumuz zulüm ve zorbalıktan daha sevimlidir. Sizin vâlinizle birlikte şehri Herakliyus’a karşı müdâfaa edeceğiz” karşılığını verdiler.
Yahûdiler de kalkıp:“–Tevrât’a yemin olsun ki bizi yenip perişan etmedikçe Herakliyus’un vâlisi, Humus şehrine giremez” dediler. Şehrin kapılarını kilitleyip düşmana karşı muhâfaza ettiler.
Kendileriyle sulh yapılmış olan diğer şehirlerin Hristiyan ve Yahûdi ahâlisi de aynı şekilde hareket etti ve: “–Şayet Rumlar ve onlara tâbî olanlar Müslümanlara gâlib gelirse, biz yine eski zulüm ve zorbalık devrine döner, büyük sıkıntılar çekeriz. Keşke Müslümanlar gâlip gelse de önceki anlaşmamız üzere yine onlarla birlikte olsak!” dediler.
Allah Teâlâ, Rumları hezîmete uğratıp Müslümanlara zafer bahşedince, şehirlerini Müslümanlara açtılar, oyuncularını çıkarıp sevinç gösterilerinde bulundular ve vergilerini ödediler.( Belâzurî, Fütûhu’l-büldân, Beyrut 1987, s. 187.)